Raymond Arroyo'nun 2012 yılında yaptığı genel konularda bir röportaj.
NOTLAR
Flannery
o ‘Connor ve Walker Percy – Catholic authors
“Subconsciously
farkındaydım katolik inançlarım olduğunu ama sonradan bilincinevardım”
400
milyonun üstünde kitabı satılmış tüm dünyada.
“Başlarda
eşim Gerda ‘ben sana 5 yıl ekonomik destek olurum. Zaten başarabileceksen bu 5
senede başarabilirsin’dedi. Yedi yıl yapmaya çalıştım ama Sicilyalı kanı var, 5
seneden fazla zaman vermedi. Ben de kabul ettim. Ailede herkes işe yaramazın
teki olduğumu düşünüyordu (useless bum). Bazen ben de kendimi öyle hissettim.
Neyse ki çok çalıştım ve başarılı oldum. Beş senenin sonunda işini bırakıp
kitaplarımın business kısmıyla ilgilenmeye başladı. Önceleri yılda 25.000$
kazansak ekonomik olarak yeter diyorduk. ”
“Her
gün sabah 6’ya çeyrek kala kalkıyorum. 7.30 gibi duş, kahvaltı, köpek gezdirme.
Öğlen yemeği yemiyorum. Akşam yemeğine kadar çalışıyorum. Haftada 6 gün böyle.
Bazen 5 güne düşürüyorum ama kitabın teslimi öncesi son aysa 6 gün çalışırım.
Uzun çalışmayı seviyorum çünkü hikayenin içine gömülebiliyorum böylelikle.”
Bir
röportajında kendi yaşadıklarının kitaplarındaki etkisinin büyük olduğunu
söylemiş.
Babası
Ray Koontz hakkında ne düşünüyor?
Çocukken
bir şey anlayamıyor. Baba alkolik. Sürekli iş değiştiriyor. Patronlarına da
saldırırmış işte babası. Geçim sıkıntısı karşısında annesi 5 and dimer’da
çalışıyor ama yine yetmiyor. Baba sık sık “sizi öldüreceğim” diyor ailesine.
İnancı yoktmuş ama başına kötü şeyler geldiğinde İncil okumaya başlarmış babası.
“Karanlık bir çocukluktu benimki ama mutsuz değildim. Çocukken bile mutluluğun
bir seçim olduğunu biliyordum. En kötü zamanda bile mutlu olacak bir şey bulunabilir. Ben kitaplarda buldum
çıkışı. Evde kitap yoktu ben de kütüphaneye giderdim. Okumaya başlayınca çok
şey keşfettim mesela ben her aileyi bizimki gibi sanırdım ama öyle değildi.
İnsan içinde büyüdüğü ortamı normal sanıyor.”
“The
benefit of my childhood is to show that there is evil in the world. And that u
have to find a way to thread through it, reject it, find other ways to live.”
“Annem
fiziksel şiddetten beni korurdu ama bu sefer şiddet kendisine dönerdi. Verbal
abuse’ çok sık maruz kaldım. Geçim sıkınıtısını çok hissettim. 53 yaşında a
series of strokes sonucu öldü annem, yaşadıklarının
bunda etkisi vardı.”
United
church of Christ’a devam etmiş ailesiyle. Eşiyle çocukluk arkadaşı. Hatta bir
doğum gününde toplu resimleri var. Gerda 2,5 Koontz 3,5 yaşında. “Eşimle çıktığımızda
halalarını ziyaret ederdik. Bizi iyi karşılarlardı, ikramlar olurdu, hepsi
mutluydu. Oysa benim ailemde insanlar böyle değildi, herkes birbiriyle küstü.
Öfke ve üzüntü vardı. Onları görünce katolikliğe yaklaştım. Aslında Gerda bu
konuları hiç açmadı.Sonra üniverstede Chesterton ve diğer katolikleri okuyarak
katolikliğe geçmeye karar verdim.”
The
supernatural pulse between the lines
Crafting
words
“Romanların
hikayelerinin çoğunun aklıma nereden geldiğini bilmiyorum. Sanki yukarılarda
bir yaratıcılıktan pay alıyorsunuz. Face kitabını yazarken birden Odd Thomas
karakteri ve “My name is Odd Thomas, I’m living an odd life” cümlesi geldi
aklıma. Sonra birden yanımdaki not
defterine tüm bölümü kalemle yazıverdim. Normalde kalemle yazmam. Bir sayfanın
20-30 taslağını çıkarırım çünkü İngilizce dilinin en iyi halinin olmasını isterim.
Birkaç saatte bölümü tamamladım. Bu ani fikirler nereden geliyor? Belki tanrı
belki guardian angel, bilmiyorum, ama tamamen kendi içimizden değil bence,
kendinizi açtığınızda dışarıdan gelen bir şeyler var.”
“
Yazma öncesi romanın planını çıkarma, outline belirlemeyi yapardım ama sonra
bunlara uymadığımı fark ettim. Publisher’a outline’ı veriyordum önce. OK
alırdım. Sonra kitabı teslm ettiğimde bu verdiğin outline değil ki diyorlardı.
Ben de evet, ama bu daha iyi oldu derdim.
Strangers
romanında 12 major character var 900 civarı sayfa, içiçe geçmiş story lines
vardı. Burada planlama yapmamış. İlk hard cover best seller’ı. Başarılı olunca
o şekilde devam etmiş.
Straight
suspense.
“Science-fiction
okuyarak büyüdüm ama that was not what I was born to write.”
Heavy science reader hala. Quantum mechanics
ve Molecular Biology okuyor. Böylece aklına ilginç bir fikir geliyor bazen.
“Bilim
Tanrı'ya giden yollardan biridir. Bize dünya hakkında inanılmaz gerçekleri
gösterebilir. Dünyanın nasıl bir mucizevi bir yer olduğunu görürüz.”
“Science
and faith are not mutually exclusive” Bunu söylediği için çok
eleştiriliyor.
Hallway in his home with all editions of his books across the world
From
the corner of the eye’da Quantum Mechanics
ve effect of distance konusu var. Kelebek etkisi. Interlaced world. Bunu insan
ilişkilerini uyarladım bu romanda. Bir kısım inanmayan insan grudging letters
göndermiş. Kitabı sevmek istememelerine karşın sevmeleri durumu.
One
Door Away from Heaven’da Bioethical realm’e giriyor. Disabled girl is in the
center of the book. “Disabled persons sağlam olanlar kadar çok şikayet etmiyor.
Bu romanda toplumdaki her bireyin bir değeri olduğunu işledim. Romanda kızın hayatına herkes acıyor, poor
quality of life diyordu ama gerçekte immense bir quality of life vardı.
Utilitarian bioethicism. Bunun ne kötü olduğunu göstermeye çalıştım. Down’lı ya
da sakat olanları niye öldürelim? Peter Singer. Küçük kız ile bilim adamının
karşıtlığıyla anlattım. Smart olmak demek, common sense’e sahip olduğunu
anlamına gelmez.”
Service
dogs for the disabled
“Engelli
insanlar ya kitaplarda yok ya da acınacak durumlarda. Onları daha gerçekçi ve
makul bir şekilde göstermek istedim. Çünkü bu insanlar dışarıdan bir bakış
açısı sunabiliyor. Kitaplarımda hep outsiders oldu. Topluma farklı bir bakış
açısı sunuyorlar. Okuyucuya da farklı bir insan sunuyorlar.”
Odd
Thomas toplamda 7 kitaplık bir seri.
“Odd
Thomas daha önce dediğim gibi kendi geldi ve kendi kendini yazdırdı bana sanki.
Özel bir durumla karşı karşıya olduğumu hissediyordum. En belirgin özelliği
humility. He is on a multiple book journey to perfect humility. Bu nasıl bir
şey bilemiyorum aslında. Her kitapta belli bir virtue’ya odaklandım. Okuyucu
hissetmemiş olabilir. Subtextual olarak hissetmiş olabilir. İlk yazdığımda
yayıncım hiç beğenmedi. Editörüm sevdi.” Sonra iyi reviewlar ve satışlar
gelmiş. Böylece devam edebilmiş. Sonunucusu saint Odd olacak. Odd’da
catholic. Elvis, Sinatra, Hitchcock’un
hayaletleri Odd’u ziyaret ediyor.
“Hayatımda
supernatural olduğuna gerçekten inandığım tek bir deneyimim oldu. Babamın son
yıllarında bir daire tuttum. Ama durumu kötüleşti. Degenerative alcohol
syndrome. Şiddeti arttırdı etrafına. Retirement home’a yatırmışlar (gidip
gelebiliyorsun, nursing home’da sürekli kalıyorsun). Bir gece geç vakit
çalışıyordum. Telefonum çaldı ve bir kadın “Be careful of your father” dedi ve
kapattı. Yıllar önce ölmüş annemin sesine çok benziyordu. Ertesi gün bakım evinden aradılar, durumu
kötüleşiyor gelin alın dediler. Gittiğimde odasına bıçak çekip üstüme yürüdü.
Eğer o telden uyarılmamış olsaydım başıma bir iş gelebilirdi. Gardıroptan
bıçakla çıkıp saldırdı.”
“Bir
keresinde neuromuscular disease souncu hiç bodily movement’ı olmayan bir kızın
köpekle arkadaşlığı sonrası iyileşme yoluna girdiğini gördüm. Sevmek için elini oynatabildi. “Good doggie”
diyebildi. Köpek diğerlerinin arasında o kızı seçti. When u see things like
this, u think the world is so much more mysterious, thats big theme in my world. To think u
understand the world is to be foolish in the extreme. The world is too complex
for us to understand. I believe dogs have a major role in the world if we allow
that. One dog changed my life.”
Bir
rahip şöyle demiş: “There is a theory that when the supernatural enters the world, in doesnt enter with great glorious flashes of drama, enters
in mundane ways, and a dog might be a perfect way.”
“Trixie
was a theophany of God’s presence in my life.”
Second Part
“Humans
have changed the world in an absurd way. Life expectancy comic bir novel’dı bir
yandan. Suspence ve comic kaynaştırdım.”
“I
give my characters a free will. Strangers’la başladı. Planlamadan yazmanın bir
parçası. Akışına bırakıyorum ve adım adım bir karakterin neler yaşayacağını
önecden planlamıyorum.” Life expectancy’nin
başında eşinin doğumunu bekleyen adamı birden palyaço olarak yazmış. Sonra
nasıl olacak diye düşünmüş. Ama sonunda niye olmasın ki demiş ve bu fikirle
barışmış. Kendi egonu aşmaktır biraz da yazarlık diyor. “Paniğe
kapılabilirsiniz, kitabın sonuna yaklaşırsınız ama sonu kafanızda yoktur hala.
Ama şimdiey kadar hiç yarı yolda kalmadım”
Üniversitede
tarih okumayı düşünüyormuş ama lisedeki İngilizce öğretmeni senin yazarlığa
yeteneğin var, İngilizce oku demiş ve hayatımı büyük oranda olumlu bir katkı
yaptı diyor. “İnsanların yeteneklerini kullanma gibi bir sorumlulukları
olduğuna inanıyorum. Ben yeteneğimin ne olduğunu anladığım için şanslıydım.
Başka bir iş bilmiyorum zaten. “
“Culturally
we are in a terrible place. In many ways we are in a terrible place. You have to
weight into the culture you bemoan about.”
“Ben
çocukluğumdan beri kötülüğün relatif bir kavram olmadığını biliyordum.”
Din
adamlarından da hayranları var.
“Bad
things happen in my novels but I dont dwell in gore”
“Long
ago I realized there was no point at all in trying to write about sex because
its so boring to write him and also brings the wrong tone in anything you write”
“Kanlı,
vahşet içeren filmlere gidemem ben. Dolayısıyla kendim de yazamam. Ama evil ve
good arasındaki eternal battle ilgimi çekiyor.”
Inverted
moral akımı, antihero, misunderstood bad people hakkında ne düşünüyorsunuz?
Inverting realities.
“Bence
it is meant to confuse people. I used to just think people write these things
because they think its cool and different.” Evil’In relative olabileceğine inanmıyor. Evil
evil’dır diyor.
“Multiculturalism
says every culture is equal. They are equal in its integrity as a culture. But
some cultures are a little wiser than other cultures. Yoksa bazısı çökerken
bazısı yükselmezdi.”
“Denialism
is boring, not cool, not chic anymore. Maybe because the world is becoming a
scarier place. “
“Nolan’ın
Batman filmleri Batman’in önceki değerlerinden çok farklıydı ve bilerek
yapıyordu. Hollywoo’'da görmeyi beklemeyeceğiniz türden işler. The late Batman
movie very strangely underlines certain values we would not see in holivud
movies generally. “
“
When u start trying to push out of the culture, the very thing that formed the
entire culture, the culture’s gonna collapse, its gonna be a very terrible collapse.” Dini
kastediyor burada. Onların durumu korkutucu burada biraz çekidüzen vermeye
başladığa getiriyor. Avrupa’da kiliselerin boş olması ve Amerika’nın bundan
ders çıkarması.
“Every
word is a symbol of something. Symbols speak to people subconsciously.” Karakter
isimlerini kişiliğine uygun seçiyor. Seyo isimli bir Japon nanny var. Japanese’de
“born in the night” anlamındaymış mesela.
Vatikan’ın Latince’yi bir kenara bırakarak halka yaklaşmasında o kelimelerin depply seated
anlamları olduğunu söylüyor ve eleştirel bakıyor. Bilinçaltları ihmal edildi
diyor. Touchstones. “Reducing it to a conceptual faith. Just sometihing like a
intellectual experience, rather than a spiritual one. “
Bir
dönem kısa kitaplarla aynı intellectual ve emotional ortamı yaratmaya çalışmış
challenge olarak.
Şimdiye
kadar hiç bir kitabı için rüyada ilham almamış. İlk kez bir gece 4te uyanmış ve
Tom Tryon ile bir yemek yediğini görmüş, hepsini htırlıyor. Tekrar uyuyamamış.
Kalkıp not almış. Bambaşka bir kitap olacak diyor.
Cennete
gitme konusunda hepimiz “have to worry” diyor.