Geçen haftalarda Predators
(2010) filmini seyrettiğimden bahsetmiştim. Filmde ormandaki ağaç gövdelerinin
gösterildiği anlık bir sahne vardı. Son derece sıradan, filmde önemli rolü
olmayan bir sahne olmasına karşın zihnimde bir koşuşturmaya sebep oldu. Bu
konuyu filmle ilgili yoruma eklemek yerine ayrı not düşmeye karar verdim çünkü
pek bir ilgisi yoktu ve konuyu dağıtacaktı. Şimdi ondan bahsetmek istiyorum.
Öncelikle soru şu: Yukarıdaki bu son derece sıradan orman
görüntüsü neden bende bir algıda seçicilik yaratarak çağrışımlara sebep oldu?
Cevap basit. Kim bilir ne zaman gördüğüm Paul Nash’in
tablolarını, özellikle de bir tanesini hatırlattığı için. Fotoğraflara yansıyan
bu hadise resim sanatıyla iyice bilinir olmuş durumda. Britanya resminin öncü
modernistlerinden Paul Nash’in “savaş ressamı” olarak görev yaparken fırçasıyla
hayat verdiği aşağıdaki resimlere bakın mesela, fotoğrafla ne kadar benziyorlar
değil mi? Ne görüyoruz: Gövdeleri dimdik ayakta ama tepeleri olmayan tuhaf
durumdaki ağaçlar. Peki niye ağaçların tepeleri budanmış gibi ortada yok?
İlk bakışta çok da ilgi çekmeyen ve “canım savaşta ağaçların
tepeleri yanmıştır” dedirten düşünce pek de mantıklı değil çünkü ağaçlara
zarar veren top atışları. E bu atışlar ya gövdeye ya da toprağa çarptığında
patlayacağına göre her şeyden önce gövdenin yıkılmış olması gerekirdi, oysa
burada tam tersi. Bu konuyu zamanında araştırınca sonunda şu bilgiye ulaşmıştım.
Almanlar daha fazla insan öldürebilmek için bir araştırma yapmışlar o dönem ve
eğer top mermileri bir yere çarptığında değil de havada infilak ederse,
şarapnellerle çok daha fazla insanın öldüğünü keşfedip bunu birinci dünya
savaşında uygulamaya başlamışlar. Attıkları top mermileri havada patladığı için
ağaçların gövdeleri sağlam kalırken tepeleri yerle yeksan olmuş. İşte John Nash’in
“kellesi vurulmuş” ağaçlarının arkasındaki “savaş gerçeği” bu.
“We are Making a New World” (Yeni bir Dünya Yaratıyoruz) |
Elbette Predators filmindeki sahne bu fotoğraf ya da resimleri düşünerek çekilmemiş son derece basit bir kareydi. Fakat insan zihni öyle sıçramalar yapıp en olmadık yerler arasında hiç hesapta yokken öylesine ilişkiler kurabiliyor ki beni her defasında şaşırtıp hayran bırakmaya devam ediyor.
Ressam olsam “gövdeden
ibaret insanlar” çizmek isterdim bir çalışmamda, Nash’in bu tablosuna birkaç gönderme de yerleştirerek çağa
uyarlardım. Harika olmaz mıydı? Belki de yapılmıştır. Ben zamanında bir şiir
yazabilmiştim sadece ama burası onun yeri değil.
Paul Nash, var olanı yakıp yıkan bir kötülüğü işaret ettiği o
meşhur resmine ironik bir isim vermeyi tercih etmişti: “We are
Making a New World” (Yeni bir Dünya
Yaratıyoruz).
Sadece “Predators” filmindeki
bir sahnede değil , “Yeni Türkiye” lafını
da her duyduğumda işte bu tablo ilk aklıma gelenlerden biri oluyor. Hemen ardından
bir başka eseri, bir muazzam şiiri hatırlıyorum.
Büyük Türk şairi Nazım Hikmet’in “boğmadan boğdurmadan kucaklaştıran” o müthiş dizeleriyle biraz oynayarak “Yeni
Türkiye”yi tarif etmek istesek nasıl mı olurdu? Deneyelim mi:
“Yaşamak
Bir kuru ağaç gibi
tek ve çürük
Ve bir odun yığını
gibi kütük kütük”
Canım dizeler ne hale gelmiş dediğinizi duyar gibiyim.
Haklısınız, dünyanın en güzel ve eşsiz şiirlerinden birini
kendi bloğumun küçük çıkarlarına alet edip kurcalamanın çirkin bir sonucu
olacağını tahmin ediyordum zaten.
Belki de en iyisi hiç böyle denemelere girişmemek, kendini
kanıtlamış olanı şahsi menfaatlerin için bozmamak ve ona saygı duymaktır. Aksi böyle felaketlere yol
açabiliyor.
Anlatabildim mi Türkiye…
Bu içerik Kuzey Kalesi tarafından hazırlanmıştır.