Milton Keynes and Me
(BBC)
Britanya’da özellikle 50’li yıllardan başlayarak bir barınma
problemi, bir ev bulma zorluğu ve daha iyi barınma şartları gereksinimi ortaya
çıkınca yeni yerleşim birimleri yapmaya karar veriyorlar. Milton Keynes
bunlardan birisi. Milton Keynes yepyeni anahtar teslim bir kent. Sıfırdan planlanmış
bir proje. Hem de tek değil, 14 yeni kentin en büyüğü. Aklınıza TOKİ
çirkinlikleri gelmesin. Heykeltraşların, davet edildiği, mimarların kafa
yorduğu, insana yakışır, estetik
kaygıları olan, tabiata saygı duyan Cardiff büyüklüğünde bir "eser". Aslında sadece bir kent değil, bir toplum yaratılıyor. Mesela hiçbir
evin en uzun ağaçtan daha yüksek olmasına izin verilmiyor. Böyle bir kriter
getirmiş adamlar daha işin başında. Prensip sahibi muasır bir kent anlayışıyla imar edilmiş anlayacağınız. Her yeni gelen aileye bir tane ağaç fidanı
veriliyor ve bahçelerine dikmeleri isteniyor. Şimdi bölgede eskisinden daha
fazla kuş çeşidi varmış. Okuluyla fabrikasıyla, alışveriş merkeziyle, yeşiliyle
ekonomik ama yaşanabilir bir kent.
Aslında bu sıfırdan planlanıp yapılan kent kavramı İngiltere'ye has değil. Dünyanın her yerinde uygulanıyor. Bir Google'a sorun yüzlerce yeni ve uygar kentin hiç tahmin etmeyeceğiniz ülkelerde yapıldığını görüp şaşıracaksınız. Evet şaşıracaksınız çünkü Türkiye'de kasabaların kent, kentlerin büyükşehir statüsüne yükseltilmesinden başka bir halta alışık değiliz. İşimiz gücümüz statüyle, görüntüyledir zaten.
Biliyorsunuz Türkiye’de durmadan asrın
projeleri ilan edilir. Bunların hiçbiri dünya basınında ciddi bir yer bulmaz
çünkü sıradan işlerdir. Oysa tam bizim ihtiyacımız olan bir proje değil mi bu. Türkiye’de
aralıksız yaşanan devasa iç göçleri bir düşünün. Üstüne yaşanan muazzam dış
göçleri ekleyin. Dahası yaşanan büyük deprem facialarını aklınıza getirin. Şimdi
söyleyin, siz bu güne kadar bu ülkede hiç yeni bir kent projesi duydunuz mu? Modern
bir köy kurulduğunun haberini dahi okudunuz mu? Uyduruk TOKİ mahallelerinden bahsetmiyorum.
Yeni yerleşim birimlerine bu kadar ihtiyacı olan bir ülkede bu projelerin
olmamasını neyle açıklayabilirsiniz? İdare-i maslahat uğruna her türlü
vicdansızlığı yaparken, hiçbir sorumluluğunu doğru dürüst yerine getirmeyen bir
devlet örgütlenmesiyle karşı karşıyayız yıllardır. Mimariden insan haklarına
kadar tel tel dökülen bir yapı. Zaten anlamak istemesek de her şey birbiriyle bağlantılı.
Belgeselin sonunda Milton Keynes’i bir insanı tarif
ediyormuşsunuz gibi anlatır mısınız dendi. Daldım gittim. Aynısını İstanbul’a
yapsak mesela. Nasıl tanımlardık? Ya da tanımlamaya yüzümüz olur muydu?
NOTLAR
50. kuruluş yılı
One of the fastest growing economies of the country
Soulless place? Concrete cows?
MK was not only a building project. It was a massive
experiment in social engineering.
1.5 milyara yeni bir town değil yeni bir city.
Cardiff büyüklüğünde bir city starting from scratch.
1967’de başlıyor. Londra ve Birmingham ortasında kuruluyor.
Her şey en ince ayrntısına kdar master planda var.
AFU – Advanced factory units.
O zamanlar dünyanın en büyük olayı, deneyi diyorlar.
Roundabout ları meşhur.
300’den fazla roundabout var. Trafikte etrafında döndüğün
adacık.Chevy Chase’in National Lampoon’s European Holiday’deki unutulmaz sahne.
50 ve 60larda Brit da housing crisis var. 2.5milyon insan
slum benzeri yerlerde yaşıyor.
MK was the last of 14 new towns created to rehouse people
from the slums. Largest and most ambitious of all.
The skeleton of the city was a grid sys of roads like LA or
San Francisco but without traf lights to slow u down.
Housing estates set in wide open spaces. No building should be taller than the
tallest tree. Bu iddialı proje pek çok mimarın da ilgisini çekti. Sir Norman
Foster created Beanhill.
Fifty miles north of London.
O zaman için lüks evler.
Developers – yüklenici firma
A city feeling like a village
Herkes aynı zamanda başka yerlerden gelen göçmenler yeni
kurulmuş bir şehirde.
Art ve Archtiecture’I buluşturarak bir kimlik verme hedefi.
Mesela Octo by Wendy Taylor
Public art. The Horse (Elisabeth Fink). Şimdi 50.yıl için
büyük bir anıt dikiyorlar. Halkın da snat faaliyetine katılımı teşvik ediliyor.
Binanın yapım malzemesinde artanlarla zürafa yapıyorlar mesela. Sanatçıların
gelmesi teşvik ediliyor.
Amerikan Elisabeth Leyh. Sculptor o dönem kendi özel
işleriyle kentin işleri arasında kendisi için bir fark olmadığını söylüyor.
“I work with the community” diyor mesela. “I work for the
community” demiyor. Concrete Cows’ı o yapmış ve sembol olmuşlar şimdilerde.
City Club isminde space age Disneyland gibi yetişkinlere
yönelik şehir merkezinde bir eğlence merkezi planlanmış. Tiyatrolar, sinemalar,
aktiviteler. Hatta rodeo alanı. Ama aşırı olur dendi yönetim kurulu tarafından
ve inşa edilmedi.
1969. Open University sayesinde sadece middle classes a has
öğretim imkanı yaygınlaştı.
Her şeye rağmen fazla insan gelmiyor. Soulless. Meşhur
kırmızı balonlu çocuk reklamıyla marketing başlıyor insanları çekmek için.
Londra’dan işten gelebiliyorlar akşamları.
Sense of dislocation
Basın bu hisse “new town blues” ismini buluyor.
Moving to a new environment highlights the cracks in a
relationship
Support network (destek olacak insanlar)
Şehir yeni gelenlerin alışması için social worker
görevlendiriyor. Belli aralıklarla ziyaret ediyor aileleri.
More than 22 million trees.
Her yeni gelen aileye
bir tane ağaç fidanı veriliyor ve bahçelerine dikmeleri isteniyor. Şimdi
bölgede eskisinden daha fazla kuş çeşidi varmış.
Evlerin avangard mimarisi modifikasyonlara ihtiyaç duyuyor
zamanla.
Elaine Harwood. Historic England. An org. working for the
preservation of our most precious buildings. MK’nin shopping center’ı korunması
gerekenler listesindeki tek shopping center.
90ların başında Development Corporation wound up. Private
sector götürüyor büyümeyi. Eskisi gibi değil dolayısıyla. Olumsuz bakanlar var.
İkinci bir shopping cent. Bulvarı ikiye bölüyorlar onun için. Master plan
bozuluyor.
General public
First Buddhist peace
pagoda in the Western world.
Bletchley Park. Home of the codebreakers. Most famous
tourist attraction of the town.
Eskiden okulda üniforma yokmuş. Öğretmenlere ilk isimleriyle
hitap ediliyor. Sınıflarda halı var. Çok ileri bir dil laboratuvarları var. Kulüp
ortamı. Bugün üniforma var ve eğitim daha adapte genel sisteme. Fakat gençler
burası farklılıklara daha toleranslı diyorlar. Mesela 60lardaki reklam filminde
tüm çocuklar beyaz. Bugünse %42 non-white.