Frank Goode (Robert De Niro) çocuklarını başarılı olmaları konusunda
zorlayarak yetiştirmiş ve hayatını fabrikada telefon kabloları yaparak kazanmış
dul bir baba. Eşinin ölümünden sonra yalnız yaşıyor. Farklı şehirlerde farklı
işlerde çalışan dağınık haldeki dört çocuğuyla bir türlü bir araya gelemeyince
kalbinden rahatsız olmasına karşın hepsini tek tek ziyaret etmeye karar verir.
Her karşılaşma yeni bir hayal kırıklığı haline gelirken en fazla ihtimam
gösterdiği çocuğu David’e bir türlü ulaşamaz. Hiç kimsenin telefonda söylendiği
gibi “iyi olmadığı” bir gerçek dünyayla karşılaştıkça kalbi teklemeye başlar.
Rahatça en sevdiğim
üç yönetmenden biri diyebileceğim ve çoğu filmini defalarca seyrettiğim İtalyan
auteur yönetmen Giuseppe Tornatore’nin
1990 tarihli “Stano Tutti Bene”
filminin Amerikan versiyonu. Yönetmen Kirk Jones (Waking Ned). Başrolde Robert
De Niro var. Yardımcı kadro çok zengin: Drew Barrymore (Rosie), Kate
Beckinsale (Amy), Sam Rockwell
(Robert). Özellikle De Niro’nun son dönemlerde çıkarttığı en iyi iş diyebilirim. Bu arada filmin burada kullanmadığım afişi ve Türkçe "Herkesin Keyfi Yerinde" şeklinde çevirisi sanki bir aile komedisi ya da romantik komedi gibi gözükmesine yol açarak insanı yanıltıyor oysa film sapına kadar aile draması.
Frank yaptığı işi
önemseyen bir adam. Yaşamını bir fabrikada telefon telleri yaparak geçirmiş.
Büyük hayalleri olmamış ve emek verdiği telefon telleri sayesinde hem çocuklarını
büyütmüş olmakla hem de insanların birbirinden uzaktayken dahi iyi iletişim
kurabilmesine katkı yaptığını düşünerek gurur duyan bir adam. Kendi sahip
olmadığı fırsatları çocuklarının iyi değerlendirmesini istemiş ve onlardan hep daha
fazlasını beklemiş. Beraber yaşadığı ailesiyle iletişimi sınırlı olmuş. Yıllar
sonra ayrı yaşadıkları günlerde kendi eliyle yaptığı telefon tellerinin
çocuklarını ona yakınlaştırmak yerine her gün biraz daha uzaklaştırdığını fark
edince gerçeğin kalbine bir yolculuğa çıkmaya karar veriyor. Aslında çocukların
araya mesafe koymalarının nedeni babalarını hayal kırıklığına uğratmaktan korkmaları.
Olmalarını istediği insandan daha azıyla karşısına çıkmak istemedikleri için
onu “erteliyorlar”. Sonunda Frank “Everybody’s Fine”ın basit bir
geçiştirme ya da kaçış değil, tüm üzüntülere karşın hayata devam etme iradesini
sembolize eden bir ifade olduğunu kabul ediyor.
Filmde duyguların
yükseldiği çarpıcı sahneler serpiştirilmiş. Çocuklarının küçüklük haliyle masa
başında yüzleşmesi, hastanedeki itiraf, eşinin mezarını ziyareti ve resim
galerisindeki tabloyu buluşu unutulmazdı.
Sonunda buruk ama
her şeye rağmen yaşama tutunan insanların görüntüsü eşliğinde, Paul Mc Cartney’nin özellikle bu
film için bestelediği “I want to come home” şarkısıyla
veda edilmesi dokunaklıydı ve kendimi kayan yazılara dalıp gitmekten
alıkoyamadım. Yaşamın duygusal boyutunu keşfe meraklı her filmsevere tavsiye
edebileceğim harika bir film.
I want to come home
Paul Mc Cartney
NOTLAR
Alice means truth in Greek.
“Mom was a good
listener, u were a good talker”
“U pushed us pretty
hard, David felt it the most”
Rosie: “Act as if
nothing s wrong. Thats what mom did. Its the best for all of us”
Frank: “I cant do
that . I cant act as if nothing happened.”
Frank: “David, I’m
sorry”
David: “Thats non of ur fault dad…”
Galerideki kız: (David hakkında Frank’e) “He used to say
that if it wasn't for his dad, he never would have become an artist. He said he
would have ended up painting walls, and that dogs pee on walls...”
Frank: “If you would ask me I would have to say in all
honesty, Everybody's fine. Everybody's fine.”