İkinci Dünya Savaşı
yılları (1941). Köyün delisi Schlomo (Şlomo/Lionel
Abelansky) ormandan koşa koşa gelerek komşu köyde Nazilerin yaptığı vahşeti
anlatır. Hemen bir toplantı yapılır (Shtetl köyü). Kimse ona inanmak istemez
ama haham doğru olabileceğini söyler. Nazilerden nasıl kaçacaklarını düşünürken
Şlomo'dan’dan ilginç bir fikir gelir. Bir tren kiralayıp içlerinden bazılarına Nazi
üniforması giydirerek sanki toplama kampına götürülüyormuş gibi rol yapıp
Rusya’ya kaçmayı önerir.Yolculuk boyunca hem trendeki Yahudilerin kendi
arasında hem de duraklardaki Nazilerle problemler çıkar ve türlü tehlikenin
içinden geçerek sürpriz finale doğru “yaşam
treni” ilerleyişini sürdürür.
Daha filmin ilk
dakikalarında Balkan Brass (Труба) müziği sizi karşılıyor. Goran
Bregoviç dersem kolayca hayal edilebilir. Yönetmen Romen Radu Mihaileanu. Senaryo da kendisine
ait. Le Concert isimli filmini de
seyretmiştim, ikisi için de benzer görüşe sahibim. İyi bir yerden yakalıyor ama
senaryonun yeterince rafine olmamasıyla, iyi işlenememesiyle sorun yaşadığını düşündüğüm bir yönetmen. Özgün
bir konu bulmak yeterli değil. Mesela komediyi kullanmayı beceremediğini ya da
bana hitap etmediğini düşünüyorum. İki film de farklı ve seyredilir sinema
örnekleri ama çok iyi filmler diyemiyorum, tekrar seyretme isteği uyandırmadılar.
Daha ziyade ele aldıkları fikrin ilginçliğiyle akılda kalıyorlar. Kısaca, Nazilerin çılgınca vahşetine karşı daha çılgınca
bir kurtuluş umudunun mizahi hikayesi.
Schlomo rolü
1996’da Roberto Benigni’ye teklif
edilmiş ama okuduktan sonra kabul etmemiş.1997 yılında çok benzer bir hikayesi
olan unutulmaz La Vita est Bella’yı
çekmiş. Zaten benzer konuya sahip 3 film akla geliyor hemen. Train de Vie, La Vita est Bella ve Jacob,
the Liar (Robin Williams). Üçü de iyi filmler ama diğer ikisini daha çok
beğendim.
Şlomo |