https://www.youtube.com/watch?v=TIH6srJkQfM&t=139s (Birinci Bölüm)
https://www.youtube.com/watch?v=tfeElNr9obo&t=123s (İkinci Bölüm)
Geçen gün kanallarda gezinirken TRThaber’de bir kamyon
sohbetine rastladım. Evet evet, yanlış duymadınız, kamyon sohbeti. Aslında TRThaber’de
doğru dürüst bir programa nadiren denk gelinir ama hem bir anlığına duyduğum
içten ses hem de bir kadını kamyonun şoför koltuğunda direksiyon sallarken
görmek ani bir frenle bu kanalda kalmama sebep oldu. İyi ki de kalmışım. Son
zamanlarda TV’de rastladığım en samimi, en duru sohbeti dinleme şansını buldum. Hem
de kendi ülkemden bir insanın ağzından kendi dilimde bir programda. Bu ülkenin TV
yazarlarının büyük çoğunluğu kendi gruplarının yayın reklamlarından kalemini kaldıramadığı
için bu programa da Kale’de yer vermeye karar verdim.
Programın ismi Gönül
Dağı. İz TV’den de tanıdığımız gezgin Wilco
Van Herpen yol boyunca şoförlerle konuşuyor. 10 ve 11. bölümlerde konuk kamyon şoförü bir
kadın. İsmi Sibel Cantank. Yarım
saat boyunca pek çok konuda o kadar aklı başında konuştu ki, benim gibi pek çok
izleyiciyi ekran karşısına çivilediğinden ve unutulmayacak izler bıraktığından şüphem
yok. En ufak bir ajitasyon yoktu. Ucuzluk yoktu. İdeoloji yoktu. Mesaj vermeden,
toplumsal kabullere dümen kırmaya tenezzül etmeden kendi türküsünü söyleyen
dört dörtlük bir kadın, dört dörtlük bir insan seyrettik. Doğallığın zirvesinde
bir yol sohbetiydi.
Çocukluğundan, babasından, eşinden ve bol bol da işinden
bahsetti Sibel hanım. Konuşurken laflarını aklıyla seçti, sloganları
tekrarlamadı. Sussa da dinlensek dediğimiz onca insanın aksine haftaya yine
dinlesek dedirten bir konuşma yaptı.
Bir kadın düşünün 1300 km gidiş 1300 km dönüş
Samsun-İstanbul hattında direksiyon sallasın. Babasının kucağında tanıştığı
sürücülüğü halen keyif alarak ve hakkını vererek Türkiye gibi bir ülkede
sürdürsün ve mutlu kalmayı başarsın. Wilco bir ara dayanamadı ve sordu:
“Ya sen
başka bir iş yapmak istiyor musun?”
Yüzü kadar sesi de güleç olan Sibel hanım’ın verdiği cevap
netti: “Yok ya, ben işimi seviyorum”. Zaten bu o kadar belliydi ki.
Sibel hanımın yaşama, vicdanını ve aklını nasırlaştırarak
tutunmaya tenezzül etmeyecek kadar güçlü olduğu direksiyon başındaki dik ve
sağlam duruşundan belliydi. Kullandığı çekici kamyonun taşıdığı kaza yapmış
araçlara baktığında kafasından geçen düşünceleri o kadar samimi ortaya koydu
ki: “Bazen öyle araçlar yüklüyoruz ki..Acaba diyorum..içindeki sağ çıkmış
mıdır…”
Havadan sudan bir muhabbet değildi kesinlikle. Öylesine
güzel hayat dersleri vardı ki: “Kaza yapacağım korkusu ya da kaza yaptıktan
sonra yaşadığınız korkuları aşamazsanız şoförlük yapamazsınız. Her an onun
stresi onun korkusuyla kendinizi kısıtlı hareket ettirmeye başlıyorsunuz. Bu da
sizin araba sürüşünüzü etkiliyor.”. Yaşam da böyle bir şey değil mi...
Sibel hanım’ın babası zamanın hali vakti yerinde
otobüsçülerindenmiş ve ona tüm Türkiye’yi gezdirmiş. O ise şimdi çalışıp, rahmetli olan babasının
emaneti annesine de bakıyor. Üstelik eşi de şoför. Hiç şikayetçi değil. “Babam şu halimi görse gene
gurur duyacağına eminim” diyecek kadar tuttuğu yolun doğruluğundan gururlu.
Hayatta zamanında yaşanması gereken mutluluklar olduğunun da farkında pek
çok insanın aksine. Onu da şu sözleriyle belli etti: “Geri dönsem, gene aynı
şeylerle karşılaşsam, gene aynılarını yaşardım. Çünkü o anda onları yaparken
mutluydum. Mutluluk benim için önemli.” En mutlu günlerinin çocukluğu olduğunu dile getiren Sibel hanım küçüklere sık
tekrarlanan öğütlerin aksine çok daha anlamlı bir tavsiyede bulundu: “Küçüklere
tavsiyem, büyümek için acele etmesinler.”
Samimiyet dedik ya, sonlara doğru Wilco’nun yönelttiği bir
soru aslında biraz çanak bir soruydu ama onu da çoğu erkekten daha cesur ve
samimi bir şekilde cevapladı:
Wilco: “Bu şoför dünyası çok samimi bir dünya mı?”
Sibel: “Tabii ki birbirlerini kolluyorlar ama öyle çok içten
çok samimi değiller ya..Bunu söylersem kendime yalan söylemiş olurum.”
Bu ülkenin Sibel Cantank gibi değerli insanları dünyanın her
yerinde rahatça yaşayabilecek medeniliğe ve beceriye sahip. Gittikleri yere de
değer katabilecek potansiyelde insanlar. Sorun bu insanların kıymetini bilmekte
ve onları kalitelerine mütenasip konumlara getirecek bir sistemin
işletilmesinde.
Babasının otobüslerinin arkasında “Unutama Beni” yazarmış.
Esmeray’ın şarkısı. Annesine böyle söylermiş babası ve bu lafı tüm otobüslere
yazdırmış. Biz de Sibel hanım’ın babasına saygı olarak bu güzel şarkıyla yazıyı
sonlandıralım.
Allah Sibel hanıma hayırlı yolculuklar, mutlu bir ömür nasip
etsin.
Yolu açık olsun.
Ve Türkiye
"Unutama" böyle temiz yürekli insanlarını