Bir meteor hızla
dünyaya yaklaşıyor. Amerika ve Rusya ortak çalışmazsa önlemeleri imkansız fakat
soğuk savaş dönemi. Derin bir güvensizlik var. Birbirlerine karşı gizlice
aldıkları önlemlerin ortaya çıkmasından korkuyorlar. İki ülke
yetkilileri arasındaki atışmalar ve anlaşmazlıklar arasında, yaklaşan meteorun tehdidine
odaklanan Amerikalı bilimadamı Paul Bradley (Sean Connery) ve Rus bilgin/tercüman Tatyana Donskaya’nın (Natalie Wood) felaketi önleme çabaları.
Yıldızlarla dolu bir Kadro
Sean Connery, Natalie Wood, Karl Malden (San Fransisko Sokakları), Brian Keith, Martin Landau (Uzay
1999), Joseph Campanella, Henry Fonda bir
çırpıda sayabileceklerim.
Yönetmen: Ronald Neame
Aynı zamanda
bugünkü süper kahraman filmlerine benzer şekilde 70lerdeki felaket filmleri
furyasının ağır toplarından “The Poseidon
Adventure”ın (1972) da yönetmeni olan Ronald
Neame. Britanya asıllı. Hitchcock’un
yanında kameraman olarak çalışmış ve sektörün pek çok alanında emek vermiş bir sinemacı.
Senaryo
Senaryo Stanley Mann ve Edmund North’a ait. Bilimkurgu’ya
meraklı olanlar hemen çok sevdiğim “The
Day the Earth Stood Still” filminin de bir Edmund North senaryosu olduğunu
hatırlayacaktır. Ne filmdi…Bir ara ondan da bahsedelim. Orjinalinden
tabii ki.
Felaket Filmleri ve
70ler
Öncesi de olmasına karşın 1970lerin başından itibaren Hollywood’da
bir “felaket filmleri furyası” başlıyor.
Bugünkü süper kahraman furyası gibi bir şey.
Özellikle Airport
(1970) ve Irwin Allen’ın “The Poseidon Adventure” ve “The Towering Inferno” gibi filmleri genelde
ilk akla gelenler.
Bana sorarsanız “Jaws”
(1975) bile bu kategoride değerlendirilebilir. Zaten yapımında bu dönemin
revaçta filmlerinin etkisi olduğu muhakkak.
Meteor
Filmin açılış sahnesi Sean
Connery’nin yat yarışındayken hemen merkeze çağırılıp götürülmesiyle
başlıyor. Devletin acilen başarılı bir bilgini çağırtması sık başvurulan bir
başlangıç. Mesela bence başarılı olmasına karşın ilk sezon sonunda iptal edilen
“Threshold” dizisi geliyor aklıma. Peter Dinklage’ın da aralarında olduğu
bilimsel ekibin başına getirilen Carla
Gugino’nun evinden alınmasıyla başlıyordu dizi. “The Day the Earth Stood Still”in remake’i de (2008) benzer bir
sahneyle Jennifer Connely’nin evinden
alınmasıyla seyirciye merhaba diyordu. Hatta “Arrival” filminde de hemen girişte olmasa da benzer bir durum
vardı diye hatırlıyorum.
Filmin muhtemelen kimsenin değinmediği, mutlaka bahsetmem gereken bir olumlu özelliği
var. Film boyunca belli aralıklarla meteorun parçalarının doğurduğu öncü
felaketlere tanık oluyoruz. Böylece “yaklaşan büyük felaket” algısı yaratılarak
müziktekine benzer bir gerilim crescendo’su
yaratılıyor. Normalde çoğu felaket
filmi bunları görsel efektlerle süsleyerek “senaryosuz
görüntüler” olarak verir ama burada farklı bir metod var. Üstelik çok iyi
işleyen bir metod. Mesela tsunami Hong Kong’u vururken hemen bir “minik hikaye” yaratıyor film ve karısı
ve çocuğunu almak için bir adamı eve koştururken görüyoruz. Sonra onları alıp
dışarı çıkıyor ve diğer insanların arasında. sokakta kaçarken izliyoruz.
Böylece doğrudan kaçışan insanlar gördüğümüzde oluşacak duygusal etkiden
fazlasını oluşturabiliyor film. Kendinizi onların yerine koymanızı kolaylaştırıyor. Bir başka
sekansta Sibirya’ya çarpan başka bir parçayı gösterirken sadece meteora bakan
bir eskimo göstermiyor, bir eskimo ailesinin yaşamını kısa ve hızlı bir kesitle
birlikte veriyor. Yine İsviçre Alplerindeki sahnede bir gruba odaklanıp
felaketi onların üzerinden genelleştirerek yansıtmayı tercih ediyor. Doğrudan
kayak yapanların üzerine düşen çığa odaklanmıyor.
Filmin önemli bir
artısı sadece baş kadın ve erkek karakterlere odaklanmaması. Birçok yan
karakter var ve bunları da etkileyici şekilde kullanmayı başarıyor.Figürandan
hallice olan oyuncular bile çok iyi kullanılmış. Örneğin üste beraber çalışan
iki sevgilinin elele tutuşmalarına yakın çekim yapılması, çarpışma sonrası kızın
ölmesi belli belirsiz bir yan hikaye meydana getirerek ana hikayenin gücüne güç
katıyor. Basit olayların/ayrıntıların duygusal yan hikayelere dönüştürülmesi
süreci, satranç oynayan amerikalının boğulmasından, generalin ölümüne kadar
film boyunca seyirciye eşlik ediyor ve adeta hikayenin boş kalmamasını sağlayan
birer dolgu vazifesi görerek anlatımı güçlendiriyor.
Filmin sık başvurduğu imgelerden birisi de televizyon ve
radyosu başında toplanmış halk. Spielberg’ün
“Munich” filmini hatırlarsınız, o
kadar çok kullanılmıştı ki bu anlatım tekniği. Ya da benim aklıma yine “The Day the Earth Stood Still” filmi
geliyor. Gelişmelerin TV/radyo
aracılığıyla haber olarak hikayeye yedirilerek duyurulması, bir nevi sessiz
sinema döneminin intertitle’ları
gibi bir etki yaparken, bir yandan da anlatıma belgeselvari bir gerçekçilik
katıyor. Geniş kitlelerin etkilendiği bir “olay” olduğu, “halk ekranları başında merakla izliyor” algısının iletildiği sık
tekrarlayan bu tarz sahneler işe yarıyor. “V
for Vendetta” filminde de çok vardı diye kalmış aklımda.
Bana göre filmin altını muhtemelen bilmeyerek çizdiği
felsefe ise birlik beraberlik gibi klişe bir slogandan ziyade, dünyadaki
milletlerin ya da devletlerin ancak dünya dışından gelen bir tehdite karşı
biraz da mecburiyetten ortak çalışabilecekleri gerçeğiydi. Yoksa kardeşlik
falan hikaye.
KISA KISA
Görsel efektler eskimiş doğal olarak. Senaryo yeterli
seviyede.
Arabaların arasından geri doğru giderken camlardan göğe
hayretle bakan insanların çekildiği sahne özgün
bir sinematografiydi.
Martin Landau,
kalın kafalı milliyetçi general rolünde. Bu yaz “Invaders” dizisinin bir bölümünde de rastlamıştım.
Connery’nin canlandırdığı bilgin espriyle karışık kendi ülkesini eleştirebilen bir karakterdi.
“U d like it here, u know? We ve got
everything. Power cuts, strikes and unemployment, race riots, and a terrific
crime rate.”
Benim için Rusça konuşmalar ayrı bir tad kattı filme.
Seviyorum bu dili. Mesela Connery’nin Rus tercümana boşanma sebebini “incompatibility”
olarak özetlemesine karşılık, Tatyana, “nesavmestimost”
olarak karşılık verdi. Zaten Tatyana rolünü oynayan Natalie Wood Rus asıllı ve rahatça Rusça konuşabiliyor. Hollywood’da
çok Rus asıllı oyuncu vardır.
Genel olarak günümüzde dahi seyredilebilir bir film. Hatta son
çeyrekteki üsten kurtulma kısmı “Poseidon Macerası” gibi ayrı film bile olurmuş.
“Armageddon” ve “Deep Impact” gibi filmlerin atası sayılabilir.
Retro felaket filmi meraklıları sevebilir. Orta karar bir 70ler filmi.
Bu içerik Kuzey Kalesi tarafından hazırlanmıştır.