13 Aralık 2018 Perşembe

Meteor (1979): Bilimkurgu/Felaket filmi

Bir meteor hızla dünyaya yaklaşıyor. Amerika ve Rusya ortak çalışmazsa önlemeleri imkansız fakat soğuk savaş dönemi. Derin bir güvensizlik var. Birbirlerine karşı gizlice aldıkları önlemlerin ortaya çıkmasından korkuyorlar. İki ülke yetkilileri arasındaki atışmalar ve anlaşmazlıklar arasında, yaklaşan meteorun tehdidine odaklanan Amerikalı bilimadamı Paul Bradley (Sean Connery) ve Rus bilgin/tercüman Tatyana Donskaya’nın (Natalie Wood) felaketi önleme çabaları.

Yıldızlarla dolu bir Kadro
Sean Connery, Natalie Wood, Karl Malden (San Fransisko Sokakları), Brian Keith, Martin Landau (Uzay 1999), Joseph Campanella, Henry Fonda bir çırpıda sayabileceklerim.

Yönetmen: Ronald Neame
Aynı zamanda bugünkü süper kahraman filmlerine benzer şekilde 70lerdeki felaket filmleri furyasının ağır toplarından “The Poseidon Adventure”ın (1972) da yönetmeni olan Ronald Neame. Britanya asıllı. Hitchcock’un yanında kameraman olarak çalışmış ve sektörün pek çok alanında emek vermiş bir sinemacı.   


Senaryo
Senaryo Stanley Mann ve Edmund North’a ait. Bilimkurgu’ya  meraklı olanlar hemen çok sevdiğim “The Day the Earth Stood Still” filminin de bir Edmund North senaryosu olduğunu hatırlayacaktır. Ne filmdi…Bir ara ondan da bahsedelim. Orjinalinden tabii ki.

Felaket Filmleri ve 70ler
Öncesi de olmasına karşın 1970lerin başından itibaren Hollywood’da bir “felaket filmleri furyası” başlıyor. Bugünkü süper kahraman furyası gibi bir şey.

Özellikle Airport (1970) ve Irwin Allen’ın “The Poseidon Adventure” ve “The Towering Inferno” gibi filmleri genelde ilk akla gelenler.

Bana sorarsanız “Jaws” (1975) bile bu kategoride değerlendirilebilir. Zaten yapımında bu dönemin revaçta filmlerinin etkisi olduğu muhakkak.  


Meteor
Filmin açılış sahnesi Sean Connery’nin yat yarışındayken hemen merkeze çağırılıp götürülmesiyle başlıyor. Devletin acilen başarılı bir bilgini çağırtması sık başvurulan bir başlangıç. Mesela bence başarılı olmasına karşın ilk sezon sonunda iptal edilen “Threshold” dizisi geliyor aklıma. Peter Dinklage’ın da aralarında olduğu bilimsel ekibin başına getirilen Carla Gugino’nun evinden alınmasıyla başlıyordu dizi. “The Day the Earth Stood Still”in remake’i de (2008) benzer bir sahneyle Jennifer Connely’nin evinden alınmasıyla seyirciye merhaba diyordu. Hatta “Arrival” filminde de hemen girişte olmasa da benzer bir durum vardı diye hatırlıyorum.


Filmin muhtemelen kimsenin değinmediği,  mutlaka bahsetmem gereken bir olumlu özelliği var. Film boyunca belli aralıklarla meteorun parçalarının doğurduğu öncü felaketlere tanık oluyoruz. Böylece “yaklaşan büyük felaket” algısı yaratılarak müziktekine benzer bir gerilim crescendo’su  yaratılıyor. Normalde çoğu felaket filmi bunları görsel efektlerle süsleyerek “senaryosuz görüntüler” olarak verir ama burada farklı bir metod var. Üstelik çok iyi işleyen bir metod. Mesela tsunami Hong Kong’u vururken hemen bir “minik hikaye” yaratıyor film ve karısı ve çocuğunu almak için bir adamı eve koştururken görüyoruz. Sonra onları alıp dışarı çıkıyor ve diğer insanların arasında. sokakta kaçarken izliyoruz. Böylece doğrudan kaçışan insanlar gördüğümüzde oluşacak duygusal etkiden fazlasını oluşturabiliyor film. Kendinizi onların  yerine koymanızı kolaylaştırıyor. Bir başka sekansta Sibirya’ya çarpan başka bir parçayı gösterirken sadece meteora bakan bir eskimo göstermiyor, bir eskimo ailesinin yaşamını kısa ve hızlı bir kesitle birlikte veriyor. Yine İsviçre Alplerindeki sahnede bir gruba odaklanıp felaketi onların üzerinden genelleştirerek yansıtmayı tercih ediyor. Doğrudan kayak yapanların üzerine düşen çığa odaklanmıyor.


Filmin önemli bir artısı sadece baş kadın ve erkek karakterlere odaklanmaması. Birçok yan karakter var ve bunları da etkileyici şekilde kullanmayı başarıyor.Figürandan hallice olan oyuncular bile çok iyi kullanılmış. Örneğin üste beraber çalışan iki sevgilinin elele tutuşmalarına yakın çekim yapılması, çarpışma sonrası kızın ölmesi belli belirsiz bir yan hikaye meydana getirerek ana hikayenin gücüne güç katıyor. Basit olayların/ayrıntıların duygusal yan hikayelere dönüştürülmesi süreci, satranç oynayan amerikalının boğulmasından, generalin ölümüne kadar film boyunca seyirciye eşlik ediyor ve adeta hikayenin boş kalmamasını sağlayan birer dolgu vazifesi görerek anlatımı güçlendiriyor.


Filmin sık başvurduğu imgelerden birisi de televizyon ve radyosu başında toplanmış halk. Spielberg’ün “Munich” filmini hatırlarsınız, o kadar çok kullanılmıştı ki bu anlatım tekniği. Ya da benim aklıma yine “The Day the Earth Stood Still” filmi geliyor. Gelişmelerin  TV/radyo aracılığıyla haber olarak hikayeye yedirilerek duyurulması, bir nevi sessiz sinema döneminin intertitle’ları gibi bir etki yaparken, bir yandan da anlatıma belgeselvari bir gerçekçilik katıyor. Geniş kitlelerin etkilendiği bir “olay” olduğu, “halk ekranları başında merakla izliyor” algısının iletildiği sık tekrarlayan bu tarz sahneler işe yarıyor. “V for Vendetta” filminde de çok vardı diye kalmış aklımda.

Bana göre filmin altını muhtemelen bilmeyerek çizdiği felsefe ise birlik beraberlik gibi klişe bir slogandan ziyade, dünyadaki milletlerin ya da devletlerin ancak dünya dışından gelen bir tehdite karşı biraz da mecburiyetten ortak çalışabilecekleri gerçeğiydi. Yoksa kardeşlik falan hikaye.


KISA KISA
Görsel efektler eskimiş doğal olarak. Senaryo yeterli seviyede.

Arabaların arasından geri doğru giderken camlardan göğe hayretle bakan insanların çekildiği sahne özgün bir sinematografiydi.

Martin Landau, kalın kafalı milliyetçi general rolünde. Bu yaz “Invaders” dizisinin bir bölümünde de rastlamıştım.

Connery’nin canlandırdığı bilgin espriyle karışık kendi ülkesini eleştirebilen bir karakterdi.

U d like it here, u know? We ve got everything. Power cuts, strikes and unemployment, race riots, and a terrific crime rate.”
  

Benim için Rusça konuşmalar ayrı bir tad kattı filme. Seviyorum bu dili. Mesela Connery’nin Rus tercümana boşanma sebebini “incompatibility” olarak özetlemesine karşılık, Tatyana, “nesavmestimost” olarak karşılık verdi. Zaten Tatyana rolünü oynayan Natalie Wood Rus asıllı ve rahatça Rusça konuşabiliyor. Hollywood’da çok Rus asıllı oyuncu vardır.   

Genel olarak günümüzde dahi seyredilebilir bir film. Hatta son çeyrekteki üsten kurtulma kısmı “Poseidon Macerası” gibi ayrı film bile olurmuş.

“Armageddon” ve “Deep Impact” gibi filmlerin atası sayılabilir. Retro felaket filmi meraklıları sevebilir. Orta karar bir 70ler filmi.



















Bu içerik Kuzey Kalesi tarafından hazırlanmıştır.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...