TRAPPED
Bir İzlanda Polisiyesi (İskandinav Noir)
17 Ocak 2018 tarihli
Guardian International gazetesinde
bir haber çıktı. İsveçli kadın gazeteci
Kim Wall’un kolları, bacakları ve
kafası kesilmiş, ayrıca defalarca bıçaklanmış cesedi Danimarka açıklarında
bulunmuştu. Kriminolojiye ilgim olduğu için alıp dosyaladım. Kim Wall yaklaşık
10 gündür kayıp olarak aranıyordu. Araştırmalar derinleşince şüpheler en son
röportaj yapmak için gittiği şahıs üzerinde yoğunlaştı: Peter Madsen. Madsen, kendi yaptığı teknolojik aletlerle sanat
gösterileri yapan bir teknoartistti. Son zamanlarda inşa ettiği denizaltıyla
gündemdeydi. Madsen sorgulamada, denizaltısı Nautilus’a gelen gazetecinin uzuvlarını
kestiğini itiraf etti.
İşte Trapped dizisi de bu hadiseden önce çekilmiş
olmasına karşın çok benzer bir olayla açılıyor. Küçük bir İzlanda kasabasının limanına
bir yolcu gemisinin birkaç günlüğüne gelmesinin ardından balıkçılar kolları,
bacakları ve kafası kesilmiş ve defalarca bıçaklanmış bir ceset bulur.
Kasabanın polis şefi Andri Olaffson (Olafur Darri Olafsson) iki
yardımcısıyla birlikte olayı araştırmaya başlar ve soruşturma bitene kadar
geminin ayrılmasına izin vermez. Tam bu olayın üzerine korkunç bir fırtına
kasabayı vurur ve dışarıdan yardım gelmesi imkansız hale gelir. Olayın üzerine
gidildikçe aslında kasabalarının sandıkları gibi mutlu mesut bir yer olmadığı ortaya
çıkmaya başlar.
Toplamda 10 bölüm. Atmosferin ön plana çıktığı bir polisiye dizi diyebiliriz. Baş karakter Andri Olaffson hiçbir süper gücü olmayan, aşırı bir beceri
sergilemeyen, özel yaşamı problemli, geçmişi sıkıntılı, sıradan diyebileceğimiz
bir polis. Diyeceksiniz ki bu tarz dedektiflerin hikayelerini bilhassa
İskandinav polisiyelerinde sık izliyoruz. Doğru, ama bu dizinin bir araya
gelince özgün bir iş olmasını sağlayan güçlü özellikleri var. Bir kere Olafur Darri Olafsson klasik anlamda yakışıklı olmasa da benzer rollerdeki pek çok aktörden
daha karizmatik. Standart bir yakışıklılığı falan yok. Götlü göbekli bir herif
ama havası var. Adam sahneleri sadece cüssesiyle değil, karizmasıyla da dolduruyor.
Hani fotojenik derler ya, herif resmen ekranojenik :)
Baltasar Kormakur (Dir) |
Andri Olafsson’un Hinrika (Ilmur Kristyansdottir) adında bir kadın ve Asgeir (Ingvar Eggert Sigurdson) isminde bir erkek yardımcısı var.
Kasabanın tüm polis gücü bu kadar. Hem Hinrika hem de Asgeir alışıldık polis
karakterlerinden çok farklı değil. Sıradan görünümlü davranışlara ve görüntülere sahipler. Dizinin başarısı burada zaten. Yalın karakterler ve çok da özgün olmayan bir hikaye atmosferin de etkisiyle ilginizi çekmeyi başarıyor ve sıkmıyor. Böyle olunca gerçekçilik tavan yapıyor. Atmosferin de güçlü etkisiyle sadeliği sıkıcılığa dönüştürmeden seyir zevki veren bir başarı vücuda geliyor. Yoksa dizinin öyle hızlı bir temposu, çok ilginç bir konusu, ya da çarpıcı sahneleri yok.
Andri Olafsson |
Hinrika'yı sevdim, iyi kadın |
Kalleş Agnes! |
Yönetmen artık
ismini duymaya başladığımız Baltasar
Kormakur. Başroldeki Olafur için şunları söylüyor:
“I didn’t want to go with a typical leading man, although I
got pressure to. Ólafur Darri was always my first choice. He has become
something of a Gérard Depardieu figure in Iceland.
Women here swoon over him,
believe it or not.”
Tolkien, Gondor diyarını hayal ederken İzlanda gezisinin ona çok faydalı
olduğunu söyler. Haklıdır. Başka dünyadan görüntüler sunan İzlanda’nın volkanları, buzulları, kar fırtınaları ve çorak manzaraları
insanı farklı gezegenlere götürür. Zaten Alien filminin farklı bir gezegende geçen sahnelerinin burada
çekilmesi de rastlantı değildir. İzlanda’da
çekilen bu dizinin de en güçlü yanlarından biri atmosfer. Carpenter’ın The Thing filmindekine benzer olağanüstü bir kar fırtınasının
merkezindeki kasabada her dış çekim daha fazla seyretmek istenen görüntüleri
barındırıyor. Bir bilimkurgu atmosferinde polisiye izliyorsunuz. Diziyi
seyrederken üşüdüğümü hissettim, o derece etkileyici bir çevre efekti yaratılmış. Dizinin isminde de kullanılmış olan kapana kısılma, çıkış yolu bulamama duygusunun aktarılmasında kar fırtınası başrolde. Anlayacağınız görsellik ciddi bir artı unsur. Kar fırtınası sadece bir fon olarak
değil olayların içindeki bir karakter olarak dizi boyunca seyirciye eşlik
eden vazgeçilmez bir faktör. Bu karlar altındaki gergin ortam yine sevdiğim bir film olan çizgiroman uyarlaması "30 Days of Night" filmini hatırlatıp durdu seyrederken. Final sahnesi dışında nefis filmdi bence.
Asgeir |
İzninizle İzlanda bana
başka şeyler de hatırlatıyor. Mesela interneti halkına ücretsiz hale getiren bir devlet
anlayışı aklıma geliyor. Ne mutlu onlara. Türkiye ise çıkar
ortaklarına kendi insanını soyduran tipsizleri anımsatıyor. Çok kalitesiz bir
internetin, rezil bir satış-sonrası hizmetle fahiş fiyata satıldığı ülkemi
düşündürüyor. Kimin halkı için çalıştığına siz karar verin artık. Laf İzlanda'dan açılmışken bu haklı eleştirimi de yazının sonuna sokuşturmuş olayım. Bir daha ne zaman İzlanda konusu açılır bilmem.
Diziye dönersek, ben
çok sevdim. İzlanda’da ve dünyada da çok beğenildi. Dahası ikinci sezonu çekiliyor bildiğim kadarıyla.
Zaten sonunda sinyallerini veriyordu bana sorarsanız, Çin sermayesiyle ilgili
bir konu olacak herhalde. Kesin seyredeceğim. Konu ilginizi çektiyse tavsiye
ederim efenim.
Son olarak dizide
geçen bir diyaloğu buraya almalıyım, ortamında çok etkileyiciydi:
Agnes: “Something evil blew
in with the big storm.”
Andri: “I think it was already here…”
Bazen yeni olduğunu düşündüğümüz kötülüklerin kökeni çoook eskilerde olabiliyor.
Öyle değil mi Türkiye?
Bu içerik Kuzey Kalesi tarafından hazırlanmıştır. .