Under My Skin etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Under My Skin etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

23 Eylül 2017 Cumartesi

Doris Lessing: Zoraki Kahraman Belgeseli (2008)


Doris Lessing: The Reluctant Heroine (BBC)
Doris Lessing'in hayatı, fikirleri ve eserleri üzerine BBC'nin Imagine serisinden 2008 yapımı bir belgesel. Sunucu her zamanki gibi Alan Yentob. Evinde yapılan röportajdan alıntılar ve yaşam hikayesiyle ilerleyen zengin bir belgesel. 






NOTLAR
From Golden Notebook (1962)
“Very few people have guts, the kind of guts on which a real democracy has to depend. Without people without that sort of guts, a free society dies.”

Afrika’da doğdu. Britanya’ya 1949’da 30 yaşında geldi. 94 yaşında vefat etti. 60’dan fazla kitap yazdı.

“The Hostess” isimli bir karakteri öynadığını söylüyor insanlar arasında.

James Mossman (BBC 1971): “The catastrophes and dilemmas of individuals, the failures of individuals, reflect the collapse of the society around them. IS this ur view of sıciety? “
“Evet, medeniyetin çökeceğini, çökmekte olduğunu düşünüorum. Yaşlanacak kadar ömrümüz olacağını zannetmiyorum. Yaşlanmanın önemli olduğunu düşünmüyorum aslında.”
Her autobiography – “Under my Skin”

“Our old friend, the truth, how much of it to tell? How little?”

Born in Persia just after the WW1. Lived in southern rhodesia, now Zimbabwe until coming to London.

Afrika’nın önemli bir yeri var hayatında.
Aslında nature konusunda da iyi yazıyor.
Babası 1924’de maize ticareti için geliyor. 4 sene kalmayı planlıyormuş 20 sene olmuş.
9 yaşında with her dog
“I miss those dogs terribly”

Ev sonradan yanmış.
Kedisi vahşi bir kız. Isırırmış. Çok iri.

“Every writer has a myth country.My myth, the bush I was brought up in”

“Myth does not mean something true, but a concentration of truth.”


Bahçesindeki merdivenlerin içerisinde kuş besledikleri bir çalılık var. Tüm mahalle oraya bina dikmesinler diye direniyormuş.

Annesiyle foto.
(Annesi için) “Her survival depended on being me” Sıkılıyor annesinin üstüne düşmesinden o dönemler.

Eğer annemle babam evlenmemiş olsaydı, would have saved a lot of unpleasantness

In her new book, he gives her father a different wife. Alfred and Emily. “I enjoyed giving him someone warm and loving.”

Babası bacağından vuruluyor ve tahta bacak kullanmak zorunda kalıyor.
Annesi babasına karşı çıkıp hemşire olmuş.

“Pek sevecen bir kadın değildi ya da daha doğrusu çocukları olmasaydı çocuk özlemi çekeceğini samıyorum” (annesi için)

Kardeşi, babası ve köpeğiyle resimlerini seviyor çünkü herkes jolly. “My mother was not jolly in any of her pictures”

Babası kardeşiyle geç saate kadar yatmamasına ve yıldızları seyretmesine izin verirmiş.
“I think my biggest influence was sitting outside ur house, looking at the stars.”


























Star Maker kitabı etkiliyor. Bir adamın ruhu evreni gezmeye başlıyor ve Star Maker’a rastlıyor. Soğuk birisi. Olmamış olarak gördüğü bizim evreni rafa kaldırmaya ve yenisine başlamaya hazırlanıyor.

“Yazarların çoğu karakterlerini dünyanın merkezine yerleştirir and the world isnt much bigger than them. What Doris does is pull back.

Mara and Dann’de sanki insanlara ilginçsiniz ama önemli değilsiniz mesajı verir.
Babası sayesinde yıldızlar, evren, bilimkurguya ilgi duyarken annesinden kitap okuma alışkanlığını kazanır.

“This woman used to tell us stories every night for hours”
İngiltere’den sürekli kitap ısmarlıyor. Doris’de paketler geldiğinde heyecanlanıyor, seviniyor. 

Doris 14 yaşında okuldan ayrıldı ve bir daha gitmedi. Kitap okuyarak beslendi. Russians, Proust, Thomas Mann seviyor.

Great admirer of Tolstoy ve şu lafını alıntılıyor: “The function of art is to make that understood, which in the form of argument would be incomprehensible”

Being true to emotion as well as to the intellect.
She always said that "It was great literature that led her to reject the society around her."

A S Byatt: “Ailesinden ayrılmaya bu kadar ihtiyacı olan bir yazar I’ve never read anything by anybody. She clearly never did solve her relationship to her mother. It’s a long battle.

Alfred ve Emily son kitabım olacak, çünkü yazacak vaktim olmuyor. Invalid bir oğlum var. Ona yemek yedirip doktora götürüyorum. Son kitabımı çok zor yazdım. “

Bir Alman komünisti olan ikinci evliliğinden olan oğlu. Godfried Lessing. WWII’de evlenirler. İlk eşinden boşanınca iki çocuğunu da bırakmış.

“Neden bıraktınız ilk iki çocuğunuzu?”
“Mecburdum. Bu konuyu ayrıntısıyla yazdım. Ailemi terk ettim çünkü o hayata dayanamıyordum. That white life in southern Rhodesia. It was horrible. Sundowner parties and tea parties for women. Terk etmeseydim ya alkolik olur ya da annem gibi breakdown yaşardım. In the long-run, it turned out alright.”

“I was going to change this ugly world: I carried like a defective gene, a kind of doom or fatality which would trap them as it had me if I stayed. Leaving I would break some ancient chain of repetition. One day they would thank me for it. I was absolutely sincere.”

“It was like coming home, meeting the commies, to talk about the books you’d read. Rodezyalılar generallerin biyografisi dışında bir şe okumazdı genelde”

Her first novel was the exploration of the tensions of the racist society. 1950’de yayınlandı. Hem Avrupa hem US’de başarılı.

The Grass is Singing
Afrika’da kadınların, kızların yaşamı hep düşüncelerinde. Çaresiz durumlar.

Jane Davis, Shikasta’yı okuduktan sonra evini terk etmeyi düşüencek kadar etkileniyor. Mektup yazıyor ve bunu bana niye yaptın diye soruyor. Cevap geliyor Doris’ten. “…Daha çok kitap oku. Pahalı olduklarını biliyorum, alamazsan ben gönderirim. “

Reading groups oluşturuyor. Tobias Wolfe – This Boy’s Life (among homeless men in YMCA), Martha Quest okumaya başlıyorlar.
Mealy

1949’da çocuklarıyla geldiğinde savaşın hala insanlar üzerindeki etkisinin sürdüğünü gördü. Weariness and wariness.

İngiltere’nin sınıflarına, edebiyat çevrelerine yabancı. Outsider. İyi tarafı, onların göremediklerini görebiliyor.

Evine çekime gittiklerinde "How are u Doris?” diye selamlayınca cevabı:
“Distraught with too much of everything.


















Yum Yum






Kedisinin ismi Yum Yum
Mikado’daki prensesin ismi. Portly bir middle aged cat’i böyle çağırmanın komik olduğunu düşündüğü için bu ismi vermiş.

Britanyaya ilk geldiğimde çok toy ve saftım. Herkese inanıyordum.
Soğuk savaş başlarken British Communist Party’ye katıldı. “Tüm dünyanın komünist olacağına samimi olarak inanıyorduk. Fakirlik kalmayacaktı. Cinsel sorunlar ortadan kalkacaktı.

1950lerde komünizmin sanıldığı gibi olmadığı ortaya çıkmaya başladı. Dine yönelenler oldu. Breakdowns yaşandı. Turmoil.
Bir şekilde inanmıştık bu saçmalığa. Siyaset insanların aklını iskartaya çıkarıyor galiba.

Joiner and non-joiner. Embarks and then disembarks. Kolay bağlanıp ayrılabiliyor.
1950’ler ve 60ların başı atom bombası korkusuyla geçiyor.
Aldermarston marches. Her tabakadan kesimden insan var.

“A writer is a machine for exploring experience. Deneyimin içine atıyoruz kendimizi ama bundan nasıl bir şey çıkacağı belli olmuyor”

The Golden Notebook (1962). Acknowledged as her groundbreaking book
It was published well before the womens liberation movement
Feminist bir kitap denmesinden hoşlanmıyor.
“It was about fragmentation. The second line in the books is ‘ As far as I can see, everything is falling apart’. That was what I thought Golden Book was about.”

Marsha Rowe:The book was about division. Divisions of class, gender, race, nationality. U can transcend what u were born with, ur identities. They all fall away. You have a bigger identity. “

Hidebound (/for human race)
Telepatiye altıncı hisse inanıyor.
30 yıldır Sufizmle ilgileniyor. "Konuşursam distort etmekten korkuyorum çünkü buna elverişli bir konu.."

“I despise people who do not experience with their lives”
Loopy – mad

Sci-fi alanında da eser veriyor. Shikasta series
80 ve 90larda Philip Glass ile sci-fi serilerinin operaları üzerinde çalıştı.

“I think we are a disastrous species, destroy,in everything”

“İnsan normalde kitabını bitirince rahatlar. Ben 5-6 kez arabaya atlayıp İrlanda’da kıyıda son sürat araba sürdüm. Fiziksel bir enerji var. Annemden geliyor ve onu mahvetmişti. Bence bu enerji onu çıldırttı. Enerjisi çoktu ama kullanacak bir alanı yoktu.

“One has to accept loneliness. Its the human condition. No matter how many parties or churches we belong to”

“Çocukken gece parmak uçlarıma bal sürüp dışarı çıkardım. Çalılardan güveler uçup elime konar ve  bu balı içerdi. Harika bir duyguydu ve büyüyünce böyle şeyler yaşayamıyor insan”


































Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...