Enid (2009)
“Enid”, epeydir izlemek istediğim bir filmdi. Çocukken “Afacan Beşler” ve “Gizli
Yediler”in Koza yayınlarından
çıkan maceralarını defalarca okudum. Sadece çocuklardan oluşan arkadaş
gruplarının yaşadığı esrarengiz maceralar ve gizli toplantıları acayip hoşuma
giderdi. Hatta kendi arkadaşlarımla böyle bir grup kurup onlar gibi rozetler yapmış,
parolalar ezberlemiş, maceralar icat etmiştik. İtiraf edeyim o zamanlar yazarı
erkek zannediyordum. Sonraları gerek yurtdışı seyahatleri gerek internet’in
ortaya çıkışıyla Enid Blyton ve kitapları hakkında çok bilgi edindim. Ama bu ön
bilgiler dahi filmi seyrettiğimde şaşırmama engel olamadı.
Film, Enid Blyton’ın yazı macerasından
ziyade özel hayatına odaklanmış. Yaşamında etkili olduğu anlaşılan çocukluk dönemi ve babasının onları
terk edip gitmesi, belki de fazla materyal olmadığı için hızla geçiliyor. Kendisine
“çocuk yazarı” (children’s author) denmesini sevmiyor, çocuk kitapları yazarı
denmesini istiyor. 750’nin üzerinde kitapla inanılması güç bir verimliliğe
sahip. Çocukların ne istediğini bildiği söyleyerek bunu şöyle tarif ediyor bir
röportajında:
“Familiarity,
reassurance and escape to a magical world of adventure without the parents.”
İzlediğimiz Blyton son
derece bencil, zaman zaman zalimliğe varacak ölçüde duygusuz ve menfaat düşkünü
bir kadın. Her gün en az 6.000 kelime yazıyor olması ve diğer çocuklara sevecen
yaklaşması sempati duymamıza yetmiyor. Kendi çocuklarına, ilk eşine, annesi ve
kardeşlerine karşı davranışları korkunç. Filmin abartıp abartmadığını tahmin
etmek zor ama bizzat kendi kızlarından biri olan Imogen’in 1989 yılında yayınladığı otobiyografi’de (A Childhood at Green Hedges) annesi için şu
cümleleri kullanması ciddi bir destekleyici kanıt sayılabilir:
"Arrogant, insecure,
pretentious, very skilled at putting difficult or unpleasant things out of her
mind, and without a trace of maternal instinct. As a child, I viewed her as a
rather strict authority. As an adult, I pitied her."
Ben eserleriyle
yaratıcılarını baştan ayırırım genelde. Hayatımda birinden imza istemek falan
gibi isteklerim hiç olmadı. Ne çocukken ne gençken. Oysa takip ettğim çok insan
olmuştur. Nedense “işleriyle” kendilerini kafamda ayırırdım hep. Benim için
önemli olan kitaptaki karakterler olur. Dolayısıyla bu filmle birlikte çoğu
insanın yaşadığı hayal kırıklığı bana uğramadı. Evet, Blyton’ın filmdeki
portresini hiç sevmedim, yolda görsem selam vermem ama bu Afacan Beşler ve
Gizli Yedileri sevgiyle hatırlamama kesinlikle engel değil.
Mary Poppins serisinin yazarı Pamela Lyndon Travers’ın biyografisi olan ve Emma Thompson ile Tom Hanks’in
oynadığı Mr Banks (2013) filmi kadar
sevmediğim ve tekrar seyretmeyeceğim kesin olsa da, izlediğim iyi oldu
dedirtti.
Filmle ilgili The Telegraph'tan bir yazı:
http://www.telegraph.co.uk/culture/books/6570310/Why-Enid-Blytons-greatest-creation-was-herself.html