Eski Sovyetlerde bir yer. Lilya
(Oksana Akinshina) 16 yaşında bir kız. Fakir bir hayatı var. Annesi bir Rus’la
tanışır ve adamla birlikte ABD’ye gider. Volodya
(Artyom Bogucharskiy) ise 11 yaşında olmasına karşın Lilya’ya aşık olan ve sinir
hastası babası tarafından evden kovulduğu için geceyi orada burada geçiren bir
çocuk. Lilya umut içinde ABD’ye aldırılmayı beklerken bir gün sosyal hizmetlere
çağrılır ve annesinin onu reddettiğini öğrenmesiyle yaşamındaki keskin dönüşüm
başlar.
NOTLAR
Yazan ve yöneten Lukas
Moodysson. İsveç/Danimarka ortak yapımı. Film gerçek bir olayı temel alıyor. Dangoule Rasalaite isimli Litvanyalı
bir kızın kadın tacirlerinin elinde İsveç’e getirildikten sonra intihar edişi
dönemin gazetelerinde yer bulmuş.
Filmin başında Lilya koşarak kaçmaya çalışırken
gösteriliyor. Finalden olayların oraya nasıl geldiğine bir kapı aralanmış
oluyor. Filmin ismi Lilya’nın Volodya ile oturdukları banka kazıdığı bir laf. “Benliğimi
ele geçiremeyeceksiniz, kişiliğimi/hayallerimi kaybetmeyeceğim” gibi
bir anlamı var. Araya serpiştirilen rüya sekanslarını saymazsak aşırı gerçekçi
bir film. Seyir zevkini arttırmak için makyajlanmamış. Bahman Gobadi’nin ilk uzun metrajlı filmi olan Sarhoş Atlar Zamanı gibi yarı
belgesel diyebileceğimiz bir dokusu var. Çaresizlik süslenmeden olduğu gibi
verildiği için depresif bir atmosfere sahip. Kasvetli bir hava hakim. Fakir bir
ekonomi ve insafsız bir sosyolojinin insanları nasıl iteklediğine şahit
oluyoruz.
Dangoule Rasalaite |
Homo Homini Lupus
Mesela Lilya’nın Nataşa diye bir arkadaşı var. Para
karşılığı biriyle beraber oluyor. Aldığı parayı babası bulunca suçu Lilya’nın
üstüne atıyor. “Niye yalan söyledin” diye Lilya isyan edince de, “Senin ailen
yok başında diye düşünüp yalan söyledim” diyor, umursamazca çekip gidiyor. Ondan
sonra da herkes kıza fahişe muamelesi yapmaya başlıyor zaten. Homo homini lupus işte.
“Lilya bila vsegda
nejelannım ribyonkam”
Sovyet döneminde ailelerinin çalıştığı fabrika virane halde.
Volodya babası dövdüğünde oraya kaçıyor. Kendine yatacak yer yapmış. Bir gün
Lilya ile beraber orada kalıyorlar. Hazin sahneler.
Sosyal hizmetler çağırıyor kızı. Annesi oraya mektup yazmış.
Reddetmiş karı kızını. Mektupla evlatlıktan reddediyor!. Üstelik mektuba “Lilya hep istenmeyen bir çocuk olmuştu”
diye yazmış. Ne pislik karılar var. E bu olaydan sonra Lilya tamamen yıkıldı
doğal olarak. Durum zaten feci, gitti biriyle para karşılığı beraber oldu kız. Ne
yapsın ki o ortamda…Ama oradan kazandığı parayla ne yaptı biliyor musunuz? Volodya ya doğum günü partisi verdi.
Basketbol topu hediye etti. Çocuk ilk kez hediye almış oldu. Böyle de iyi bir
kızdı Lilya.
"Beni Bırakma!"
Hele kızın annesi Amerika’ya gitmek üzere arabaya binerken “Beni bırakma!” diye peşinden koşuşu,
aynı sahnenin Lilya sevgilisi sandığı adamla İsveç’e giderken Volodya
tarafından yaşanması insanın içini dağlıyor. Hele bunların çok daha
acıklılarının gerçekten yaşandığını bilmek üzüntüyü iyice katlıyor. Ekrandan
gözlerini kaçırıyor insan bazen.
Toplumsal Tecavüz
Sinsi bir tezgah vardır. Kadınları çaresiz kılmaya çalışıp vücudunu
satmak için gizlice zorlamak.
Toplum kendi kodladığı erdemliliği tavsiye ederken, aslında
gizli gizli herkesi kötü yola itmeye çalışır. Çemberin dışında kalsın ki
istediği gibi parçalasın ister. Erdemsiz kılınan, erdemli kalabalığın korumasından
mahrum kalacaktır. Herkesin kendini tatmin edebileceği bir kimsesizliğin içinde kıvranacaktır. Bazen nereye baksam riyakarlık görürüm bu ülkede. Aynada bile.
Cefakar Rus Kadını
Gayet iyi hatırlıyorum. Ekonomisi çökmüş Slav ülkelerinin kadınları, %99 nokta bilmem kaçı müslüman olan aziz halkımızın içindeki karanlığın o dönem avladığı en masum kurbanlardan olmuştu. Ne iğrençlikler ne alçaklıklar yaptı bu ülkenin insanları anlatsam sayfalara sığmaz. Çok kötüydü çok… Sırf bizde olmadı bunlar, zavallı kadınlar dünyanın pek çok yerinde namerdin eline düştüler ve büyük acılar yaşandı. Bugün Rusya yeniden devleştiyse önce cefakar kadınlarının sayesindedir.
Gayet iyi hatırlıyorum. Ekonomisi çökmüş Slav ülkelerinin kadınları, %99 nokta bilmem kaçı müslüman olan aziz halkımızın içindeki karanlığın o dönem avladığı en masum kurbanlardan olmuştu. Ne iğrençlikler ne alçaklıklar yaptı bu ülkenin insanları anlatsam sayfalara sığmaz. Çok kötüydü çok… Sırf bizde olmadı bunlar, zavallı kadınlar dünyanın pek çok yerinde namerdin eline düştüler ve büyük acılar yaşandı. Bugün Rusya yeniden devleştiyse önce cefakar kadınlarının sayesindedir.
Balalayka” diye
bir film vardı. Bence Türk sinemasının yüzaklarından birisidir. Rahmetli Kemal Sunal
vefat edince Uğur Yücel’in oynadığı o filmde de benzer bir hikaye anlatılır. Seyrettikçe
gerçeğin ağırlığı çöker vicdanlara.
Lilya gerçeği süslemeden çırılçıplak verdiği için albenisi
olan ya da seyir “zevki” veren bir film değil. Yarı belgesel ve acıklı bir
hikaye. Elinde kahvesi “keyif” peşinde olan tipler uzak dursun.
Bu içerik Kuzey Kalesi tarafından hazırlanmıştır. .