Konu en özet haliyle üç çocuklu bir ailenin postapokaliptik bir dünyada sesle kurbanlarının yerini tespit eden yaratıklara karşı verdiği sağkalım mücadelesi.
Gerilim tarafı daha ağır basan bir korku filmi. Yönetmenlik
ve oyunculukların hakkı verilmiş. Özellikle 13 yaşındaki Millicent Simmons dikkat çekiyor. Kesinlikle potansiyeli olan bir hikaye. Kanlı
ve korkunç sahneler görmekten ziyade inişli çıkışlı bir gerilim hissine
tutunmayı sevdiğim için hoşuma gitti. Yaratık tasarımını da beğendim. İyi bir fikir üzerine kurulmuş kendini seyrettiren bir konu ama bunu hikayeleştirirken içi daha fazla
doldurulabilir, biraz daha zenginleştirilebilirdi belki. Bir de posterini alakasız ve kötü bulduğumu söylemezsem olmaz.
Ölçülü ve yerinde kullanılmayan vahşet sahnelerinin, kanlı katliamların
korkutmaktan ziyade filmleri bayağılaştırdığı fikrindeyim. Hani kokmuş bir
etten yemek yapıp bunu içini baharatla doldurarak saklamaya çalışmak gibi bir
şey. A Quiet Place görsel/işitsel efektleri ucuzluğa kaçmadan
kıvamında kullanan, kanlı sahnelere başvurmadan seyirciyi diken üstünde tutmayı başarabilen bir yapım. Çehov’un “duvardaki silah” kurgu tarzı sık kullanılıyor.
Filmi seyrederken diyalog neredeyse olmadığı için sanki bir “slow cinema” filmi seyreder gibi
insanın kafasına olmadık düşünceler gelebiliyor. Severim bu tarzı. Yani film
zihninizi, duyularınızı esir etmiyor, düşünme payı bırakıyor. Ne demek bu? Sürekli
enteresan bir olay, bir korkunçluk ya da bir komiklik sunarak seyirciyi tutmayı
amaçlayan filmleri/dizileri “şımarık ve ilgi bağımlısı” tiplere benzetiyorum. Bu
açıdan “A Quiet Place” yavaş ya da
ağır değil, ağırbaşlı bir gerilim filmi. Size kendi düşüncelerinizle / duygularınızla katılımcı olma fırsatı veren, kafanızı
şişirmeyen, gereksiz ayrıntılarla kalabalık etmeyen, ters köşe yapma derdi olmayan, sadeleştirilmiş ama sıradanlaştırılmamış, gergin bir yolculuk sunuyor. Malını satmak için olmadık numaralara başvuran sırnaşık bir satıcı gibi her fırsatta seyircisinin gözünü boyamaya çalışmıyor.
Genel olarak son
zamanlarda seyrettiğim en iyi gerilim/korku filmlerinden biri olduğunu
söyleyebilirim.
Küçük çocuğun roketle kurtuluş ümidinin sonunu getirmesi,
kızın diğer insanların arasında zayıflık olarak gözüken işitme engelinin adeta
bir süper güce dönüşmesi gibi alt metinler iyi yedirilmişti. Filmde bir köprü
var. Birkaç kere yolları düşüyor. O sahnelerdeki sinematografi özellikle hoşuma
gitti. Yine babanın oğlunu bir şelalenin altına götürüp orada avazları çıktığı
kadar bağırmaları hatırımda kalan sahnelerden. Sadece bir gürültüye sığınarak
sesini çıkartabildiğin canavarlı ortamlar. Sürü psikolojisinin altında yatan dinamiklerden birisi de bu. Sesini
çıkartmadan yaşamaya mecbur eden yaratıklarla dolu çevremiz. Bazen aile,
genelde toplum, devlet, din, ahlak. Kulak kesilmiş etrafında duyacağı bir
aykırı sesin üstüne atlamak için pusuda bekleyen körleşmiş canavarlar…Filmi seyretikçe ister istemez siyasi ve toplumsal alegoriler resmi geçit
yapıyor zihninizde. Burayı meşgul etmeden geçelim.
The Office”in ABD versiyonunda severek seyrettiğim John Krasinski filmin hem yönetmeni, hem
oyuncusu hem de senaristlerinden biri. Verdiği röportajlarda filmin gerçek
hayatta da eşi olan Emily Blunt ve biri hemen filmin çekimlerinden önce doğmuş iki kızlarına bir aşk mektubu olduğunu, esas
olarak ailenin kıymetine, aileni korumak için göze alabileceklerine değindiğini
söyledi. Dolayısıyla filmde sorumluluk hissi, aile içi dayanışma ve fedakarlık diğer
göze çarpan temalar. Bu bana biraz, kimse beğenmese de benim defalarca
seyretmekten bıkmadığım “Village”
filminin aslında sevgi ve güven duygusunu çoğu aşk filminden daha güçlü
verebilmesini hatırlattı. Fonu kararttıkça beyaz kendini daha çok belli ediyor.
Toplu yaşama çılgınlığı, insanın sosyal bir canlı olduğu
yanılgısı gibi konular da filmin düşündürttükleri arasındaydı bana. Hikayenin geçtiği dünya insanların
birbiri üstüne adeta yığılmasıyla oluşturulan köy, kasaba, kent gibi toplu
yaşam alanlarının mümkün olmadığı bir ortam. Yalnızlık demek yaşamda kalmak
demek. Kalabalık yerlerde durmayan ve normal yaşamı dahi “survivalist” modunda
geçen bir insan olarak yabancı olmadığım bir yaşam tarzı ve seyrederken kendi
dünyamdan bir şeyler bulduğum filmler herkes gibi bana da haz veriyor. “I am Legend” herkes için
postapokaliptik bir cehennem gibi gözükse de o ortam bana cennet gibi gelmişti
mesela. Hikayenin bir ailenin başından geçmesi ve çiftlik ortamı “Signs”ı; görmeyen, avını çıkardığı seslerle
bulan yaratıklar ise “Descent” filmini
hatırlattı. Çocukların ön planda olduğu sahneler son dönemin”Stranger Things” ya da Alman yapımı “Dark” gibi dizilerini çağrıştırıyor.
Ben okumadım ama nette Tim Lebbon’ın “The Silence”
romanının konusuyla çok benzer olduğu yazılıyor. Kitapta Ally isimli işitme engelli bir kızın, “Vesp” adı verilen ve yeraltındaki mağaralardan yerüstüne çıkıp uçarak
ortalığı birbirine katan etçil yaratıklara karşı ailesiyle beraber mücadelesi
konu edilmiş. Vesps sadece işitme duyularıyla avlarını algılayabiliyor filmdeki
gibi. Uçma meselesi dışında sanki “The Descent”teki “Crawlers”ın “şehre inmiş” halinin hikayesi gibi geliyor kulağa. Bu
arada Descent 3 yapılsa ve crawlers
bir kasabaya saldırsa enteresan bir film olabilir belki. Tabii kanlı sahnelere
yaslanılmaması şartıyla.
Tim Lebbon; Alien, Predator, Star Wars ve 30 Days of Night gibi serilerin çeşitli romanlarını yazmış, sinemayla dirsek temasında Britanyalı bir yazar.
“The Silence” romanı da filme çekiliyormuş. 2018’de gelir diyorlar. Kitabın yazarı yazılıp çizilenlere karşın bu konuda genel bir benzerlik olduğunu söylemek dışında intihal kelimesini kullanmamayı tercih etmiş açıklamalarında. Film sayesinde öğrendiğim roman ilgimi çekti ve listeme aldım. Yani filmin kitabın tanıtımına da katkısı oluyor.
Tim Lebbon; Alien, Predator, Star Wars ve 30 Days of Night gibi serilerin çeşitli romanlarını yazmış, sinemayla dirsek temasında Britanyalı bir yazar.
“The Silence” romanı da filme çekiliyormuş. 2018’de gelir diyorlar. Kitabın yazarı yazılıp çizilenlere karşın bu konuda genel bir benzerlik olduğunu söylemek dışında intihal kelimesini kullanmamayı tercih etmiş açıklamalarında. Film sayesinde öğrendiğim roman ilgimi çekti ve listeme aldım. Yani filmin kitabın tanıtımına da katkısı oluyor.
Bu içerik Kuzey Kalesi tarafından hazırlanmıştır.