Aaron (Shane Carruth)
ve Abe (David Sullivan) isimli iki
mühendis işten kalan vakitlerinde garajda nesnelerin ağırlığını azaltacak bir
sistem üzerinde çalışırken zamanı manipüle edebildikleri farklı bir buluşa imza
atıyor ve hayatları karman çorman oluyor.
Film bir Shane
Carruth şovu diyebiliriz. Senaryo, müzikler, başrol, yönetmenlik hepsi
onda. Adam matematik ve mühendislik eğitimi almış. Ondan mıdır bilmem ama
filmin bana göre aşırı teknik bir dili var. Bunu gerçekçilik düzeyini arttırmak
için tercih etmiş olabilir belki fakat beni sıktı. Mesela “Arrival” filminde de linguistik açıdan teknik kısımlar vardı ama
bu kadar bunaltıcı değildi ve daha anlaşılırdı.
Filmi seyredeli 2-3 ay oldu aslında ama bu hafta “The Dead Past” isimli bir Isaac Asimov hikayesi okuyunca aklıma
geldi, yazayım dedim. Hikayede Dr.
Potterley Kartaca üzerine çalışmaktadır ve gerçekleri öğrenmek için sadece
devletin izniyle kullanılabilen “kronoskop”
isimli cihazın bekleme listesine adını yazdırır. O dönem kolonoskopi gibi
kronoskopi sırası varmış demek ki :) Bir türlü sıra gelmeyince üniversiteye
yeni gelen fizikçi Dr. Foster’ı
garajında kronoskop yapmaya ikna eder. İkilinin maceraları yanında psikolojik öğelerle
de süslenmiş bir macera. Sonunda hükümetin ajanı aslında bekleme listesinin
falan yalan olduğunu, böyle bir aletin yaygın kullanımına izin
veremeyeceklerini, yoksa hayatın bir kaosa dönüşeceğini ve mahremiyet diye bir
şeyin kalmayacağını anlatır ama ikili şişeden çıkan cin misali bulgularını
çeşitli kanallardan herkesle paylaşmıştır bile.
Bu filmde de olan bu aslında. “The Box” dedikleri aleti kullanmaya başladıktan sonra ikilinin
hayatları kaosa dönüşüyor. Bir şeyleri engellemek için geçmişe dönüşler
çakışmalar yaratıyor. Üç gün sonraki sen ile bugünkü senin, 2 ay sonraki sen
ile 1 hafta önceki senin ortalıkta dolaşmasıyla her şey arap saçına
dönüyor.
“Zamanda Yolculuk” temalı filmlerde
macera, romantizm ve felsefenin bir arada götürülmesinden yanayım. Mesela H. G. Wells’in “ Time Machine” kitabı da filmleri de bunu başarabiliyordu. “Back to the Future” daha eğlenceli bir
film olarak komediyi macerayla birlikte gayet iyi kullanıyordu.
Bu film aşırı matematiksel geldi bana. Bir tatsızlık
var. Psödobelgesel gibi bir dil,
kurgu ve akış. Tekrarlar ve kördüğümleşme, zamanda yolculuktan ziyade bir grup
arkadaşın bir kuyruklu yıldızın geçmesiyle tuhaf olaylar yaşadığı “Coherence” ve batan yatlarının
ardından sığındıkları gemide daha büyük bir tehlikenin kucağına düşen “Triangle” filmlerini hatırlattı. Düşündürmekten
çok bir kısır döngü, bir çözümsüzlük, bir sıkışma hissi yaratıyor. Peki yeni
bir şey getiriyor mu? Bence hayır. Ama çoğu konuşmayı anlayabildiğimi de
söyleyemem.
Bu içerik Kuzey Kalesi tarafından hazırlanmıştır.