5 Eylül 2018 Çarşamba

"Primer" (Kapsül) Film İncelemesi (2004)

Aaron (Shane Carruth) ve Abe (David Sullivan) isimli iki mühendis işten kalan vakitlerinde garajda nesnelerin ağırlığını azaltacak bir sistem üzerinde çalışırken zamanı manipüle edebildikleri farklı bir buluşa imza atıyor ve hayatları karman çorman oluyor.  

Film bir Shane Carruth şovu diyebiliriz. Senaryo, müzikler, başrol, yönetmenlik hepsi onda. Adam matematik ve mühendislik eğitimi almış. Ondan mıdır bilmem ama filmin bana göre aşırı teknik bir dili var. Bunu gerçekçilik düzeyini arttırmak için tercih etmiş olabilir belki fakat beni sıktı. Mesela “Arrival” filminde de linguistik açıdan teknik kısımlar vardı ama bu kadar bunaltıcı değildi ve daha anlaşılırdı.   

Filmi seyredeli 2-3 ay oldu aslında ama bu hafta “The Dead Past” isimli bir Isaac Asimov hikayesi okuyunca aklıma geldi, yazayım dedim. Hikayede Dr. Potterley Kartaca üzerine çalışmaktadır ve gerçekleri öğrenmek için sadece devletin izniyle kullanılabilen “kronoskop” isimli cihazın bekleme listesine adını yazdırır. O dönem kolonoskopi gibi kronoskopi sırası varmış demek ki :) Bir türlü sıra gelmeyince üniversiteye yeni gelen fizikçi Dr. Foster’ı garajında kronoskop yapmaya ikna eder. İkilinin maceraları yanında psikolojik öğelerle de süslenmiş bir macera. Sonunda hükümetin ajanı aslında bekleme listesinin falan yalan olduğunu, böyle bir aletin yaygın kullanımına izin veremeyeceklerini, yoksa hayatın bir kaosa dönüşeceğini ve mahremiyet diye bir şeyin kalmayacağını anlatır ama ikili şişeden çıkan cin misali bulgularını çeşitli kanallardan herkesle paylaşmıştır bile.

Bu filmde de olan bu aslında. “The Box” dedikleri aleti kullanmaya başladıktan sonra ikilinin hayatları kaosa dönüşüyor. Bir şeyleri engellemek için geçmişe dönüşler çakışmalar yaratıyor. Üç gün sonraki sen ile bugünkü senin, 2 ay sonraki sen ile 1 hafta önceki senin ortalıkta dolaşmasıyla her şey arap saçına dönüyor. 

 “Zamanda Yolculuk” temalı filmlerde macera, romantizm ve felsefenin bir arada götürülmesinden yanayım. Mesela H. G. Wells’in “ Time Machine” kitabı da filmleri de bunu başarabiliyordu. “Back to the Future” daha eğlenceli bir film olarak komediyi macerayla birlikte gayet iyi kullanıyordu.

Bu film aşırı matematiksel geldi bana. Bir tatsızlık var. Psödobelgesel gibi bir dil, kurgu ve akış. Tekrarlar ve kördüğümleşme, zamanda yolculuktan ziyade bir grup arkadaşın bir kuyruklu yıldızın geçmesiyle tuhaf olaylar yaşadığı “Coherence” ve batan yatlarının ardından sığındıkları gemide daha büyük bir tehlikenin kucağına düşen “Triangle” filmlerini hatırlattı. Düşündürmekten çok bir kısır döngü, bir çözümsüzlük, bir sıkışma hissi yaratıyor. Peki yeni bir şey getiriyor mu? Bence hayır. Ama çoğu konuşmayı anlayabildiğimi de söyleyemem.   

Causality, singularity, zaman paradoksları, fenomenoloji gibi alanlara ilgi duyanların hoşuna gidebilir. Ama bu kavramlara aşina değilseniz bu filmden sonra merak etmek yerine daha da uzak durabilirsiniz.












Bu içerik Kuzey Kalesi tarafından hazırlanmıştır.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...