27 Eylül 2017 Çarşamba

Helen Sjöholm - "Du Maste Finnas" Şarkısı


İsveç müziğinin dışa açılmasını sağlayan ABBA grubunu bilirsiniz. İşte bu grubun iki erkek üyesi Björn Ulvaeus (sözler) ve Benny Andersson’un (müzikler) yazdığı dünya çapında başarılı olmuş bir müzikalden bahsedeceğim: “Duvemala’lı Kristina”. Hikaye 19.yy’da Amerika’ya göç eden İsveçlilerin yaşadığı acıları anlatan 4 ciltlik bir kitaptan uyarlanmış (yazar, Vilhelm Moberg). Müzikal ilk kez 1995 yılında İsveç’te sahneleniyor. Sonrasında dünyayı geziyor. Amerika’ya gitmek zorunda kalan ama hep İsveç’i özleyen Kristina rolünde Helen Sjöholm var.

Helen Sjöholm beğendiğim şarkıcıların başında geliyor. O kadar içten, o kadar yaşayarak söylüyor ki insan onu dinlerken kulaklarını sesinden gözlerini yüzünden ayıramıyor. Dünya güzeli anlam yüklü bir yüz, duygu dolu bir ses. Takipçisiyim efendim. 


Bugün işte bu Kristina müzikalinden “Du Maste Finnas” (Olmalısın, olacaksın!) şarkısını paylaşalım. Şarkıda her açıdan dibe vurmuş bir kadının tanrıya isyanla karışık yakarışı işlenmiş. Sjöholm’a hayran olmamak mümkün değil. Bir kadının çığlığı, inanmak ile inanmamak, çaresizlik ile umut arasında gidip gelişleri ancak bu kadar iyi verilebilir. Müthiş bir performans.  

SÖZLER (Tanrı'ya hitaben)
Hep korktum bu sorudan
Ama ya yoksan
Ya hiç olmadıysan
Ne yaparım o zaman
Nasıl çıkarım bu çukurdan

Kim tutacak elimden
Kim kaldıracak yerden
Sensiz bir hiçim ben   
Sesime bir cevap lütfen
Sadece bir cevap versen
İnanırım belki yeniden

Özet çeviri: Rusenski









Benny Andersson, Helen Sjöholm, Björn Ulvaeus













26 Eylül 2017 Salı

CS Lewis'in Yaşamı/Eserleri Belgeseli (Narnia)


Narnia's Lost Poet: The Secret Lives and Loves of C.S. Lewis 
BBC'den  yine zengin bir biyografik belgesel. 2013 yapımı. Süresi bir saat. Dünyada Narnia Günlükleriyle tanınan CS Lewis'in yaşamı ve eserleri üzerine bir çalışma. Sunucu biyografisini yazan A. N. Wilson. Narnia ile ilgili kısmın süresi doğru bir kararla az tutulmuş. Bunun yerine bilinmeyen farklı yönleri anlatılıyor. Akademisyenliği, ateizmden Hristiyanlığa geçişi, Tolkien ile yakın arkadaşlığı, Radyoculuğu ve arkadaşının annesiyle yaşadığı 33 yıl süren aşk. Dolu dolu bir biyografi olmuş, ilgisi olanların kaçırmamasını tavsiye ederim.



NOTLAR
Westminster Abbey – Poets Corner
Aslında Narnia Chronicles kitaplarının küçük bir kısmı
Atheist, who became a zealous Christian
Faith’in rational basis’ini açıklamaya vakfetti yazılarını
Theological books – Christian thinker
He was a scholar of medieval literature. Henry James’inkine yakın bir alan. Teacher.
Clive Staples Lewis
Man of contrasts
İnançlı ama crisis of faith yaşıyor
Çok akıllı ama incompetent. Ehliyet testinde 17 kere başarısız olmuş.
Profesör.







60’ın üzerinde kitap ve deneme kaleme aldı. Çocuklar için yazdığı 8 kitapla tanınıyor. Narnia Stories. 100 milyonun üzerinde satılmış.

1898 doğumlu. Liberal parents. Surrounded by all kinds of books. Ulster man from Belfast. Çocukluk evi. Little Lea. Babası zengin.

Autobiography yazmış. “Surprised by Joy”

Moss and twig diorama forest that his brother made for him on a biscuit tin lid. He remembers that it awakened in him an obsession with the natural world.

Unsatisfied desire. An elation found and lost quickly like fragrance. An unsatisfied desire that is itself more desirable than any other satisfaction. In German they call it: Sehnsucht. 

Beatrix Potter ve Lewis Carol okuyorlar çocukken. Konuşan hayvanlar.
Kardeşi Warnie ile imaginative worlds kurup oyunlar oynuyorlar.

Boxen diye bir dünya yarattı. Hayvanları konuştuğu bir hayal dünyasıydı.
1908’de Jack 9 yaşındayken anneleri Flora kanserden öldü. Annesi ölünceye kadar Kuzey İrlanda da mutlu bir çocukluk. Sonrası karanlık.

His most recent biographer: Alister McGrath

“Her mother was the star of his life. A figure of stability. Annesinin ölümünden hemen sonra yatılı okula İngiltere'ye göndermesi belki iyi niyetliydi ama aralarının soğumasına yol açtı”

Etrafında birden İngilizlerin konuşmalarını duymak yabancı gibi hissetirdi kendini. Alienation hep eserlerinde kendini belli etti.  Romantic feeling of yearning for a thing that was forever lost.

İngiltere'de gittiği okullardan nefret etti. “Worst than life in the trenches” olarak tanımladı.
1911’de yatılı okulda bir keşif yaptı. The sight of the mythic creatures in Arthur Rackham’s illustration for Wagner’s Ring Cycle stirred romantic urges in Lewis.

Wagner’in üziğini dinlediğinde Siegfried ve Twilight of the Gods, kendi deyimiyle he was transported to “pure Northernness”


















He was a sensitive youth appalled by the brutality of public school. He loathed athleticism. Yeteneği de yok. Baş parmaklarında babasından aldığı bir bozukluk var. Eklem yok gibi. Rigid.
William Kirkpatrick. Patrician classicist from Northern Ireland. Lewis’İn babasının da hocasıymış. Baba oğlunun mutsuz olduğunu görünce ona yolluyor. Great Bookham’daki evinde Jack’e ders vermeye başladı. Over 3 years, Kirkpatrick reengineered Lewis intellectually, making him a hardened dialectician, logician, and orator.

18 yaşına geldiğinde klasikleri orjinal dilinden okuyabiliyordu. Also, Ulster protestant boy had turned into an Ulster protestant atheist. Like Kirkpatrick himself.

1917’de Oxford’da klasikler üzerine tahsile hak kazandı ama hemen askere yazıldı. Keble college’da subaylık eğitimi veriliyordu. Burada Paddy Moore, a young Irish boy, ile arkadaş oldular. Aralarında anlaşma yaptılar. Cepheden biri dönemezse, kalan arkadaşının ebeveynleriyle ilgilenecekti.

Psychological turning points
Trench warfare
Shrapnel wound.
Spirits in Bondage War Poetry collection

1918’de Paddy cephede öldü. Savaş sonrası Oxford uni’ye döndü. Odası vardı ama Paddy’nin annesiyle kalıyordu. Headington. Mrs Moore. 20 yaşındaydı. Kadın ise 46. Minto dermiş. 1919-1930 arası kaldıkları ev ziyaret edildi. Babasına yazdığı mektuplarda adresi üniversitedeki odası. Gizliyor ilişkisini.

O zamanlar Oxford çok sıkı bir üni. Öğrenciler orada kalmak zorunda. Bir kadınla dışarıda bir gece geçirdi diye üniversiteden kovulanlar var.

Mrs Moore’un Maureen isminde bir de kızı var. Ona da üvey babalık yapıyor. Sadece 8 yaş büyük. Maternal affection ve romantic love arası bir ilişkileri var diyorlar. Ev sahibi olarak tanıtıyor çevreye. Sanki bir odasını kiralamış gibi. Sonra işler biraz karışınca annesi olarak tanıtmaya başlamış.

Norse mythology ve medieval konularına yöneliyor.
Yine bir mediavalist olan J RR Tolkien ile Inklings adındaki fellowship I kuruyorlar. Academic debate, erudition and alcohol ile ilgileniyorlar. The Eagle and Child Pub (always known as the Bird and Baby) was their Oxford drinking den. Salı günleri buluşuyorlar. 12-13 arası. Yemekten önce bira içiyorlar. Small talk sevmezmiş.















Şairliğe merakı var. Savaş şiirlerinde aradığını bulamayınca ikinci bir deneme yapıyor. Dymer. A narrative poem About a citizen of a totalitarian state who wanders into a forest. Meets a beautiful woman. She turns out to be a monster. Have congress. Çocukları olur. Çocuk büyüyünce Dymer ile dövüşür ve öldürür. Berbat bir şiir diyorlar.

1925’de Magdalen college’da (moğdlin)  ingilizce öğretmeni oluyor. Başarılı bir medievalist.
Burada, Duke Humfrey’s Kütüphanesinde saatler geçirdi. The great texts of English literature’ı defalarca okudu. Spenser, Shakespeare, Milton. İngilizce dersleri o zamanlar kadın işi olarak görülüyor. Kolejlerin çoğunda İngilizce dersi yok çünkü sadece erkekler var.

Tolkien
Tolkien ile İngilizce dersinin temelinin oluşturularak ciddi şekilde verilmesini gerektiğini düşünüyorlar.

Laura Ash, fellow of Worcester (Worstır) College at Oxford. Medievalist.
1936 – Allegory of Love
Odası hemen üst kattaymış üni de.
Okulda takılan isim Heavy Lewis.

“Çocukları serbest bırakıyor. Bir öğrencisi yetiştiremiyor ödevi. Birkaç gün süre istiyor. Haftaya getir sorun değil, keyif alarak yap, sıkışma. Üniversitede keyif almadan çalışılmaz"

1929’da babası hasta. Belfast a görmeye gelir. Yıllardır konuşmamışlar. Aslında maddi destek olmuş öğrenimi boyunca. Sonra pişman oluyor. Ama barışıyorlar görüşünce. Beraber 6 hafta geçiriyorlar.
Biyografisinde babası öldükten sonra kardeşiyle tüm çocukluk oyuncaklarını gömdüklerinden bahsediyor. Closure. End of childhood.

Lewis askerden beri ateist. Ama 30 yaşında değişmeye başlıyor. 1929 Trinity Term şöyle yazıyor: “I gave in and  admitted that God was God and knelt and prayed.”

Started to attend the college chapel. Sadece tanrıya inanıyor ama İsa’ya değil. Deist oluyor diyebiliriz.

Aslında modern materialist philosopy ye inanıyor. We re living in a world of matter and matter alone. Ama bu uzlaşmaz materyalizmi otobiyografisinde hareket etmesini engelleyen ağır bir zırha benzetiyor ve  çıkarmayı tercih ediyor. Tolkien ile bir konuşması etkili oluyor.

1931. Magdalen College ın Addision’s Walk’da Dyson ve ikisi yürüyüş yapıyor. Dyson ve Tolkien din hakkında konuşuyordu. Efsanelerden bahsettiler. Lewis: “How could it be that there are so many myths in the old world? In Egypt, Greece, Nordic?”

A young man dying and coming back to life like Baldur in Nordic mythology, Adonis in Greece and  Jesus christ’ın, who dies in order to rise to save us from our sins, bunlardan farkı nedir?

Tolkien: “Yes, of course Christianity is a myth. Happens to be the one myth  that is true.”
Tolkien  was able to show Lewis that christianity was a story, a sense making story that grasped the imagination but this one was right. Lewis Hristiyanlıkla edebiyatı paralel düşünmeye başlıyor.
Family outing to Whipsnade Zoo. Maureen, Minto, Warnie and Jack. Burada İsa’ya inanmaya başlamış. Tam bir Hristiyan olmuş. Nasılına girmedi.

The Screwtape Letters about human temptation describe one senior devil instructs a junior devil.
The Problem of Pain (1940) tries to explain how a loving God can allow us to suffer.

1940’ta Fransa düştü. Britanya’nın havadan bombalanması başladı.
Apolegetics (bu dönem yazıları)

Radyo dönemin medyası. Savaşın başında BBC Hristiyanlığı savunan programlar yapmasını öneriyor. Çoğuna göre savaş döneminin greatest broadcaster’ı sayılıyor. Genel geçer “Tanrı büyüktür” gibi sözler dinlediğim kadarıyla.

1952 yılında Lewis published a version of his wartime talks.
Mere Christianity. Hiç out of print olmadı. En popüler kitaplarından.

Wartime Talks medyatik yapıyor. Screwtape Letters ise (1942) Amerikada tanınmasını sağlıyor. 

Theological ideas’ı popülerize etme yeteneği Oxford’da hoş karşılanmadı.
“What was an English don doing by writing popular theology?”
Spellbinding lecturer

Akademisyen arkadaşları popülaritesinden hoşlanmıyor. Ayrıca post-war Oxford’da Hristiyanlıktan nefret ediliyor. Martyr to his belief. 1930’dan beri kardeşi, Minto ve Maureen ile  beraber The Kilns isimli evde kalıyorlar.

Acolytes like Deborah  Higgins
3000 civarı kitabı var kütüphanesinde. Map of Narnia.

1948. Socratic Society. Christian debating club. Hristiyanlık felsefesi ve topluma etkileri üzerinde tartışmalar. Lewis sık sık katılıyor. Bir gün bir tartışmada beklemediği bir rakiple karşılaştı. 1948. Sir Anthony Kenny was a priest, before he became a philosopher. He knew Lewis’ debating opponent well. An immensely gifted scholar named Elisabeth Anscombe. As a philosopher she would become legendary. As would her encounter with Lewis.

























Lewis had published a book called “Miracles”. He said if everything that we say or think is the result of purely mechanical processes in our brain, then there cant be any value, there cant be any truth, nothing can be either true or false. Anscombe refuted this with a simple argument. She said “Suppose I stand on one of those weighing machines. That say “I speak ur weight”. And it says to me you weigh 15 stones, that is true. Even though it is produced by totally mechanical means. This simple argument did really undercut Lewis’ position. Aslında Anscombe’da devout Roman Catholic. Naturalism ve secularism’e karşı ona destek olmak yerine  karşı çıkması üzüyor. Friendly fire tarafından brought down gibi hissediliyor. Arkadan vurulmuş hissi. Dostun gülü. 

After the debate he felt humiliated. Dyson’ın anlattığına göre Pub a gitmiş.Başını elleri arasına alıp: “I’ve been utterly crushed, humiliated” demiş. And he wrote afterwards that he’d been obliterated as an apologist. Bir daha asla Christian apologetics aimed at converting unbelievers yazmadı.

Başarılı bir uzay trilogy yazmıştı o zamana kadar. Kafasında çocuk hikayeleri vardı. Ama bu tartışma sonrası hayal dünyasına ağırlık verdi.

1988’de TV uyarlamasından önce de Narnia kitapları başarılı ve tüm dünyada tanınmasını sağladı.
Four children in the land of with and the wardrobe go to stay in the house of a professor Kirke who bears more than a passing resemblance to his old tutor Kirkpatrick.

Plato believed that this world as the shadow of a real world beyond. Tolkien’la konuşmalarından, efsanelerin gerçek olmasının temel alındığı yazılıyor.

Narnia hayali bir yer. Ama çocukken yaşadıkları yerden etkilenmeler var. Northernness, thin light, remnants.

Ruined castles of Northern Ireland. He had holidays with his mother. Dunluce castle. Narnia’daki Cair (Kağr) Paravel castle’ın bundan hareketle yaratıldığı düşünülüyor. Sevdiğin her şeyin başka bir dünyada seni beklemesi fikrine inanıyor.

As with the buried childhood toys in the garden of Little Lea (liğ),  Lewis clung onto the hope that the love he had for his lost mother would in some way be saved, unspoiled by separation.

Çocuğu yok. 19 yaşında Minto ile ilişkisi başlar. O zaman bile 45 yaşında. Minto’nun çocukları var. Motherly bir insan. Ayrıca pek çoğu adopted ve savaş yıllarında Kilns evi yetimhane gibi olmuş, filled up with evacuee children.

Bunlardan biri de 1942 yılında evacuee olarak aralarına katılan bir Londoner, June Flewett. 16 yaşında.  İleride Jill Raymond ismiyle actress oldu. Lewis’in kitaplarına bayılıyor. “Çok kibar bir adamdı. Evden ayrıldıktan sonra iki sene Royal Academy of Dramatic Art’daki harçlarımı ödedi. O olmasaydı bu eğitimi alamazdım." Minto’yu tanımış olan tek yaşayan insan Jill.           

“Most loving, gentle, kind relationship between them. She was a feisty lady. I don’t think she showed her emotions very easily. When I got there, she had open varicose ulcers on her legs but Jack was so gentle with her and so kind and lovely and always looking after her."

Mintoyla birliktelikleri 33 yıl sürdü. Dementia başlamış. Her yıl bakımı için 500 sterlin ödüyor. 1951’de ölüyor Minto.













1954 yılında Cambridge offered its first chair of Medieval and Renaissance English Literature. It was a post tailor-made and designed with him in the mind. İki kere reddetti. Duygusal bir dönem. 8 hafta buraya gelmek zorunda kalacağını ve Oxford’dan uzak kalacağını düşünüyor. Oxford’daki çevresini, pubları seviyor. Alışmış.  Esas sebep Warnie diyorlar. Alkolizmin pençesindeymiş.

Prof. Tolkien was the hero of the hour, he told Cam that Lewis was frightened to leave Oxford for such a long time. They said of course he can commute. Bunu öğrenince kabul etti. Cambridge’e hemen kanı ısındı. Oxford’un aksine Cam de onu sevdi. Fenland town was smaller, softer, and more old fashioned. 1954’de ilk dersini verdi. Manşet oldu üniversite değiştirmesi.BBC bir program yapmayı bile düşündü.

Lewis Tanrı inancı olmayan teknolojik dünyaya doğuk bakıyor. He was prehistoric and glad of it. Ses kaydı dinletildi kısaca. Dinozor diyor kendine. “Hala buradayken faydalanın benden”

Yüzlerce mektup arkadaşı var. Hepsine cevap yazıyor. 1952’de Eastgate otelinde bir Amerikalı kadınla konuşuyor. Joy Davidman. Evli ama unhappy. İki erkek çocuğu var. 16 yaş genç. Ona aşık olmuş. Former communist. Aspiring writer. Douglas ve abisi David Jack Lewis’in üvey çocukları oldu ileride. Dışişleri vizesini uzatamayacaklarını söyleyince Jack İngilterede kalmak istiyorsan evlenebiliriz demiş. O dönem aşk evliliği değil. Sonrasında duygular gelişiyor.

His autobography is called: “Surprised by Joy” He really was surprised by a person named Joy. Kilns’e yerleştiler. Joy’un ağrısı var. Siyatik tanısı konmuş. Bir gün telefon çalınca ayağı takılıyor ve femur kırığı. Hastanede terminal cancer olduğu ortaya çıkıyor.

Arkadaşı Dorothy Sayers’e bir mektubunda: “We soon learn to love what we know we must lose”
Hristiyan geleneklerine uygun şekilde bedside marriage ayarlıyor tanıdığı bir rahiple. Sornasında Joy remission sergiliyor. Relapse’e kadar bir süre birlikteliklerinin tadını çıkarıyorlar.

1960’da vefat. Jack crisis of faith yaşıyor.
A Grief Observed kitabının açılışı: “Noone ever told me that grief felt so like fear”
Manuscript Bodleian Library’de. Only 34 pages. Neredeyse hiç düzeltme yapılmamış. En ham haliyle acı içinde bir insanı yansıtıyor.

İnancını tamamen kaybedip kaybetmediği konusu tartışmalı. Rekalibrasyon diyen var. İnancın tümüyle açıklanamayacağı ve mantığa uydurulamayacağı düşüncesi gibi. “A Problem of Pain”den çok daha olgun olduğu söyleniyor.

1963’te prostat kanserinden öldü. Cenazeye neredeyse kimse gelememiş çünkü kardeşi sarhoş ve tarihi doğru iletememiş insanlara. Aynı gün Kennedy suikasti olduğu için o olayın da gölgesinde kalıyor. Yine aynı gün Aldous Huxley vefat ediyor. Overshadowed.

Hayatında önemli 3 kadın.




























Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...