Patates etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Patates etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

24 Ağustos 2025 Pazar

Halimiz patates, ahlakımız malı götürmek..!

"The Potato Eaters" (De Aardappeleters) - Vincent van Gogh (1885)

Özellikle siyasetçilerde ama gazetecisinden televizyoncusuna edebiyatçısından düşünürüne büyük çoğunlukta gözlemlediğim bir davranış var. Halkı kutsamak. Halkı yalandan kutsamak aslında. Oy icabı. Hükümet beceriksiz ya da kötü niyetli, devleti de ele geçirmiş, halkımız buna bir çare bulacakmış. Halkımıza güveniyorlarmış. Bu halk yapılan zalimlikleri görüyormuş. Halkın tokadı geliyormuş falan filan. Baştan aşağı yanlış bir tespit. Züğürt tesellisi bir nevi. 20 seneyi geçti bu halk değil miydi bunları tepemize çıkaran?  
 
Geçenlerde bir habere rastladım. 2025 yazında Amasyalı bir çiftçi, tüccar düşük fiyat verdiği için protesto olarak 8 ton patatesini kent meydanında dağıtıyor. 8 ton patates 8 dakikada bedavaya gidiyor kapış kapış. İnsanlar gelip çuval çuval götürüyor.

Herkes "işte ekonominin geldiği nokta". "Memleketi bitirdiler" falan diyor, tamam da teşhisi doğru koymak lazım. Bunlar olmasaydı başkası eninde sonunda bitirecekti zaten çünkü halk doğuruyor bu canavarların hepsini. Bu halkın kültürü hayat veriyor yaşanan tüm zalimliklere ve bu zehirli atmosfere. 

Habere dönelim. Farklı bir açıdan bakalım. Yahu o kadar insan gelip kent meydanında patatesleri götürüyor. Bildiğin sırtlayıp götürüyorlar. Ama kimse de düşünmüyor, adamın bir çuval patatesini alıyoruz, paramız olduğu kadar bir şeyler bırakalım, hiç değilse o da daha az mağdur olsun. Yok. Herkes "malı götürmenin" peşinde. Hedefe kilitlenmişler, gözleri başka hiçbir şeyi görmez olmuş. Kim bunlar? Halkımız. Coğrafya neresi? Anadolu. Aziz Anadolu.

Hiç paran yoktur, tamam, olabilir, ama bu kadar insan bir çuval patates için bir kilo patates parası da mı veremiyordu. Belki adam cinnet geçirdi ürününü dağıtıyor, belki ailesine kızdı, belki bankaya kızdı. Düşünürsün değil mi? Belki pişman olacak sonra. Bu kadar patates alıyorum, hiç değilse biraz olsun karşılığını vereyim diye düşünen niye yok. Kapanın elinde kalıyor batan geminin malları ya. Bir çeşit yağma. Bir tekme de onlar vuruyor. İşin gerçeği bu. İnsanımız bu. Halk bu. Anadolu bu. 

Alternatif bir senaryo yazalım. Çiftçimiz tüccarın aç gözlülüğüne de devletin plansızlığına da tepki olarak patatesini bedava sattığında halk makul bir bedelle bu patatesleri almış olsa bundan sonra tüccarlar da devlet de bundan bir ders çıkarabilirdi. Halk da aracısız daha ucuza patates yemiş olurdu. Oysa bu manzaradan sonra tüm çiftçilerde malını ücretsiz dağıtma korkusu büyümüş oldu. Belki "halka düşmek" diye bir tabir peydahlandı hatta. 

İktidar yanlısı medya haberini zaten yapmaz, siyasetçilere sorulursa da şov yapmış der geçerler. Muhalif medya ekonominin berbat haline örnek gösterir, halkımızı ne hale getirdiler diye anlatır. Oysa bu olay esas toplumun ne halde olduğunu gösteriyor bence. Halkın ahlakını gösteren bir durum bu. Çok net gösteriyor hem de. Aynı zamanda halkın adalet anlayışını da ortaya koyuyor. Düşene vur adaleti bu. 

Tepedekilerde kasa kasa dolar
Diptekilere düşen sadece patates, çuval çuval
Ama kültürel doku aynı.

Aşağıdakiler yukarıdakiler
Yok birbirlerinden çok bir farkları
İşte bunu görmeden, bunun üzerine gitmeden iflah olmayız biz.
Böyle halka böyle devlet. 
Denklem bu kadar basit. 
Bugün ak olur yarın pak. 

TR'de hedeflenmesi gereken halkın iktidarı değil, halka rağmen halkı düşünecek olan asil azınlığın iktidarıdır. 
Ülkenin yetişmiş insanlarını alanlarında söz sahibi yapmak olmalıdır amaç.
Kalabalıkların disiplinli bir yaşama zorlanması olmalı hedef. Hukukun net çizgilerle çizdiği bir disiplin.  
Önce yurdunu, insanını düşünerek çalışan bir anlayışın iyi niyetli ve namuslu idaresine ihtiyacımız var. 

Ha siz sürekli halka bırakırsanız,
Bu halk her şeyin en doğrusunu bilir çok şükür falan diye popülizmin dibine vurursanız:

Üçüncü sınıf taşra siyasetçilerinin cazgırlıklarıyla geçer gider ömürler, yitip gider yeni nesiller. Ortada ne memleket kalır, ne de tek bir insani değer.
 
Bu içerik Kuzey Kalesi tarafından hazırlanmıştır.

1 Mart 2018 Perşembe

Son Alice Roberts Kitabı: Tamed (2017)

İmza günü - hardcover edisyonu

Belgesellerini yıllardır takip ettiğimiz Prof. Alice Roberts’ın son kitabı geçen yılın sonuna doğru çıktı. 10 tane hayvan ve bitkinin yabani kökeninden bugünkü “evcil ya da ehil” diyebileceğimiz haline evrilişi üzerinde duruluyor. 

İncelemek için köpek, buğday, mısır, sığır, tavuk, patates, at, pirinç, elma ve insan seçilmiş. 
En son genom analizlerinden arkeolojik bulgulara çeşitli bilim dallarının vardıkları ortak sonuçlar teknik bir dile kaçmadan mümkün olduğu kadar basit şekilde özetlenerek aktarılmış. Özellikle genetik incelemelerin ağırlığı köken araştırmalarında gittikçe ağırlık kazanıyor. 

paperback 
Konular bağımsız olduğu için kitap parça parça da okunabiliyor, sırayla gitmenize gerek yok. Ben henüz köpek ve atı okudum. Fırsat buldukça devam ediyorum.

Bir eleştirim olabilir; böyle geniş zamana yayılmış bir konu verilirken şema ve timeline kullanılsaydı anlaşılırlığın artacağını düşündürttü. Düz yazı bu tarz “süreç” analizlerinde kesinlikle desteğe ihtiyaç duyuyor. Aksi takdirde on binlerce yılı kapsayan bir aralıkta ileri geri gidip gelirken kafa karışıklığı oluşması işten bile değil. Buna karşın 2017 yılı literatürünün dahi çoğunun sonuçlarını içermesi açısından olabildiğince güncel bilgiler içeren bir çalışma.

Alice kitaptan sonra bir de Britanya turuna açıktı. Konferanslar, imza günleri;koşturdu epey.   
Paperback, hardcover ve ekitap olarak piyasaya sürüldü.  
Konuya ilgi duyanların çok şey öğrenecekleri kesin olan güncel bilgilerle dolu bir kitap.


Kapanıştan anlamlı iki paragrafı buraya alıntılıyorum:

***
"We understand domestication much better today than we did just a decade ago. The boundaries we’d drawn between the tamed and the wild back then were too robust and rigid. As we’ve been unravelling the stories of our allies, we’ve also illuminated the evolutionary history of our own species. Like them, we’re hybrids. Moving around the world, colonising new landscapes, we interbred with our ‘wild’ relatives, just as horses, cattle, chickens, apples, wheat and rice did too.


Now we’re everywhere – and our domesticated species are global phenomena alongside us. It’s obvious that the evolutionary success of our domesticates depends a great deal on us, but the success of other species which have not been sown, grafted, bred and bridled by us also depends on their ability to survive in a world profoundly influenced by our existence – and that of our domesticated allies. We don’t just need to tend the species that have teamed up with us. We need to nurture the untamed wildness – now, more than ever. We can’t plough on with the idea that we can separate ourselves from the rest of nature; we need to learn how to live with it. It feels like the challenge of this century is learning how to accept those interrelationships, to thrive with the wildness, not always to fight it."

***

NOT: Kitap notlarını matbu kitapsa satırların altının çizilmesi ve derkenarlar, ekitapsa üstünün renklendirilmesi ile tuttuğum ve bu notlar TV/belgeseldeki gibi görsel desteğe ihtiyaç duymadığı için genelde buraya aktarmayı düşünmüyorum.  







Bu içerik Kuzey Kalesi tarafından hazırlanmıştır. .
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...