1 Eylül 2019 Pazar

About Schmidt (Schmidt Hakkında) (2002) (film)

Emekli olduktan sonra boşluğa düşen, hemen ardından bir de üstüne karısını kaybeden sigortacı Schmidt’in (Jack Nicholson) kendini yola vuruşu ve onaylamadığı biriyle evlenmek üzere olan kızının (Hope Davis) yanına karavanıyla (RV) yolculuğu.

Yönetmen Alexander Payne. Yol filmlerini seven bir adam (“Nebraska”, “Sideways” ). "Nebraska" bu filme çok benziyor ama beni sıkmıştı. "Sideways" bence üç film arasında açık ara en iyisi. Bunda yönetmenden çok oyuncuların payı olduğunu düşünüyorum. 

Kızı rolünde Hope Davis (American Splendor, Wayward Pines) var, severim. “Orgazmik” bir Kathy Bates tüm fettanlığı ve çıplaklığıyla ekranlarda :) Dermot Mulroney (The Last Outlaw) damat rolünde.

Tür olarak komedram. Kendini boşlukta bulan, hayatta ne yapacağını şaşırmış bir yaşlı ve emekli adamın eğlenceli olmaya çalışan öyküsü. “Sideways” filminde dozu iyi ayarlanmış ve yakışmış komedi, burada fazla abartılı geldi. Yalnızlık, içinden geçenleri söyleyememe, emeklilik sonrası boşlukta kalma alt temalarının yoğun yer tuttuğu filmde komedi dozuna ek olarak mizahın tarzı da sırıtıyor ve hikayeyi sulandırıyor.


Hayatta tutunacak anlamlı bir dal ararken adamcağız bir yardım organizasyonuna para göndererek Afrikalı bir çocuğa destek oluyor ve çevresindekilere söyleyemediği duygu ve düşünceler o çocuğa yazdığı mektuplarla seyirciye aktarılıyor. Yani mektuplar adamın iç sesi gibi film boyunca. 

Robert de Niro’nun son dönemdeki en başarılı filmi olan “Everybody’s Fine” (2009)  ile benzer çok noktaları var. Fakat drama ağırlık veren o film bundan çok daha başarılıydı. Ne yönden? Mesela unutulmayacak duygusal sahneler serpiştirilmişti filmin içine, burada öyle bir sahne yok. Orada müzikler (hele Paul McCartney’nin film için bestelediği sondaki şarkı ve genel olarak müzikal yönetmenlik daha etkileyiciydi. Ayrıca yine hikaye o filmde  daha derli topluydu, ne yapacağını baştan bilen, iyi planlanmış, senaryosu ustalıklı bir filmdi, burada film senaryodan ziyade Jack Nicholson’a yaslanıyor gibi.

Seyredilebilir orta karar bir yapım ama daha iyisini beklerdim. Alexander Payne'in yol hikayelerinin "Sideways" dışında bana hitap ettiğini söyleyemeyeceğim.


"Entegre İşler": Memuriyet vs Meslek
Filmden hareketle ne konuşalım? "Organize İşler"den daha korkutucu bir iş türü söyleyeyim mi size? "Entegre İşler". İlk kez mi duyuyorsunuz? Normal, kendi bulduğum bir tabir, bakın anlatayım.

Schmidt'in yaşadığına benzer "şoklar" emeklilik gelip çatınca çoğu insanın karşısına dikiliveriyor. Hatta çoğu zaman emekliliği falan bile beklemiyor ama şimdi son aşamasına odaklanalım. Özetle "emekli oldum, şimdi ne yapacağım?" sendromu diyebiliriz. Evde geyik peşinde aslanlar gibi dolaşıp tamir edecek bir şeyler arayan ya da temizlenmedik yer bırakmayan tipleri herkes bilir :) Hele bir de yaşam partnerinizi yakın bir dönemde kaybederseniz, olay iyice patolojik bir hal alır. Torunlara, komşulara falan sarmaya başlayıp iyice kafayı yersiniz. Aslında bu sendrom, hastalıklı bir yaşamın terminal aşaması, yani son evresidir. Ama yeni ortaya çıkmış sanılır. Peki bu hastalık nedir?

Hayatta sadece tüm adımları belli bir otomatize sistemin parçası olmaktan ibaret bir işten başka bir ciddi uğraşınız olmadığında, kontrol edemediğiniz bir sistemin parçası olmuş, ona entegre olmuş olursunuz. Entegre olduğunuz üst sistemin robotu olmak demektir bu aslında. Bu sisteme ister devlet deyin ister şirket. İster memuriyet deyin ister işçilik, fark etmez. İşin aracılığıyla tüm varlığınla bir başka sisteme eklemlendiğinde, o sistem olmayınca amaçsız bir halde ortada kalman gayet doğal.



Entegre işlerle hayata tutunan insanlar yaşama eğreti ve geçici bir tutunma ile bağlanıyor. Gerçek bir iş değil aslında. Kişiliğine de zararları var. Hatta sağlığına da. Sistemin memuriyetine yüklediği rol ile karakterin kaynaşıyor ve bu genelde senin zararına oluyor. Pek çok şey baskılanıyor ve sen kendi kendini kandırarak bunları normalize ediyorsun. Riyakar bir şahsiyetsizliğin temelleri atılıyor.

Burada entegre işler deyince sadece devlet memurluğunu anlamayın, özel sektörde de adını koymadığımız, işçilik olarak geçen ama aslında dibine kadar memuriyet olan yığınla iş var. En basitinden tezgahtarlık bile özü itibarıyla aslında işçilik değil bir çeşit özel sektör memuriyetidir. İngilizce'de "clerks"derler zaten. İşçilik özünde hizmet sektöründe olmayan, bir şeylerin parçalanmasında, yapımında, dönüştürülmesinde çalışanlar için kullanılmalı. Evet bu memuriyetlerin ekonomik bir getirisi oluyor ve bir iş çevresi sunuyor ama bunlar yaşamını çok da zenginleştirmeyen şeyler aslında. Katkılı ve suni gıdalarla beslenmek gibi. Bağımlılık yaratıyor. Uyduruk önemler ve değerler yaşamına bulaşıyor. Günü kurtarıyorsun ama gittikçe bozuluyorsun. Kısa vadeli çözümler, uzun vadede çözümsüzlükleri doğuruyor. 

Örnek verelim; mesela bankacılık, öğretmenlik, tapu memurluğu ya da bu filmdeki gibi sigortacılık tarzı işler belki para getirir, gelip geçici sosyal ilişkiler sağlar ama size doğrudan bir şey kazandırmaz; ancak yaşadıklarınızla, maddi birikimlerinizle dolaylı kazanımlarınız olur. Emeklilik sonrası Schmidt gibi kendinizi boşlukta bulur, kıç üstü oturup depresyona girersiniz. Ne yapmak istiyorsun dediklerinde "dünyayı gezmek istiyorum" diyerek komik olanlar arasına katılırsınız. 50-60 yaşından sonra dünyayı gezme hayali kurmak sadece ne kadar boş bir yaşamınız ve kişiliğiniz olduğunu gösterir :)) Kaliteli insan o saatten sonra zamanını kendini geliştirdiği alanlara saklamak ister. Aptal aptal gezmek değil.


Uzun lafın kısası, işte bu tarz bağımlı ve otomatize işlere ben "entegre işler" diyorum. Büyük sistemin bir parçası haline gelmeden, o düzene entegre olmadan yaşayamayan işler bunlar. Oysa marangozluk, aşçılık, botanistlik, terzilik, grafikerlik, bilgisayar programcılığı gibi özünde yaratıcılık ve kalifiye işçilik içeren, tek başına da varolabilen, önü açık, belli bir sistemin parçası olma şartı olmayan işler yaşam boyu zevkle sürdürülebilir, hatta birkaç ömür yetecek kadar merak ve çalışma isteği uyandırabilir. Dünyanın her yerinde icra edilebilir. Sizi yaşama bağladığı gibi yaşamı da her gün türlü örnekle size bağlar. Elden ayaktan düşmediğiniz sürece size arkadaşlık edebilirler. Dolayısıyla buradaki tarife göre "entegre iş" olarak ifade edilebilecek, yani "üst yapılanmalara doğrudan bağımlı" bir işiniz varsa, en azından saydıklarım gibi "kendi ayakları üzerinde durabilen" bir meslek ya da ustalık edinmenizde ve vakit buldukça en azından hobi olarak sürdürmenizde fayda var. Hele bir de bu iş yetenekli olduğunuz bir alana denk gelmişse durdurabilene aşk olsun.

Aslında TR gibi ilkel ülkelerde 66 yaşına kadar sağ salim gelebilmek başlı başına bir başarı gibi gözükse de kendinizi memuriyetten ibaret robotik ve tek başınıza kaldığınızda bir anlam ifade etmeyen işlere teslim ederseniz, sonunda ne geriye ne ileriye bakmaya mecaliniz kalmaz ve 66 yaşındaki Schmidt gibi şu acınası cümleleri kurabilirsiniz:

Warren Schmidt: "I know we're all pretty small in the big scheme of things, and I suppose the most you can hope for is to make some kind of difference, but what kind of difference have I made? What in the world is better because of me?"














Bu içerik Kuzey Kalesi tarafından hazırlanmıştır.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...