Seksenlerde “Amazing
Stories” diye bir video kaset dönüyordu ortalıkta. İçinde dört tane
alacakaranlık kuşağı benzeri hikaye vardı. Bugünün “antoloji dizisi” dediğimiz türden birbirinden bağımsız dört hikaye
anlayın. Bunların ilkinde bir arcade makinasındaki “The Bishop of Battle” isimli oyunun on üçüncü bölümüne geçmeye
çalışan ve bunu takıntı haline getiren bir çocuk konu ediliyordu. Hatta oyunu
oynayan çocuğu Emilio Estevez oynuyordu.
Bence bilgisayar oyunlarıyla korku ve gerilimi buluşturan ilk dizi/filmlerden
birisidir. Bayılmıştım zamanında, birkaç kez kiraladığım kasetlerden olduğunu
hatırlıyorum.
Black Mirror’ın bu bölümünde de bir korku oyunu var. Oyunun
yaratıcısı Shou Saito bulduğu
deneklerde atmosferin ve duyguların gerçekliğini deniyor. Ve tahmin
edebileceğiniz gibi işler kontrolden çıkıyor. Arka planda yine aile draması kullanılmış. Tıpkı bir
başka antoloji dizisi olan “Philip Dick’s
Electric Dreams”in son bölümü “Father
Thing” gibi.
Deneklere bir implant takılıyor ve bu alet beyni tarayıp kişisel
korkuları tespit ederek oyunun içinde bunlarla karşılaşmanı sağlıyor. Böylece
kişisel korkularına özel bir korku oyunu oynamış oluyorsun. Bir nevi
customization. Kişiye özel korku oyunu yani. Örümcek korkun varsa, dev gibi
iğrenç örümcekler oyunda bol bol karşına çıkıyor. Zaten pazarlama sloganları “Most personal survival horror game in
history”.
“Ganima” diye
bağırdığı sahnede “Indiana Jones, Temple
of Doom” göndermesi olduğunu söylememe gerek yoktu herhalde ama yine de
söylemiş olayım :)
“The mind plays tricks when not
stimulated. Fewer distractions, people see more ghosts.”
Bilgisayar oyunları oyun olmaktan çıkıp gerçek hayatla ve
zihnimizle doğrudan etkileşime geçerse neler olabilir sorusuna bir yorum
getirilmiş. Software + hardware +
bioware kombinasyonunun sonuçları. Bana göre üçüncü sezonun en zayıf bölümüydü.
Bilgisayar oyunlarına ilgili olmama karşın yavan kaçtı.
Finali Elvis Presley’in
“Mama Liked the Roses” şarkısıyla yaptılar.
Yine konuyla bağlantılı bir parça seçimi. Bazı şeyleri takıntı haline
getirmemek lazım diyeceğim ama insanın sanıldığı kadar özgür bir iradeye sahip
olmadığı ve zihin dünyasının nesilleri aşan bir ezeli sürecin sonuçlarını yansıttığı her geçen gün biraz daha fazla anlaşılıyor.
Daha önce “San
Junipero” bölümünden bahsetmiştim, fırsat buldukça bu sezonun diğer
bölümlerinden de konuşmak istiyorum.
Bu içerik Kuzey Kalesi tarafından hazırlanmıştır.