12 Ekim 2018 Cuma

Sabahattin Ali ve Türkiye'deki "İnsanlık Krizi"


Babam niye öldü? Niye öldürüldü? Cevabını hiçbir zaman bulamadım…”

Sabahattin Ali. Barbarların musallat olup genç yaşta canını aldığı sayısız değerli insanımızdan birisi. Kitaplarını çok okudum, çok düşündüm. Bu gece bir belgeselini seyredeyim dedim. “Şehirler ve Yüzler” serisinin bir bölümü. Kızı Filiz Ali’nin yazdığı kitaptan hareketle anıları ve anlattıkları üzerinden ilerliyor. İlerliyor da seyrettikçe sinirden kasılıyor insan. Adamcağıza yapılanlar…Yaşamak zorunda bırakıldığı haksızlıklar…Ailesine reva görülenler…Daha önce okuduğun şeyleri kızının ağzından bir kez daha dinlemek bile ağır geliyor, düşünün. İkide bir durdurup, evin içinde sinirli sinirli dolandım gece vakti. Dışarı çıktım sabaha karşı ama kar etmedi. Çıldırtıcı bir çaresizlik var sanki havada…Hala…

Bugün bile göz göre göre yapılan “yasal zalimlikler” kanına dokunuyor haktan yana olanın. Bir yanda katlettikleri adamın ceketine bile çıkarttığı derginin borcu vardı diye el koyan bir devlet anlayışı, diğer yanda “biz bunları hak etmiyoruz, aziz milletimiz, Türk adaleti” falan diye nutuklar atıp duran insanlıktan çıkmış bir güruh. Hani Sabahattin Ali'nin katilleri? Yok! Ya Sivas'ta yakılanların? Ve daha binlercesinin? Yok. Cinayet gelenek olmuş, kötülük en kutsal miras. Hukuk, evin uşağı gibi emir kulu. Ekonomiyi bırakın, yüzyıllardır “insanlık krizi” var bu topraklarda. Ona çare bulmadıkça, bir dilim ekmek bile haramdır hepimize.

Bu canilerin arasında ayakta kalmaya çabalayan tüm kimsesiz vicdanlara “derviş sabrı” diliyorum.

Barbarlara karşı “dağ gibi bir direniş”in bu büyük yolcusunu saygıyla anıyorum.

Ne diyordu büyük Sabahattin Ali:

Bir gün kadrim bilinirse, ismim ağza alınırsa, yerim soran bulunursa, benim meskenim dağlardır”









Bu içerik Kuzey Kalesi tarafından hazırlanmıştır. 
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...