10 Nisan 2017 Pazartesi

Will Eisner (2): Eisner / Iger Ortaklığı


Geometri dersinden kalması okulu bırakmak için Eisner’e bahane oldu. Zaten hem çalıştığı matbaada hem de akşamları gittiği sanat kursunda yapmak istediği işle ilgili yeni şeyler öğreniyordu. 18 yaşındaydı ve yeteneklerini sergilemek için yanıp tutuştuğu için iş hayatına atıldı. Önceleri yeni başlayanların çoğu gibi başvuruları reddedildi. New York American’ın reklam bölümünde iş buldu. Gazetenin kenarlarındaki minik reklamlar için illüstrasyonlar yaptı. Maaşının yarısını ailesine veriyordu. Gece olduğunda gazete binasının terasına çıkıp ışıklar ve gölgelerle dolu sokakları seyretmekten büyük zevk alırdı. Maaş düşük olduğu için yeni bir iş arıyordu. Yahudi kadınlara yönelik bir dergide iş buldu ama başarılı olamadı. Kadınların görmek istediklerine yönelik fazla fikri yoktu.

Bob Kahn’la tesadüfi bir karşılaşmaları herşeyi değiştirdi. Kahn o dönem her yere tek karelik mizahi çizimlerini satıyordu. “Wow, What a Magazine” isimli bir dergiden bahsetti ve birçok tanıdığının işlerini yayınladığını söyledi. Eisner hemen portföyünü alarak dergiye gitti. O zamanki çoğu çizgiroman dergisi gibi bakımsız bir işyeriydi. Her sayı son sayı olabilir endişesiyle işler yürüyordu. Editör Samuel Maxwell Iger isimli bir adamdı. “Jerry” olarak çağrılmaktan hoşlanıyordu. Dinamik bir insandı ve her türlü işle ilgilenen ticari ilişkilere yatkın bir insandı. Aslında sanattan pek anlamadığı söyleniyordu ama ihtiyaç olursa işin sanat kısmına da dahil oluyordu. Hava atmaktan hoşlanırdı ama söz konusu “satış” olduğunda güvenilir görülüyordu. İlk görüşmelerinde Iger vakti olmadığını söyledi ama Eisner peşini bırakmadı. Birlikte matbaaya gittiklerinde basımda bir sorun yaşanıyordu. Herkesi çaresiz bırakan sorunu Eisner çözdü ve böylece göze girerek işi kaptı. Iger onu yapım sorumlusu yapacaktı ama sonra çizim portföyünü  görünce Eisner’in teklif ettiği Haggard tarzı bir çizgiromana tamam dedi. Bu iş Wow dergisinin Ağustos  1936 sayısında çıktı. Daha da önemlisi, o sayının kapak illüstrasyonunu da o yapmıştı. Eisner şevke geldi ve dergi için pek çok karakter yaratmaya başladı: Indiana Jones benzeri Scott Dalton, bir dedektif hikayesi olan Harry Harry ve kılıç kavgalarıyla ilgili Milton Caniff eserlerine benzer The Flame. Fakat bu iyimser hava fazla sürmedi. Wow dergisi kapandı ama Eisner ile Jerry Iger’ı tanıştırarak görevini yapmış oldu.

Eisner çizgiroman işinin doğuşuna ve gelişimine şahitlik eden nesildendi. Yeni neler yapabileceğini düşündü. Çizgiromanın geleceği olduğuna inanıyordu. Sonunda kapı kapı dolaşmaktansa kendi işini kurmaya karar verdi. Çizgiroman dergilerinin sayısı sürekli artıyordu ve çizgiroman sanatçıları çoktu. Yayıncılar acilen yeni materyal bulmak zorunda kaldığında onlara yardımcı olabilecek bir servis düşündü. Fason işler yapıp yayıncılara satabilirdi. Üstelik bu şekilde tek bir yayıncıya bağlı olmayacaktı. Fakat bir sorunu gözardı etmemek gerekiyordu. Eisner’in iş bağlantıları yoktu. İdari işleri götürebilecek ve Eisner gibi yeniyetme bir gençle çalışmayı kabul edecek bir ortağa ihtiyacı vardı. Bu isim Jerry Iger’dan başkası olamazdı. Iger boşanmak üzereydi ve Wow dergisi kapandığından beri doğru dürüst bir iş yapmamıştı. Hem paraya hem de morale ihtiyacı olan zamanlardan geçiyordu. Bir restoranda buluştular. Sonradan  Eisner bu buluşmayı The Dreamer albümünde resmetti. Eisner’in şirkete koyduğu 30 dolar sermaye ile küçücük bir büro tuttular. Böylece Eisner and Iger Studio kurulmuş oldu.

EISNER AND IGER STUDIO
Aslında Eisner’ın aklına gelen fikir orijinal değildi. Harry Chesler gibi bu işl yapan başkaları da vardı. İşleri zordu. Çizgiroman, sanatın en adisi olarak görülüyordu.Çizerler illüstratörlüğe terfi etme derdindeydi. Çizgiroman kirli bir kelimeydi. Çizer Nick Cardy arkadaşı Jim Mooney ile arasında geçen bir konuşmada o dönem için şöyle söyler: “Pezevenk olsam anneme söyleyebilirdim belki ama çizgiromancı olduğumu söyleyemem”. Çizgiroman sanaçıları adeta bir "getto halkı" gibiydi. Yaptıkları işten utanırlardı. Mesela ajansa bağlı (syndicated) daily newspaper sanatçıları bile çizgiroman kitaplarındakileri aşağı görürdü. Eisner bu vaziyeti  şöyle ifade ediyor: “We were living in an environment that led us to believe that we were subhuman”.

Eisner kurdukları stüdyoya çok emek verdi. Yayıncıların siparişlerini yetiştirebilmek için bazen 3 kişilik çalıştığı olurdu. Iger’a yayıncılarla konuşurken stüdyoda 5 kişinin çalıştığını söylemesini tembihlerdi. Bu yüzden yaptığı işlere farklı farklı imzalar atıyordu. Bunlardan birine Willis R. Rensie yazmıştı. Aslında kendi isminin tersten okunuşundan başka bir şey değildi. Özellikle Spencer Steele ismini çok severdi. O dönem diğer çizgiroman sanatçıları genelde savruk bir hayat yaşadığı için siparişlerini geciktirirdi. Eisner ve Iger bu açıdan iyi bir şöhrete sahipti ve diğerlerine tercih ediliyordu. Çocukluk yıllarında durmadan okuduğu ucuz yayınlar işine yarıyor, her türde hikayeler yazıp resimleyebiliyordu. Özenli çalıştığı için Iger ona hep takılır ve sanat yarışmasına katılmıyorsun derdi. Bu azimle stüdyoları piyasada yer edinmeye başladı. Dönemin önemli yayıncılarından Editors Press Service (başında CIA ajanı olduğu da söylenen Joshua Powers vardı) müşterileri oldu. Bu büyük şirketin çalıştığı dergilerden biri olan ve haftada bir İngiltere ve Avustralya’da çıkan tabloid Wag’de birçok işleri yayınlandı. Eisner, Flame isimli çizgiromanı Hawks of the Sea yaptı ve Yarko the Great (sihirbaz bir dedektif’in maceralarını anlatıyordu) ile birlikte burada yayınladı. Sonraki söyleşilerinde Hawks of the Sea’de ilk kez istediği gibi bir şeyler yapmaya başladığını söyleyecekti.

Eisner and Iger studio piyasaya gireli henüz birkaç ay olmuştu ama Joshua Powers’ın İngiliz partneriyle ayrılmasından sonra Wags dergisini kaybetmekten korkarak yurtdışındaki bağlantılarını kaybetmemek için kendi çizgiroman ajanslarını (syndicate) kurdular: Universal Phoenix Features Syndicate. Önemli bir karar alarak yerel gazetelere de el atmak için bir sistem planladılar. Küçük gazeteler çizgiroman bantları yayınlamak isteseler de büyük ajansların saha sınırlamaları sebebiyle zor oluyordu. Popüler çizgiromanlar ajansların kısıtlamalarıyla belli bir bölgede sadece bir gazetede çıkabiliyordu. Bu da küçük gazetelerin çizgiromana erişimlerini sınırlıyordu. Eisner ve Iger bu konuda bir cinlik yaptılar. İki tane satış temsilcisi işe alıp bunları Doğu Sahiline gönderdiler. Beş karelik çizgiromanların son karesi gazetenin alacağı yerel reklam için boş bırakılıyordu. Eisner ve Iger bu parayı alacak, çizgiroman gazeteye bedavaya gelecekti. Fikir harikaydı aslında ama paraların toplanması noktasında sistem yürümedi. Neyse ki esas müşterilerinde bir aksaklık yoktu. Bir süre eski düzende devam ettiler. Fakat çizgiroman piyasasını sallayacak "süper" devrim artık çok yaklaşmıştı. 


Gelecek Yazı: Superman’in doğuşu ve etkileri
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...