3 Nisan 2017 Pazartesi

100 Büyük Buluş - Biyoloji


100 Greatest Discoveries: Biology
Genelde Discovery'nin tüm belgesellerinde olduğu gibi burada da yapı sorunlu. Konular dağınık. Swish-swoosh fazla. Yeterince kafa yorulmamış. Zaten mümkün değil bu kadar zamanda Biyoloji Tarihini anlatmak ama daha iyisi olabilirdi. Üç beş bir şey öğreniliyor yine :)  

NOTLAR
Carnegie Institution – Joseph Gall - Cell Biologist
Antonie van leeuvanhoek’s (leuvınhuğk)primitive microscope replikasını gösteriyor.


First Microscope
Discovered protozoa in the pond water, bacteria and sperm. Pirinç bir metal levhaya lens takılmış. Portatif.

1831 – cell nucleus
Robert Brown – nucleus ismini koydu ortadaki yapıya. Bitki hücresinde.
Schwann tadpole’da aynı yapıyı aradı. Onlarda da vardı. 

Archaea
Prokaryot (genetik materyali hücre zarı içinde) ve ökaryot (genetik materyali çekirdek içinde) olan canlılar olarak ikiye ayrılıyor canlılar 1900’lerin başında.
1970’de Carl Woese – molecular scientist
Single-celled organisms called archaea
A life form that can live everywhere on the planet including the most extreme environments
Hydrothermal vents on the ocean floor. Very extreme environment. Temperatures here fluctuate wildly within just a few inches. From schorching to freezing. They live miles into eart, thriving where even iron minerals dissolve.
Bazıları archaea’nın ökaryotların atası olduğunu düşünüyor. 

Carl Woese
Mitosis
German Walther Fleming ilk kez yayınlamış. 1881 (tadpole tail’de gösterdi.
Meiosis
Meiosis ismini Alman Weismann koyar.

Cell Differentiation
Bir noktada stem cells (pluripotent cells) farklılaşmaya gidiyor ama bu değişimin mekanizması açıklanabilmiş değil.

They showed that after a cell becomes a liver cell, it is not irreversible. Not irreversibly determined. By perturbing their environment inside the cell, u could activate gene that were usually never used. 



Yani bir plasticity var. Değişebilme anlamında. Bu hücrelerin programlanma mekanizmalarını araştırarak tedavi arayışına regenerative medicine diyorlar. Mesela kan hücrelerinin farklı organlarda farklı görevler de üstlenebileceği gösterilmiş.


Deney
Tüm hücrelerinde green fluorescent protein olan bir fare. Jellyfish geni aktarmışlar. Ears, eye, tail. Bu parlaklığı markör olarak kullanıp nerelere gidip ne yaptıklarını araştırıyorlar.

Krebs Cycle
Hans Krebs. Broke-off cells by grindin animal tissue.
Sugar’dan ATP üretimi paternini gözlemliyor.
Mitochondria
Phenomenon of respiratory control (Mitochondria has to use the energy very efficiently)
Aynı zamanda olympic medalist in sailing
Dr. Britton Chance
Mitochondriologist diyebiliriz. Biochemist
Hala bisikletle geliyor işe :)


Neurotransmission
Nerve cell communication
Henry Dale (Studying physiology of nerve signals)
Kediye adrenalin verip kalp ritmindeki değişikliğe bakacak ama değişmediğini görüyor. Birden hatırlıyor ki biraz önce kalp ritmini yavaşlatan ilaç verdiği kediyi kullanmış yanlışlıkla. Aklına bir fikir gelmiş. Demek ki nöronlar arasındaki bağlantı kimyasaldır, elektriksel değil. Lois ile beraber çalışmış. İlk kurbağayı saline a koyup vagus nerve’i stimüle etmiş. Heart beat slowed. Sonra bu solüsyonu diğer frog’un kalbine uygulamış. Elektrik uygulamadan kalp yavaşlamış. Demek ki ilk kurbağanın salgıladığı bir madde etkili oldu ikincide. Kimyasal iletişim olduğu anlaşılmış.

Hormones
1903. İki Brit physiologist. Bayliss and Starling food digestion process’I araştırıyor. Digestive juices’ın mideden geçtikten sonra salındığını anladılar ama mekanizma neydi?
Deney planladılar. Yeni yemek yemiş köpeğin kanını midesi boş olan bir kediye verdiler. İkinci köpeğin pankreası digestive juice salgılamaya başladı.
Small intestine’e ulaşınca ince bağırsak bir chemical madde üretir bu pancreasa gider, pankreas secretion produce helping digestion (secretin adı verilir bu kimyasala). Yeni bir kimyasal madde grubu. Hormonlar demişler bunlara. Şimdiye kadar 50’den fazla hormon tanımlanmış.

MACROSCOPIC BIOLOGY
Photosynthesis
1771 Joseph Priestley . Mum fanus konduğunda sönünce “air injured” demiş. Jar içine mint leaf koydu bu sefer. 10 gün bıraktı. Sonunda yaprak hala yeşildi. "Air was fresh" olarak ifade etti durumu. Nedenini tam anlayamadı.
Dutch Ingenhousz duplicated the xperiment. Yaprağın güneş görmesi gerektiğini anladı.
1774’te Priestley O2’yi keşfetti.


Tropical Biodiversity
Tropical reinforests are the richest source of biodiversity on the planet.
Tüm türlerin %50’si tropical rainforest’ta. Earth surface’ın %2’sine tekabül ediyor.
Kanser ilaçlarının çoğu tropical rainforest’taki birkilerden yapılıyor.

Ecosystems
1930’ların dustbowl’u. American midwest became a wasteland afetr years of draught.
Top soil turned to dust.
British Ecologist Arthur Tansely, dustbowl karşısında biyolojiye dar bakıldığını ortaya atıyor. Çevreyi tüm faktörleriyle bütün olarak değerlendirmek lazım diyor. Ecosystem terimini ortaya atıyor. Güneş sistemi gibi ekolojinin de üstünde ve altında bağlı olduğu pek çok sistem olduğunu söylüyor.
Ecosystem approach
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...