Kuka (Анастасия Добрынина) altı yaşında şirin mi şirin ve yaşına göre olgun bir kız. Büyükannesi
hastaneye kaldırıldığı için tek başına yaşamaya çalışıyor. Elena (Дина Корзун) ise Moskova’da özel hayatında hayal kırıklıklıkları yaşadıktan sonra yeni bir
yaşam kurmak için çocukluğunun geçtiği Peterburg’daki apartman dairesine geliyor
ve sosyal hizmetlerde çalışmaya başlıyor. Film bu ikilinin yollarının
kesişmesi etrafında dönüyor.
Çocuk filmi denilemeyecek kadar dramatik ama masalsı ve
sevimli tarafları ağır basan bir melodram. Eskiden TRT1’de Astrid Lindgren’in “Pippi, Uzun Çoraplı Kız” dizisi olurdu. Bayılırdım. Bilenler hatırlayacak, tek
başına müstakil evinde hayvanlarıyla yaşayan çok tatlı bir kızın yarı fantastik
maceraları hikaye edilirdi. Çocukken çok özenirdim Pippi’nin hayatına. Hala
özeniyorum ya başka mesele :) İşte onun daha gerçekçi bir portresine benzettim Kuka'yı.
Yönetmen Yaroslav
Çevajevskiy (Ярослав Чеважевский). Seyrettiğim ilk filmi. Kuka rolündeki Anastasya Dobrınina (Анастасия
Добрынина) role çok ama çok yakışmış, hem zeki hem de inanılmaz şeker bir kız.
Lena rolündeki Dina Korzun’u (Дина
Корзун) daha önce Strana Gluhih (Страна
глухих/Country of the Deaf) filminde “Yaya” karakteriyle seyredip takdir
etmiştim, yine iyi oynuyor. Alexandr Palovtsev
(Александр Половцев) iyi kalpli şef rolüne yakışmış, tam dedektif tipi var. Tolik
rolündeki İgor Savoçkin’i de (Игорь Савочкин) not aldım, sıradışı bir hava estiriyor.
Filmin açılışında Kuka ve Lena’nın sabah rutinleri
harika bir müzik eşliğinde dönüşümlü olarak verilmiş. Birkaç kere seyrettim, insanı yakalayan bir sekans. Kuka sokak
çocuklarından biraz daha şanslı çünkü büyükannenin emekli maaşını alıyor ve
başını sokacak bir kulübesi var.
Tolik isimli bakkalda çalışan bir adamla arkadaş oluyorlar,
beraber deniz kenarında oturup konuştukları sahne, daha önce bahsettiğim “Mondo” filmindeki denize karşı Mondo’yla
arkadaşının sohbetini hatırlattı.
Ayrıca Kuka da Mondo gibi “Sots slujba” dedikleri sosyal hizmetler görevlilerinden korkuyor
çünkü onu alıp yetimhaneye (detskava priyuta) yerleştireceklerini biliyor. Bu arada marketteki kadın Kuka rolünü oynayan kızın gerçek hayattaki annesiymiş.
Bir ara yine fakir zamanlarım. Evde Sovyetlerden kalma siyah
beyaz televizyon dışında radyo bile yok. Tek kanal var, onda da haftada bir ya
da iki film oynuyor. Ben de film/müzik delisiyim. Ortodokslarda Noel dönemi
biraz uzun olur. 10 gün falan tatil gibi. Şehirlerin sentrumlarında daha da
önceden ışıklandırma, süsleme, tezgahlar kurulur. Harikadır. Türkiye'de öyle şenlikli bir kutlama hiç görmedim. İşte
meydandaki McDonalds’da galiba akşam saat beşten sonra müziği dışarı
verirlerdi. Nasıl güzel bir ortam olurdu anlatamam. Ben de o saatler gider
müzik dinleyebilmek için karlarla kaplı meydanda saatlerce otururdum. Şimdi niye
anlattın diyeceksiniz, filmdeki kızcağızın televizyonu bile yok. Sevdiği programın
saatinde ağaca çıkıp bir evin
televizyonundan gizlice “multik” (çizgifilm) seyrediyor. Onun o halini görünce kendimi hatırladım biraz
:)
Bir keresinde markette alışveriş yaptırmıyorlar küçük diye,
bu da ne yapsın, gidiyor parkta dikkati başka yöne çekip birisinin pazar torbasından
yiyecek aşırıyor ama parasını da bırakıyor. Umniçka.
Pastanenin vitrinindeki pastalara bakarken cebinden ucuz şekerlerini çıkarıp yiyor ve sanki o pastaları yiyormuş gibi hayal ediyor. Canım ya :)
Kumdan şato yapıyor, sonra giderken kendi yıkıyor. Niye yıktın diyen çocuklara, ben yıkmasam siz yıkacaktınız diyor. "Kendi kardan adamını her zaman kendi yıkan biri" olarak o kadar iyi anlayabiliyorum ki Kukiçka'yı :(
İyimser, hafif, masalsı, insanı germeyen, çocuk filmi diye komediye ve aksiyona boğmayan, basit, olaysız, tatlı
tatlı hikayesini anlatan, oyuncuları iyi, sevimli bir Rus draması. Beğendim.
Kuka’nın bir tespitiyle bitirelim:
“"Все дети очень-очень глупые и очень-очень
жадные... Вы не замечали?"
Gerçekten çocukların çoğunda "yabani bir
acımasızlık" olduğunu hep düşünmüşümdür.
NOT
Bugünlerde Türk sineması bilet parası kavgasıyla çalkalanıyor biliyorsunuz. Bir tarafta tipik gözü kârdan başka bir şey görmeyen paragöz sinema zinciri diğer tarafta bugüne kadar memleketindeki zalimliklere, hatta en son kendi sektörlerinden Metin abi'ye yapılanlara (Metin Akpınar) gıkını çıkartmamış ama bilet parası için hemen bir araya gelip ortak tepki koymayı bilmiş bir sinemacı topluluğu. Tabii o zaman tavır almış olsalardı bugün bakanlıktan parasal çıkarları için istedikleri kararları çıkaramazlardı. Vicdanlara zindan korkusunun ve para kokusunun sindiği bir ülkede iki tarafı da umursayasım yok. Yesinler birbirlerini. Zaten sinemaya gitmeyeli yıllar oldu. Ben başka bir noktaya değineceğim.
Kuka filminin bilet parasının bir kısmı ne mısıra ne sinemacılara ne de salona gitmiş. Özel bir anlaşmayla yardıma ihtiyacı olan çocuklara dağıtılması organize edilmiş ve yardımlar online olarak sitelerinden sürekli güncellenerek ilan edilmiş. Bunu da belirtmek istedim.
Filmle ilgili pek çok röportaj, gazete haberi ve bilgi kendi sitesinde veriliyor. Aşağıdan ulaşabilirsiniz.
Romiçka |
Rr |
Bu içerik Kuzey Kalesi tarafından hazırlanmıştır.