Geçen gece seyrettiğim bir belgesel. 2025 tarihli. 8 mayısta sinemalarda gösterime girmiş. 8 hazirandan sonra NG ve Disney platformlarında seyredilebiliyor.
Sunucu her belgeselseverin tanıdığı David Attenborough.
Defalarca bahsettim.
Sinemalarda gösterime girdiği 8 mayıs aynı zamanda Attenborough’nun
doğum günü. Tam 99 yaşına girdi 2025’te. Platformlarda yayına girdiği 8 haziran
da anlamlı bir gün, Dünya Okyanuslar Gününe (World Oceans Day) denk getirilmiş.
Süresi 1 saat 24 dakika.
Bu belgeselin özellikle BBC yapımlarından farkı doğayı
tanıtma değil doğayı kurtarma odaklı olması. Okyanuslarımıza zarar veren
özellikle trol balıkçılığının dipleri, deniz tabanını demir ağlarla paramparça etmesinin trajik
sonuçları aktarılırken bu doğa katliamının sualtı
görüntüleriyle verilmesi etkileyici birkaç sekanstan biriydi. Tam bir toplu
katliam. Hem de her gün binlerce kez tekrarlanan.
Görselleri ekran koruyucu yapılacak kadar şahane olmasına karşın esas ağırlık Attenborough’nun seslendirdiği metinde. Okyanusların perişan hali ve neler yapılabileceği konusu gündeme getiriliyor.
Trollerin okyanus yatağında yarattığı tahribat etkileyici
demiştim, bir de bir köpekbalığının zokayı yutmuş çırpındığı bir sahne var ki kısa ama
unutulmaz görüntülerdi. Aklımda kalan bir başka ayrıntı uydu görüntülerinde
bile deniz dibinde yapılan hasarın izlerinin gözükmesi. Dip Trolü diyorlar buna.Yara izleri gibi. Enine
boyuna. Denizin altında. Gözden uzakta. Neşeli sofralarımızın altında yatan vahşet.
Bir üretim endüstriyel hale geldi mi korkunç zararları oluyor. Faydası da var elbette ama zararları bence çok daha fazla ama bunlar hep örtbas ediliyor. Endüstriyel üretimin kesinlikle sınırlandırılması lazım çünkü yerel üretimi boğuyor. Şirket tonlarca balık yakalayacak diye köylü balıkçılar 3-5 kilo balık yakalayamaz hale geliyor. Fransa'daki şarabının yanında daha ucuza balık yiyecek diye Nijeryalı akşamı aç geçiriyor. Aslında olan bu. Endüstriyel balıkçılık bu. Yani sadece florasıyla faunasıyla doğaya değil insanlara da zararı var bu gözü dönmüş ekonomik sistemin. Her alanda trollük yapıyor, kazıntı bile bırakmıyor.
Genelde yabani yaşam deyince ormanlar dağlar akla gelir. Denizler ve okyanusların da tabiat tahribatından payını aldığını bir kez daha bizlere anlatıyor belgesel. Güvenli bölge bırakmamışız yeryüzünde.
BM bu korkunç gidişe dur demek için 30x30 planını devreye soktu. Ne demek bu? 2030'a kadar okyanusların %30unun koruma altına alınması planlanıyor. Şu anda %3'lerdeymiş. Nasıl korunacak peki?
Tam da bu sebeple kurulan MPAlardan da bahsediliyor. Nedir bu_ Marine Preservation Areas. MPA. Balıkçılığın yasaklandığı muhafaza alanları bunlar. İşte bunların yenileri kurularak, eskileri genişletilerek %30 hedefini tutturmak istiyorlar ama pek de iyi gitmiyor şimdilik. Yine de büyük iş başarıyorlar bence.
Bu noktada belki her şey için çok geç değildir diye de
düşündürtüyor çünkü denizler karasal doğadan çok daha hızlı iyileştirebiliyor
kendini. Koruma altına alınan alanlardaki hızlı canlanma buna somut bir delil
olarak ümit veriyor.
Ocean with David Attenborough sualtı yabani hayatından yaşam kesitleri görmek isteyenlere göre bir belgesel değil, çevreci bir odak noktası var. Dolayısıyla Bu noktada bir eleştirim olabilir. bence bir alt başlıkta bu belirtilmeliydi.
Benim aklımda sualtı trol tahribatı ve çırpınan köpekbalığı
sahneleriyle yer eden çevrecilik ağırlıklı bir doğa belgeseli olarak kayıtlarıma
geçti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumunuzu yazabilirsiniz.