30 Temmuz 2025 Çarşamba

"Küçük Ev" Dizisi: Caroline Ingalls ve İdeal Kadın



Çocukken kaçırmadan seyrettiğim dizilerden biri de Küçük Ev’di. “Little House on the Prairie”. Pazar günleri öğleden önce TRT gösterirdi, büyük aksiyonlu maceralar olmamasına karşın çok sever başından kalkamazdım. Yıllar sonra internet imkanlarıyla edindim, hala özledikçe seyrettiğim bir dizi olarak bana arkadaşlık etmeye devam ediyor.

19yy'da Amerikan kırsalında yaşayan üç kız çocuğa sahip bir ailenin hayatı, kasaba sakinleriyle iletişimi ve yaşadıkları zorluklar ve sorunlar anlatılırdı. Aile dizisi denilebilir. Michael Landon baba rolünde hem senaristliği, yönetmenliği, yapımcılığıyla, hem de oynadığı karakterle harikalar yaratırken, anne rolündeki Karen Grassle’ın oynadığı Caroline Ingalls’a daha farklı bir hayranlığım vardı. Çok güzel bir kadın olduğuna şüphe yoktu ama benim hayranlığım başka özelliklerine yönelikti. Mesela güler yüzlü çok kadın gördüm ama bazılarınınki başka oluyor, daha içten daha doğal, en ufak bir terslikte kaybolmayan, makyaj gibi akıp gitmeyen, dayanıklı, kalıcı, katkısız, daha içten bir güler yüz.

Caroline Ingalls’ı tarif ederken “duruluk” mutlaka ihtiyaç duyacağınız bir başka kelime. Güzelliğinden nezaketine, güler yüzünden giyimine, tavırlarına, yürüyüşüne bu kadar duru bir kadına rastlamak o kadar zordur ki. Hele günümüzde, hele TR’de.

Üstelik baştan aşağı asaletti kadın. Ama saraylarda oradan oraya dolaşıp duran, ünvanlarla ya da ihtişamla ayakta durabilen kurumlu ve kupkuru bir asalet değildi onunki. Tertemiz ve tabii bir asaleti vardı kadının her halinin. Yemek yaparken de örgüsünü örerken de hissettirirdi ekranın ötesine. Üstelik yaşadıkları o küçücük kütük evin içinde hiçbir çaba sarf etmeden bile asaletini görmemek imkansızdı. Sentetik değil genetik bir asaletti onunkisi. Her şeyden bağımsız olarak insanın kalitesi aidiyetlerinden değil asaletinden geliyor ki onun da çoğu genetik, bazı şeyler sonradan olmuyor, olamıyor. Satın alınamıyor.

Tırnak içinde “Klasik bir kadının” zirvesi olarak da bakılabilir Caroline Ingalls’a çünkü bakış açıları genelde topluma çok aykırı olmayan klasik, dindar, yer yer muhafazakar ama adaletli, anaç bir duruşa sahipti. Ara sıra sinirlendirdiklerinde bile zarafetini kaybetmez, ama çocuksu bir öfkeyle kızgınlığını kibar kibar belli etmekten de geri durmazdı.


Gençken seksi kadınlara daha çok ilgi gösteriyor insan. Kabul edelim. Göğüsler, kalçalar, bacaklar uçuşuyor gözlerde ama dediğim gibi Caroline Ingalls cinselliğin ötesinde gezinen bir kadın oldu hep benim zihnimde.

Bir anne, bir eş, hatta bir arkadaş. Yaşamınızda her halinin olmasını isteyeceğiniz bir kadın modeliydi Caroline Ingalls. Tanrıça statüsündeydi benim için.

Sıcacık bir gülümseme, tepeden tırnağa anlayış, sarsılmaz bir sadakat, sevecen bir ses, çalışkanlık, gülen gözler, güvenli bir liman, aile, bulunmaz bir anne ve eş modeli, dupduru bir güzellik ve bir kadına en çok yakışan şefkatle dolup taşan bir karakter, kelimenin tam anlamıyla bir hanımefendi. Biraz masalsı bir duruşu da var, ya da bana öyle geldi hep, kabul ediyorum, ama insanın hoşuna gidiyor. Üzerimdeki etkisi hiç kaybolmadı. 

Kadın, bir erkek için mucizevi bir varlık.                        

Yığınla kalitesiz kadını, hatta karı diyelim bunlara, bu karıları bir kenara süpürürsek, biraz önce bahsettiklerim bağlamında kaliteli bir kadın insanı farklı bir seviyeye çıkartabiliyor. Başka hiçbir şekilde tadamayacağınız hisleri tattırabiliyor, ulaşamayacağınız yerlere ulaştırabiliyor, yükseltiyor. Ama bir yandan da korkunç bir ömür törpüsü çünkü en ufak bir incinmeden bile esirgemek için kendini yiyip bitiriyor insan ve bu da kendi hedeflerinden kendi seçimlerinden kendi hayatından yolundan uzaklaştırabiliyor seni. Yürürken adım attığı yolu bile bir şeye takılmasın diye kontrol ederken bulabiliyorsun kendini. Çok sevilen her şey için geçerli aslında bu durum. Delirtici hale geliyor bazen, en azından benim gibiler için. Belki de ben duygu ve düşünce hayatımda aşırılarda gezdiğim için böyle hissediyorum çünkü genelde insanlar halinden memnun gibi. Bu açıdan bakıldığında sevdiğin bir kadınla hayatını birleştirmenin ideallerine zararı mı faydası mı daha fazla olur sorusu akla geliyor? Sabit bir cevabı olamayacak sorulardan. İnsanına, ilişkisine, şartlarına göre değişir sanırım. Ama kendinizi de çevrenizi de çok daha iyi tanımanızı sağladığı kesin. Yani yaşanması gereken tecrübelerden biri olduğu ortada.

Nereden aklıma geldi Caroline Ingalls hakkında konuşmak, aslında durup dururken bir şeylerin aklıma gelmesi yeterli bir sebep ama başka bir nedeni daha var. Küçük Ev dizisinde oynayanların yazdığı hatıratlar vardır, Melissa Gilbert, Melissa Anderson, okul öğretmenini oynayan Charlotte Stewart hatta kötü yürekli kız Alison Arngrim’in hatıralarına, 2021 yılında Karen Grassle’ın yazdığı Bright Lights, Prairie Dust kitabı da katılmış. Yeni haberim olup da okumaya başlayınca, zihnimde yaşattığım büyüttüğüm Caroline Ingalls karakteriyle ilgili birkaç kelime etmek geldi içimden.

Bunca yıl sonra bile, "böyle insanlar da var" diyerek koştuğum bir sığınak Caroline Ingalls. Modern çağlar ne getirirse getirsin, yerel ya da küresel yozluklar hayatı ne kadar kirletirse kirletsin, ömrümün sonuna kadar saygı ve sevgiyle hatırlayacağım Caroline Ingalls, zihnime kazınmış ilk ideal kadın profili olabilir belki de.            

Karen Grassle’ın “Bright Lights Prairie Dust” kitabını, tırnak içinde o “Küçük Ev”de, ocağın başında, anlattıklarını dinleyen bir çocuk gibi okuyacağımı hissediyorum diyerek denemeler serisinde hayal dünyamın ulu çınarlarından, Tanrıçalarından birine yer verdiğim bu yazıya da son noktayı koyalım. 

Bu içerik Kuzey Kalesi tarafından hazırlanmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumunuzu yazabilirsiniz.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...