Bradley Thomas (Vince
Vaughn) karısı tarafından aldatılmış ve işinden kovulmuş bir adam. Hamile
karısıyla (Jennifer Carpenter) bir
kez daha denemeye karar verir ve arkadaşının yanında uyuşturucu işine girer. Bir
teslimatta sorun çıkar, hapishâneye konulur. İş yaptıkları çete karısını rehin
alıp, 99 numaralı yoğun güvenlikli kısma transfer olması için tehdit edince
şiddete yolculuk başlar.
Daha önce burada yazdığım “The Incident” ve “Bone
Tomahawk” gibi filmlerinden tanıdığımız Craig Zahler’in yazıp yönettiği bir film. Don Johnson ve Udo Kier gibi
isimler de var. Vince Vaughn sevdiğim bir aktör.
Eskiden side-scrolling
arcade oyunları çok revaçtaydı. Ekran yana doğru kayarken önüne çıkanı
tekme yumruk ve çeşitl silahlarla elimine ettiğiniz vurdu kırdılı oyunlardı. Mesela
Final Fight, Double Dragon, Splatter House geliyor aklıma hemen. Bu
filmi onlara benzettim. Vince Vaughn, Red
Leaf hapishanesinin 99 numaralı kısmına giderek karısını kurtarabilmek için
gardiyan/mahkum demeden önüne geleni yumruklayıp yere seriyor. Fakat dövüş
koreografisi yok gibi. Zaten Vaughn bu konuda sıradan bir insandan daha
yetenekli değil. Senaryo ya da diyaloglar da dökülünce filmin seyredilir bir
tarafı kalmıyor.
Zahler’in 3 filmini seyretmiş birisi olarak kısaca fikrim
şu: Tek cümleye sığdırılabilecek filmin
ana konusunu iyi buluyor ama içini dolduramıyor. Mesela bence en iyi filmi Bone Tomahawk. Yamyam kızılderilerin
kaçırdığı kadını kurtarmak için yola koyulan kovboy grubu. Tek cümlede okuyunca
ilgimi çekiyor, yamyam kızılderililer falan insanı etkiliyor. Ama bu ana
konunun içini iyi dolduramayıp kof filmler ortaya çıkarıyor. Casting’de hataları çok. Örneğin Lost’taki rolüne çok yakışan Matthew Fox, Bone Tomahawk’da tecrübeli silahşör rolüne hiç
gitmemişti.
Diğer filmler de böyle. Hapishaneden karısını kurtarmaya çalışan
bir adam ya da elektrikler gidince isyan eden akıl hastalarından kurtulmaya
çalışan mutfak çalışanları. Tek cümlede câzip gelen konular ama iyi işleyemiyor
Zahler. Bir de “gore” dedikleri
vahşet bol derler filmlerinde ama sadece filmin sonunda var tıpkı öncekilerde
olduğu gibi. Öyle çok kanlı dehşetli değil filmlerinin büyük kısmı. Sadece belli
birkaç noktada, genelde finale doğru absürde varan birkaç aşırı şiddet sahnesi var. Zahler’in tek vasatın üstünde filmi Bone Tomahawk’tı ki o da daha iyi bir
senarist ve yönetmenin elinde çok daha güzel olabilirdi. Bundan sonraki
filmlerine mesafeliyim.
Unutmadan söyleyeyim, bu filmi 2017 tarihli Nikolaj Coster-Waldau’nun oynadığı “Shot Caller” filmine çok benzettim ama o daha iyiydi. İki adam da aileleri için kendini feda ediyor. İki adam da
hapishane içinde mücadele edip duruyor. Ama Shot Caller daha gerçekçiydi. Konusu
daha sağlamdı. Kendi ayakları üzerinde durabilen bir filmdi. Buradaysa adam profesyonel kâtile, hatta daha ötesi süper
kahramana dönüşüyor sanki. Millet vuruyor sarsılmıyor, bu vuruyor milletin
kafası kırılıyor. Hamam böceği ezer gibi öldürüyor insanları. Bomboş bir senaryo.
Grindhouse falan anlamam, hiçbir özelliği olmayan vasat bir aksiyon. Van Damme'ın "In Hell" filmini tekrar seyretmeyi tercih ederdim.
Grindhouse falan anlamam, hiçbir özelliği olmayan vasat bir aksiyon. Van Damme'ın "In Hell" filmini tekrar seyretmeyi tercih ederdim.
Bu içerik Kuzey Kalesi tarafından hazırlanmıştır.