26 Mayıs 2017 Cuma

Brodeck Raporu - Manu Larcenet - Çizgiroman


BRODECK RAPORU
Yazar/Çizer: Manu Larcenet (2015-2016)
2 albüm - 400 sayfaya yakın
Dargaud

2016 yılında okuduğum çizgiromanlar arasında açık ara en çok beğendiğim tamamı iki albümden oluşan Le Rapport de Brodeck oldu. Türkçesi Brodeck Raporu. Philippe Claudel’in 2007 tarihli aynı adlı romanından uyarlama. Senaryo ve resimleme Türk okuyucuların Sıradan Zaferler’den tanıdığı Manu Larcenet’ye ait. İlk albümün ismi "L’Autre" yani “Öteki”, ikincisinin ismi ise "L’Indicible", yani “Söylenemeyenler”.


ÇRı okuduktan sonra büyük bir iştah ve hayranlıkla romanını da okudum. O da kendi kategorisinde üstün bir eser ve bana göre geleceğin dünya klasikleri arasındaki yeri kesin gibi.

Bilinçsiz yığınların kalabalıklaştıkça kabalaşıp kendini haklı sayarak adaleti ve bilgiyi boğması üzerine bir destan. Cahillikleri oranında azgınlaşan, korkularını saklamak için binbir takla atan vasatların, çıkarlarına göre ahlakı eğip bükmesiyle yaşamları dayanılmaz hale getirilmiş insanlar üzerine epik bir hikaye. “Öteki”nin bitmek bilmeyen çilesine şahitlik eden anıt eserlerden biri. Sözün kısası, 2016’da Le Rapport de Brodeck’i tek geçerim..!  Hepimiz Anderer’iz..!


KONU
Konsantrasyon kampından kurtulan Brodeck Alman sınırındaki kasabasına döner. Kasabadan uzaktaki evlerinde kendisini büyüten Fedorine, eşi ve kızıyla beraber yaşamaktadır. Bir akşam tereyağı almak için köydeki hana gittiğinde içeride gergin bir  kalabalıkla karşılaşır. Kötü bir şeyler olduğunu anlar. Handaki herkes durmuş ona bakmaktadır. Suratlar asık ve endişelidir. Brodeck “Öteki”nin kaldığı odanın kapısına kaçamak bir bakış attığında acı gerçek zihninde somutlaşır. Cinayet. Kalabalık işledikleri suçu okuyanların anlayabileceği ve affedebileceği bir rapor yazmasını ister. Aslında bu bir istek gibi sunulsa da Brodeck çevresini saran insanların yüzlerindeki ifadelerden seçme şansı olmadığını anlar ve korku içinde çaresizce kabul edip, koşarak evine gider.


Eşi savaşta yaşadıklarından sonra konuşmayı bırakmış, sadece ara sıra ve hep aynı şarkıyı mırıldanan bir kadındır. Çocukken yakıp yıkılan doğduğu kasabada tek başına sağ kaldığında onu yanına alıp büyüten Fedorine’le ilk karşılaşmalarını ve kadının ona söylediklerini hatırlar:
“Köyüne iyi bak Brodeck. Geldiğin yeri bil, ama döneceğin yer orası olmayacak çünkü yakında ondan geriye hiçbir şey kalmayacak. Brodeck, gözlerini dört aç Brodeck.” 
Brodeck ertesi gün raporunu yazmaya başlar. İlk sözleri çarpıcıdır:
 “İsmim Brodeck. Bir hiç değilim. Burada oluşum boşuna değil. Olanları herkesin bilmesi gerekiyor. Ben hiçbir şey yapmadım. Aslında gerçeği öğrendikten sonra bir daha hiç konuşmamayı yeğlerdim. Ama diğerleri beni mecbur etti. Herşeyi yazacağım. Tek kaygım gerçeği olduğu gibi anlatmak olacak. Hem bu insanların sırlarını hem de kendiminkileri açıklayacağım. Sonunda bu rapor karmaşık ve gizemli bir canavar gibi gözükse bile hayatımın gerçek yüzüyle karşılaşmaktan korkmuyorum”


(Not: Burada “bir hiç değilim” demesi, esir kampında boynuna “Ben bir hiçim” yazarak insanların asılmasına atıf aynı zamanda (s81))

Brodeck, raporu yalnız başına ıssız ormanda yazarken köylülerin kendisine bir şey yapabileceği korkusunu hep hisseder. Hep bir gözü arkasındadır. Anderer gibi kendisini de öldürmelerinden korkar. Yazarken tüm olayları tekrar yaşar ve okuyucu da bu geri-dönüşlerle hem Brodeck’in hikayesini hem de kasabada olanları yavaş yavaş öğrenir.


Her an öldürülme korkusuyla yaşamak Brodeck’e savaş zamanı tıkıldığı esir kampında yaşadıklarını hatırlatır. Bir Thomas Ott albümünden fırlamışa benzeyen esir kampındaki askerlerin önünde boyun eğip hayatta kalmak için böcekleştiği günleri acıyla yeniden yaşar. Korkudan bu raporu yazmayı kabul etmesiyle  korkudan kamptaki subayların her dediğini yapması arasında bir fark yoktur. İki sene o cehennemi kampta hayatta kalmaya çalışır. İşin kötüsü diğer tutsaklar da ondan nefret eder çünkü Nazilerin her türlü aşağılamasını sineye çekmektedir. Döndüğünde orada yaşadıklarını sadece Fedorine’e anlatır. Yine Fedorine sayesinde fiziksel yaraları iyileşir ve sağlığına kavuşur.


Hikaye boyunca raporu yazarken Brodeck kasabalılarla baş başa konuşmalar yapar. Bunlardan biri de rahiptir. O herşeyin farkındadır ve artık Tanrı’ya inanmadığını itiraf eder ve önemli tespitlerini sıralar:
“C’est la peur qui leur gouverne. La peur ! Rien d’autre..!”
“Bu insanların çekindiği tek bir şey var. O da korku! Başka da bir şey umurlarında değil.”
“il etait si different. Anderer. İl confrontait chacun a la verite  de son image. Pour certains, c’est insupportable de se voir ainsi, nu et honteuseent vrai, dans le regard d’un etranger. Parfois on prefere casse le miroir”
“Anderer onlardan o kadar farklıydı ki…Gerçekliğiyle herkes için tehdit unsuru haline geldi. Bazıları için bir başkasının onları ayna gibi olanca çıplaklığıyla görmesi dayanılabilecek bir şey değildir. Bu durumda bazen aynayı kırmayı seçerler…”. Rahip bu sözlerin ardından elindeki içki şişesini duvara parlatıp kırar.

“Ne garip değil mi?…Sonradan saygıyla andığımız azizlerden biriyle ilk karşılaştığımızda ya alay ederiz ya da yüzüne bakmayız.”

Brodeck raporunu yazarken kasaba halkının davranışları iyice tersleşmeye başlar. Selamı sabahı keser çoğu. Başbaşayken herkes bir şeylerin farkındadır belki ama bir araya gelindiğinde bambaşka bir kimliğe bürünürler.  Sadece erkekler değil kadınlar da aynı vahşetin bir parçasıdır. Yine kampı hatırlar Brodeck. Her sabah hiç sektirmeden bebeğiyle kalkıp esirlerin asılmasını izleyen komutanın karısı gelir aklına. Bir kadın asılmış insanları sanki askılardaki giysilere bakar gibi niye seyreder?

Brodeck bildiklerini, düşündüklerini, suçluları tüm açıklığıyla yazmaya kararlıdır.


“Je suis le seul innocent parmi tous. Le Seul. En ecrivant ces mots, je comprends soudain le danger que cela represente, d’etre innocent au milieu des coupables. C’est en somme tres proche d’etre seul coupable parmi les innocents.” 
“Olaya bir tek ben karışmamıştım. Tek masum bendim. Bu kelimeleri yazarken birden korkunç gerçeğin farkına vardım. Suçluların arasında kalmış bir masum kadar kim tehlikede olabilir? Aslında bu durumun masumlar arasındaki tek suçlu olmaktan çok da farklı olmadığını fark ettim”


Korkularından saklanmak için günahlarını hatırlatanların peşine düşmek. Gündelik hayatta çok sık başvurulan bir yöntem bu. Siyasette eleştiriye tahammülsüzlüğün kökenlerinde bu var. Sadece algı üzerinde yükseldiğinde ve bu algının gerçekle bir bağlantısı, sağlam bir temeli  olmadığında, algıyı korumaktan başka çaren kalmıyor. Çünkü her şeyin algıdan ibaret. Algı değişirse sen de yoksun. Kölesi oluyorsun o algının. Bu da ne yaptığından çok nasıl algılanacağına yönlendiriyor insanın dikkatini. Ne kişilik kalıyor ne adalet doğal olarak. 


Farklılıkların hedef olduğunu gören bir toplumun fertleri için korku gündelik hayatın bir parçası haline gelir.  her çeşit farklılık, kayıklarını batıracak bir delik gibi gözükür onlara. Farklılıklar bastırılmalı ve yok edilmelidir. Oysa o farklılıkların aslında en kıymetli varlığımız olduğu gerçeği, köleleşmek uğruna gözden gelinerek yaşamın en kutsalı kirletilmiş olur.

Kasabanın Anderer’den korkmasının esas sebebi kendilerini saklandıkları perdenin arkasındaki tüm çıplaklarıyla görebilmesi ve gösterebilmesi. İki kişinin bildiği sır değildir sözünden hareketle bundan rahatsızlık duyuyorlar.  Ne statüleri ne tehditkarlıkları ne de sahtelikleri onları olanca alçaklıklarıyla yansıtmasına engel olamıyor. Kasabada herkes birbirinin ne halt olduğunun farkında. Böyle bir ortamda herkes kendini rahat hissediyor çünkü herkes boğazına kadar günaha batmış durumda. Tek problem bu çamuru paylaşmaya niyeti olmayan “yabancıların” aralarında dolaşması. Metinde bahsedildiği gibi “herkes suçlulukta buluşunca, günahlar masuma kalıyor”. 


Olanlara şahitlik etme güdüsü de yüksek yazarlığın olmazsa olmaz bir dinamiği. Engel olunamayan haksızlıkların hiç değilse tarihe not düşülerek geleceğe havale edilmesi ve bunu yaparken bir nebze de olsa direnmiş olma hissi hafifsenecek bir gayret değil.Brodeck bu açıdan bir nevi "birikmişlerini" yazıya döken insanları da temsil ediyor.   

Anderer’in kasaba halkını resmettiği sergide konuşulanlar o kadar çok şey anlatıyor ki:
 “C’est etrange…Ton portrait ne te ressemble pas trop. Et pourtant, c’est tout a fait toi..!”“C’est pareil pour tous, portraits ou paysage. Pas vraiment fideles mais absolument vrais…” 
“Aslında bu resim sana pek benzemiyor. Çok tuhaf bir durum bu, çünkü tıpatıp sensin..!” “Tüm resimlerde aynı durum var. İster portre olsun ister manzara. Aslına sadık değil, ama tamamen gerçek..!

Asıl raporu Anderer yazıp suratlarına okumuştu kasabalıların.  Brodeck’in yaptığı raporun raporu oldu. Günahlarının ortak paydasında buluşmuş bir toplumun içinde o günaha karışmadan yaşamanın ve yalancı şahitliği reddetmenin bir bedeli olacaktır. Anderer bunun bedelini canıyla öder. Peki Brodeck ve ailesinin sonu ne olacak dersiniz?

PHILIPPE CLAUDEL
Brodeck Raporu, Philippe Claudel’in 2007 tarihli aynı adlı romanından uyarlama. Türkçesi Doğan Kitap’tan çıkmış. Yazarın bir üçleme olarak da değerlendirilen “La Petite Fille de Monsieur Linh” (Bay Linh’in Küçük Kızı) ve “Les Ames Grises” (Gri Ruhlar) kitaplarının son ayağı. Ama üç roman arasında karakter ya da hikaye açısından bir bağlantı yok. Sadece tematik bir bağ bu. Romana ve yazarına başka bir mesajda değineceğim için şimdilik bu kadar bilgi yeterli.

Manu Larcenet









MANU LARCENET
1969 doğumlu. Larcenet insanlarla geçinemeyen bir sanatçı. Hareketli bir yaşamı var. Bipolar. Mesela kendi evinde verdiği bir röportajda gazeteciler sohbete terasta devam edip edemeyeceklerini sorduğunda olumsuz bakıyor çünkü komşularıyla arası bozuk. İleride yaşamı üzerine bir yazı yazmak istediğim için burada kısa kesip, Brodeck Raporuyla ilgili görüşlerini içeren bir röportajdan alıntılara geçiyorum.


2015 Anna Douhaire Telefon Röportajı – Brodeck Raporunun ilk albümü ardından. Kısa hali.

Philippe Claudel’in romanını  eşim tavsiye etti.Üç kere kitabı kaybettim. Ama sonunda okumaya başladığımda her sayfada kendi kendime “İşte tam resmi yapılacak bir sahne...!” diyordum. Her sahne film gibi gözümün önünde canlanıyor ve nasıl resmedeceğimi hayal ediyordum. Bir kitabın bende böyle bir etki yapması çok nadirdir”

“Başkasının kelimeleri üzerinden gitmek kolay bir şey değil. Bazen yaptığım işi beğenmiyordum ve ara veriyordum. Sonunda aslında düşündüğümden daha sadık bir uyarlama ortaya çıktı.”

“Şiddetin estetiğiyle uğraşmayı seviyorum. Ama beni asıl çeken anlatıcı değil, kurban oldu. Bir sanatçının gittiği köyde husumetle karşılanması bana çekici geliyor. Sanatçıların işlerini anlayamayan kalabalıklarla yaşadığı çatışmalar ilgimi çekiyor.”


“Her yaptığım iş bir öncekine reaksiyon gibi oluyor aslında. Bundan öncekiişim Blast da siyah beyazdı ama grinin tonları çok fazlaydı, başka teknikler de kullanmıştım. Brodeck Raporu uyarlama olduğu için hikaye kısmıyla fazla uğraşmak zorunda kalmadım ve resimleme aşamasına ağırlık vererek daha önce yapmadığım bir şeyler yapmaya çalıştım.”

“Artık çizimlerimi sayfa boyutlarında değil, daha büyük yapıyorum. Zaten grafiker de olduğum için bunları sonradan alıp bilgisayarda albüm formatına dönüştürüyorum. Ama bazen hesapta olmayan şeylerle karşılaşabiliyor insan. Mesela bu albümde kar çizimleri bu aktarma sırasında biraz tesadüfi bir şekilde ortaya çıktı. “

Uçurumun Kenarında

“Bu benim okumaktan en çok zevk aldığım çalışmam oldu." 
   
“İkinci albüme başladım ama kolay gitmiyor. Nehirdeki ölü hayvanları resmetmem gereken bir sahne var. Albümün başından beri kafamda bu sahneyi tasarlıyorum. İyi bir iş çıkartamazsam yazık olacak.”

KARELER

İnsan, aydınlığının peşindeki bir karanlık mıdır?


Sayfa 38'de tuzak iple tavşanı yakalayan Brodeck evine dönerken arkasında bıraktığı izlerin de tavşanın kapan ipine benzer bir iz bırakması gibi detaylar gözlerinizi o karede tutarken, geçmişin boynunuza geçirilmiş bir tuzaktan farksız olduğunu düşündürtüyor.  


LIBER FLORAE MONTANERUM
Brodeck, Anderer’i odasında ziyaret ettiğinde Anderer kütüphanesinde bir kitabı ona gösterir Kitabın ismi “Liber Florae Montanerum” dır. İşte dikkatimi çeken bir başka ayrıntı da “liber” kelimesinde gizli. Ne ilginçtir ki Latince “liber” kelimesi zamanında başlıca iki anlamda kullanılıyordu. Hem kitap hem özgürlük. Dolayısıyla Brodeck’in şaşkınlıkla “Bu kitabın sadece bir efsane olduğunu düşünüyordum” diyerek haşyetle kitaba dokunması aslında bir kelime oyununu da içeriyor. Brodeck geçmişinin ve korkularının zincirlerinden kurtulmak isteyen bir adam. Anderer’in bu kitabı raftan alarak ona göstermesi, aslında aralarındaki sözsüz ama derin iletişimin bir meyvesi. Özgürlüğün bir efsane olmadığını, nadiren de olsa kazanabileceğini hatırlatıyor ona. Hem Anderer hem de Brodeck toplumun dışında ve ötesinde yaşayan nispeten özgür birer dağ çiçeği adeta, yani "Florae Montanerum”.   

Portreler ve Manzaralar

Anderer'in gözlemlerini ve çalışmalarını tamamladıktan sonra açacağı serginin içeriği davetiyelerinde Portreler ve Manzaralar olarak yazılır. Zaten bu sergiyle birlikte kendilerini inandıkları gibi değil de oldukları gibi görünce azgın kalabalığın saldırıları başlar. Aynı saldırılara maruz kalan bir başka ismin suçu da yine gözlerden uzak tutulmaya çalışılan, yok sayılan benzer manzaraları eserlerinde resmetmesiydi. Ne gariptir ki onun da bugün en tanınan eserlerinden birinin ismi "Memleketimden İnsan Manzaraları". "Akrep gibi" bir karanlık onu da içinde eritmek için ne çok uğraştı. 

ESİNTİLER
Çizgiromanı okuyunca hemen tanıdık sesler yükseldi hafızamın derinliklerinde.


Mesela bir Lars von Trier filmi olan Dogville vardı. Grace isimli kadın peşindeki kalabalıktan kaçarak Dogville isimli kasabaya sığınır. Kasaba halkı önce ona yardımcı olur. O da onlara işlerinde yardım eder. Fakat sonrasında Grace’in  iyi niyetli ve masum karakterine aldırmadan çaresizliğini suistimal ederek iyilik ve adalet adı altında ağır talepler sergilemeye başlarlar. Grace de benzer şekilde toplumun iki yüzlülüğünü ortaya seren bir başka Anderer”di. İsminin Grace olması tesadüf müydü sizce?

enemy of the people steve mcquinn ile ilgili görsel sonucu
Enemy of the People - Steve McQueen kasabayı uyarmaya çalışan doktor rolünde

Ya büyük Henri Ibsen’in yıllar önce Enemy of the People oyununda resmettiği kasaba halkı…Şu diyalog size de tanıdık gelmiyor mu?
Dr, Stockmann: It is the majority in our community that denies me my freedom and seeks to prevent
my speaking the truth.
Hovstad: The majority always has right on its side.
Billing: And truth too, by God!
Dr. Stockmann: The majority never has right on its side. Never I say! That is one of those social lies against which an independent, intelligent man must wage war. Who is it that constitute the majority of the population in a country? Is it the clever folk or the stupid? I don't imagine you will dispute the fact that at present the stupid people are in an absolutely overwhelming majority all the world over. But, good Lord!—you can never pretend that it is right that the stupid folk should govern the clever ones! [the crowd cries out] Oh yes— you can shout me down, I know! But you cannot answer me. The majority has might on its side unfortunately; but right it has not. I am in the right—I and a few other scattered individuals. The minority is always in the right."

Ama hepsinden çok Çağan Irmak’ın Ulak filminden sahneler geldi gözümün önüne.
Ne diyordu "Bu öyle bir masal ki anlatan kadar dinleyene de iş düşmekte, anlatan kadar dinleyen de yorulmakta...neden bilir misiniz? çünkü bu masaldaki kişileri siz önce kafanızda göreceksiniz"
Hikayeyi okurken sadece sayfalardaki karakterler değil akşam haberlerde seyrettiğiniz gündüz sokaklarda rast geldiğimiz zalimler ve mazlumlar da gözünüzün önünden geçiyor. 

İlgili resim

Ulağın köye gelişiyle Anderer’in gelişi ne kadar benzer. Ne diyordu köylerine gelen yaşlı yolcuyu uyarmak için :

-Ömer: “seyyahsan, gezginsen, ters bir yerdesin, olmaz bir köydesin.”
-Ulak Zekeriya: “neden sebep?”
-Ömer: bu köy başka köylere benzemez beyim. belli görmüş geçirmiş, okumuş yazmış adamsın. seni anlamazlar burada. bu köy... sanki dünyanın bütün günahını yük etmiş kendine.... sen iyi bir adama benzersin. durma burada, git.
-Ulak: gidemem, gidersem masal yarım kalır.
-Ömer: neden ille de anlatmak istersin?
-Ulak: yapacak başka şeyim yok da ondan. dilim olmazsa ben neylerim..
-Ömer: ama bana birşey dedin ilkin: "dudaklar sussa da kalbin yüz dili vardır" diye. okuduğum kitaplarda da öyle der.
-Ulak: doğrudur. ama benimki susacak mesele değil. anlatmalı. anlatmalı bu masalı, anlatmalı ki yüreğim soğusun. sen bana sus değil öl dersin be civan.

Ulak masallarıyla köyün ipliğini pazara çıkarıyordu, Anderer ise resimleriyle. Ve o da Ulak gibi kaçıp gitmedi. Brodeck yaşanan tüm alçaklıkları olanca açıklığıyla anlatmalıydı ki yüreği soğusun

Yaşar Nuri Öztürk

Brodeck Raporu tam da Türkiye’de içinde yaşadığımız toplumsal ikiyüzlülüğün eskizi gibi. Bu riyakarlıkları, yaşarken bıkmadan usanmadan herkesin gözünün içine baka baka haykıran Anderer’lerden biri de Yaşar Nuri Öztürk’tü. Bu tanıtımı onun “Kötülük Toplumu” kitabından bir alıntıyla bitirmek istiyorum. Uzun yıllardır gözlemleyip kani olduğum bir tespiti Kurani açıdan ortaya koyarak nefis bir noktaya cesurca değiniyor ölümsüz Yaşar Nuri Öztürk dehası: 
"Bayram'da bir mahkumun affedilmesi gelenek olmuştur. Roma valisi Pilatus, İsa'yı ve katil/tecavüzcü Barabbas'ı halkın önüne çıkartır. Hangisinin affedilmesini ve serbest bırakılmasını istediklerini sorar. Herkes Barabbas'ı seçer. Bu olayın ardından Hz İsa çarmıha gerilir. Halk Barabbas'a özgürlük verir
"Lut kavmi homoseksüel olduğu için lanetlenmedi, buna bulaşmış çok toplum vardı. Kuran'a göre Lut kavminin lanetlenmesinin sebebi dürüstlük ve temizliği cezalandırmasıdır. Temizlik ve dürüstlükte çok ileri oldukları için Lut halkının Hz Lut ve takipçilerinden rahatsız olduğu belirtilir. İşte Kuran bu gibi toplumları "Kötülük Toplumu" olarak niteler"  
Türk toplumu bir kötülük toplumu. Türkiye toplumu büyük çoğunluğu ile aklın değil, aldanmanın, ilmin değil, cehaletin, Kur'an'ın değil, hurafenin, ciddiyetin değil, laçkalık ve ucuzculuğun yanında yer almaktadır. Kısacası, Türkiye toplumu bir 'mefsedet toplumu' manzarası arzetmektedir. Mefsedet varsa bunun miktarı, sayısı önemli değildir. Varlık yasaları ve Kur'an, hükmünü mefsedete göre vermektedir.  
Hüküm mefsedete göre verilmiş ve Türkiye toplumuna çok ağır bir ceza faturası kesilmiştir. 
Anderer
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...