11 Mayıs 2017 Perşembe

Tin Drum - Teneke Trampet (1979)

Alman filmi. Yönetmen Volker Schlöndorff. Nobelli Günter Grass’ın Danzig Üçlemesi roman serisinden uyarlama (The Tin Drum, Cat and Mouse, ve Dog Years). Büyük oranda sadece ilk iki kitap adapte edilmiş. Jan Bronski ve Agnes birbirine aşık iki kuzen. Agnes, Nazi partisine üye Alfred ile evlenmek zorunda kalıyor. Bu üçlüden Oskar ortaya çıkıyor. Oskar 3 yaşından sonra hiç büyümemeyi tercih eden ve çevresini saran olaylara teneke trampetini çalarak tepki gösteren fantastik bir çocuk.  

Tekrar seyredilir. İkinci dünya savaşı ve Nazi yükselişinin altında yatan koşullar. Temel insani zaaflarımız. Anna Koljaiczek ve Bebra karakterleri etkileyiciydi. Yoğun bir sembolizm. Sosyal sürüleşme eğilimi. Fantastik bir tonu olsa da “ortak gerçek”ten kopmuyor. Güney Amerikalı yazarlarda sık görülen bir "magic realism" durumu var. Pasif bireysel direniş. Filmin sonu iyi değildi, kitaplardan farklı. İleride uzun bir yazı yazılabilir. Altın Palmiye ve En İyi Yabancı Film Oskarını almış. Kitapları okumak lazım. 


NOTLAR
Kaşubyalılar Polonyalılardan da Almanlardan da  önce buradaydı. Danzig bağımsız oluyor (Danzig Free City). Annesi ve iki adamın kurduğu üçlüden Oskar doğuyor.

“I first saw the light of this world, in the form of a 60 watt bulb” AKP dönemi çocukları :).  Bebek geri dönmek istiyor ama 3 yaşında tin drum alacağım deyince hoşuna gidiyor.

Büyüklerin dünyasındaki yalanlardan sıkılıp bodrum kilerindeki tezgahlarını deviriyor ama belli olmasın diye kendini de merdivenden aşağı atıyor. Herkes birbirini suçluyor.

Polonya ve Kaşubya aşkı Alman gölgesinde sürüyor. Bu politik manzara üç sembol karakterle canlandırılmış ve müşahhas hale getirilmiş.

Trampeti zorla almak istiyor Nazizm sembolü Alfred. Hep güç kullanıyorsun diyor karısı. Çığlıkla saatin camlarını kırdı önce. Çığlığıyla trampetini ve kendini koruyor.


Bir sahnede Nazi gençleri de trampet çalıyor ama rengi başka.

Öğretmeni konuşurken de trampet çaldı. Vermek istemedi, çığlıkla gözlük camlarını çatlattı. Nerede disiplin, şekkilendirici bir dış etki var, önce trampet sonra çığlıkla savunuyor kendini. 

Doktorun ilgisini çekti lab kavanozlarını patlatınca. Birdy'de Columbato ne demişti: "Bu herife (psikiyatriste) güvenmiyorum. Her şeyi ilginç buluyor."

Herkes düştü zannediyor ama kendi atlamıştı aslında.
Bebra (bibra) 10 yaşında durdurmuş büyümeyi. Direniş, sanat, isyan var biraz bu büyümeyi durdurma sembolünün altında. 


Bebra: You must join us, you must!
Oskar Matzerath: You know, Mr. Bebra... to tell the truth, I prefer to be a member of the audience, and let my little art flower in secret.
Bebra: My dear Oskar, trust an experienced colleague. Our kind must never sit in the audience. Our kind must perform and run the show, or the others will run *us*. The others are coming. They will occupy the fairgrounds, they will stage torchlight parades, build rostrums, fill the rostrums, and from those rostrums preach our destruction.
Bebra: “We’re too little to lose each other”

Çocuklar Jan’a "Heil Hitler" deyince, Guten Morgen dedi.
Aslında bizim "selamın aleyküm" de böyle bir şey haline geldi. Tarikat selamı gibi oldu. Başıma sık gelen bir durum. Nedense çoğuna "iyi günler" diyerek cevap vermekten tuhaf bir zevk alıyorum maalesef. Ortam beni de kirletiyor kaçınılmaz olarak. İslam'ı niye hep çoğunluğu kalitesiz olan tipler sahiplenir?


Evde Hitler resminin yanına radyo aldılar. O sırada Jan trampet getirdi Oskar’a. Toplumun içindeki grupların taraflarını anlatıyor açık açık.

Alfred'in Nazilerin yükselişiyle ilgili yorumu ve Jan Bronski'ye tavsiyesi: “A man cant stand aside. Must join in.”. Taraf olmayan bertaraf olur :)

Sahilde balıkçı at kafasıyla yılan balığı tutuyor. Anne kustu. Baba satın alıp pişirdi. Anne yemek istemiyorum. İğreniyorum diyor. Hep yedin ve nereden geldiklerini biliyordun diye cevap geldi. 

Çocuğun durumundan hep Alfred’i (Nazileri) sorumlu tutuyorlar ama aslında öyle değil. En azından tek sorumlu o değil. Fırsatçı enfeksiyon olabilir ama.



Anne odasına kaçtı. Kuzen geldi eliyle mastürbasyon yaptırarak teselli etti. Kadın geldi ve soğuk soğuk balığı yemeye başladı. 
Markus da (dükkan sahibi), annenin peşinde. Gel Londra'ya kaçalım diyor.
Perşembeleri buluşuyor Bronski ile kadın.

İsanın bebeklik heykeli galiba. Trampeti boynuna asıyor. "Çalsana? Niye çalmıyorsun? Çalamıyor musun yoksa çalmak mı istemiyorsun?" der Oskar. 

Kadın her çeşit balık yemeye başlıyor. Annesine: “Too much of everything and it piles up”


Kike, Amerika'da Yahudileri aşağılamak için kullanılan söz.

Anne intihar etti.
Anneanne eteğinin altına aldı çocuğu gece.
Yahudilere saldırılar başladı.

1 Eylülde polaklar ateş açtı deyip Almanlar saldırır 1939.
Postanede Jan’ın yaptığı iskambilden kule. Sonra kurşuna dizilirken elinde gizlediği kız kartı.

İkinci dünya savaşının ilk çarpışması Danzig’deki Polak postanesini nazilerin ele geçirişi.

“Almanlar kurşuna dizdikten sonra tüm boş kovanları topladılar. Biri hariç. Birini hep unuturlar.” Ne demek istedi burada?



Ve bağımsız Danzig, Almanya’ya ilhak edildi.

Maria dükkanda işe alındı. İlk aşkı oluyor.
Maria’yla bir gece yatıyor. Sonrasında babasını Maria’yla yakalıyor. Saldırıyor.
Sonra Maria hamile kalıyor. Baba zannedlen Alfred’in karısı oluyor.

Oscar doğan bebeği tıpkı annesinin olayında olduğu gibi kendinin görüyor. 3 yaşına gelince trampet alacağım diye kendisi gibi davranıyor. Büyümek istemezsen sana nasıl yapılacağını öğretirim diyor.


Bebra'yla karşılaşıyorlar. Ben sana demedim mi diyor: “We re too small to lose each other” Nazi propagandasında somnambulist bir kadınla çalışıyorlar. Üniformalı.

Bebra tiyarosunu tanıtırken: “Dear tin soldiers of Paris…” Tiyatroda çalışmaya başlıyor. Trampet çalıp çığlığıyla cam kırıyor. Signorina Raguna. Doğum tarihlerini biliyor izleyicilerin.

“My little man…”

Gece bombalama oldu. Tam kaçarlarken Raguna kahve içmeden gidemem dedi, indi. O arada bomba düştü, öldü.

“Roswitha I dont know how old u were, I only know that u smelled of cinnamon and nutmeg. You could see into the hearts of men but not into your own heart”

Bebra teselli etti: “Ah liebe Oskar, we dwarfs and fools shouldnt dance on concrete that was poured for giants”



Kardeşi 3 yaşındayken eve döndü. Ona da aynı trampetten almış. Dümbüllü’nün kavuğu gibi oldu J

Ruslar bastı dükkanı. Nazi rozetini saklamaya çalıştı. Babasına verdi. Adam kurtulmak için yutarken boğulmaya başladı. Askerler ateş edip öldürdüler.

Babasını gömerlerken artık 20 yaşındayım büyümeliyim der. Kardeşi (Kurt) kafasına taş atar. Mezara düşer. Yaralanır.

Anneannesi ziyarete gelir “Biz Kaşubyalıyız. Ne yeterince Polonyalı ne de yeterince Almanız. Kafamız sağlam olmalı ki darbelerine dayansın."  


Oscar trenle bir yere gider. Arkasından anneannesi bilgece bakar. “Mezara düştün ve büyümek istiyorsun” der.

Das Boot’da olduğu gibi burada da Maurice Jarre’ın belli durumlarda çalan bir leitmotif parçası var.

Oskar Matzerath: There once was a drummer. His name was Oskar. He lost his poor mama, who had eat to much fish. There was once a credulous people... who believed in Santa Claus. But Santa Claus was really... the gas man! There was once a toy merchant. His name was Sigismund Markus... and he sold tin drums lacquered red and white. There was once a drummer. His name was Oskar. There was once a toy merchant... whose name was Markus... and he took all the toys in the world away with him.



























Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...