20 Mayıs 2017 Cumartesi
Kara Hayatlar, Bir Maden Faciası - Sang Noir
Sang Noir (Kara Hayatlar)
"Bir Maden Faciası"
Yazar Jean-Luc Loyer
Çizer Jean-Luc Loyer
116s / 2013
Futuropolis
OLAĞANÜSTÜ HALLERİMİZ
Çocuk hıçkırıklar içinde. Babasını bekliyor. Mikrofon uzatmışlar. “Geçen sefer çıkmıştı,” diyor. Umuduna sığınmış küçücük çocuk. “Yine çıkar belki” diyor. Bekliyor soğukla başbaşa. Bekliyor yapayalnız. Baba bu sefer gelmiyor. Herkes arkasını dönüp gidiyor. Hava daha da soğuklaşıyor. Hava kömür gibi kararıyor.
Zonguldak’ta 3 yıl önceki maden faciasından sağ kurtulan ama son meydana gelen göçükte kaybettiğimiz madenci Mustafa Sarı’nın oğlu Doğukan’dan bahsediyorum. Felaket bununla da bitmiyor. Mustafa Sarı’nın 70 yaşındaki babası da bu acıya dayanamayarak o hafta kalp krizi geçirip vefat ediyor.
Tüm bunlar ve Doğukan’ın haber bültenlerindeki görüntüsü, sesi, sözleri, gözleri insanı yaşamaktan utandırıyor. Aldığı nefesi sorumluların yüzüne kusmak istiyor insan bu manzaraları gördükçe.
Zihnimin bir köşesinde Cem Karaca delip geçiyor zamanı sanki ve haykırıyor Maden Ocağı şarkısıyla:
"Bir sen varsın direnen
Maden ocağının dibinde
Ayırdılar seni dünyadan
Aldılar elinden ışığını, havanı, besinini
Sevdiğin kadını taptığın oğlunu aldılar elinden
Ayırdılar seni dünyadan"
Bugün tanıtacağımız Jean-Luc Loyer imzalı Kara Hayatlar isimli ÇR’da üç kuruş fazla kar için ölüme yollanan madencilerin hikayesi anlatılıyor.
Sang Noir (Kara Hayatlar)
Bir Maden Faciasının Anatomisi
10 Mart 1906. Sabah 6.30. Fransa’da Avrupa’nın en büyük maden facialarından biri meydana geldi. Tam 1099 madenci hayatını kaybetti. Bu onların hikayesidir.
Pas-de-Calais 120 ocağıyla Fransa’nın en büyük kömür bölgesi. 14 yaşında çocukların bile bu madenlerde çalışmaları sıradan bir olaydır bölgede. 10 Mart 1906 günü madende çalışmalar devam ederken meydana gelen grizu patlamasında 1099 kişi hayatını kaybeder. Facianın ardından 3 gün sonra arama-kurtarma çalışmaları sonlandırılsa da, 20 gün sonra 13 kişi farklı bir tünelden kendilerini kurtarmayı başarır. İşte bu albümde Jean Luc Loyer, onların tanıklıklarını temel alarak unutulmaya yüz tutmuş bu dramı neredeyse yüz yıl sonra bizlere hatırlatıyor ve insanlık görevini yerine getiriyor.
Fransa bu faciayı unutmamakta kararlı gözüküyor. Mesela 100.yıldönümünde geniş katılımlı bir anma töreni yapıldı. Sabahın erken saatlerinde insanlar madenin önünde sıralandı. Eski madenciler çalışma giysileriyle katıldılar merasime. Karanlıkta sadece ellerindeki madenci lambaları seçilebiliyordu. Derken saatler 6.34 olunca bir siren sesi kapladı ortalığı. Saygı duruşunun ardından yere çiçekler bırakıldı. Yakındaki kasaba ve köyler de bu merasime iştirak etti. Bazısı koluna kaybedilenlerin ismi yazılı bant taktı bazısı ise göğsüne ölenlerin rozetini taktı. Bu törenlerdeki amaç sadece sevdiklerine saygılarını sunmak değil, bu facianın unutulmasını önlemekti.
Kalabalıktakilerden biri mikrofon uzatılınca şunları söyledi: “Ölülere saygı duymanız için olanları biliyor olmanız gerekir”
UNUTMAMAK
Yavuz Özkan’ın Maden filmi geliyor aklıma. Fonda Zülfü Livaneli bestesi ağıt nasıl da tüyleri diken diken eder ekran karşısında. Türkiye’nin gözleri samimiyetle parlayan yakışıklısı Tarık Akan. Elleri öpülesi, bu ülkenin tek ve en gerçek süper kahramanı Cüneyt Arkın’ımız. Yıllar önce kazmayı nasıl da sağlam vurmuşlar karanlığın kalbine.
Fransızlar bu facianın üzerinden yüz yılı aşkın bir zaman geçmesine karşın unutmuyor ve unutturmuyorlar. Her yıl Fransa’da bir doğal afet değil, cinayet olarak anılıyor bu olay. ÇRa uyarlayıp yeni nesle hatırlatıyorlar. Çünkü hatırlanmazsa tekrar yaşanacağını biliyorlar.
Zaten unuttukça ölmez miyiz aslında. Ve biz ne kadar çok unutuyoruz. Belki de ondandır bu kadar çok ölmemiz…
#UnutmaTürkiye