21 Kasım 2025 Cuma
BELGESEL | Ken Burns: "American Revolution"
19 Kasım 2025 Çarşamba
SİNEMA | Ghost Tropic (2019)
18 Kasım 2025 Salı
ÇİZGİROMAN | Sergio Toppi çizimleri

Toppi’de çizgi çizgi kareler resmin ötesinde bir boyut kazandırmak için kullanılıyor. Thomas Ott’un resimlerinin tamamına hakim tekdüze “pütürlü” dokusuna benzemiyor, her yöne atılan, savrulan, uzanan çok daha kaotik bir çizgilendirme var. Breccia’nın yer yer soyuta kaçamak yapan ve çizgilerini sergilemekten ziyade kirli bir görüntü veren çizimlerini fotografik olanın ötesini arama açısından andırsa da çok farklı bir stile sahip. Kendine has bir “çizgileşim” olarak tanımlanabilir belki. Genelde inşaat iskeleti gibi bırakıyor çizimlerini, içini bir renge ya da tonlarına tamamlamıyor. Kuş teleklerine benzeyen paterni sık kullanıyor. Double exposure poster tekniğine benzer çizimleri var.
15 Kasım 2025 Cumartesi
Yakıp Yıkacaksan, YOK OL GİT..!
Ülkelere, milletlere gereğinden fazla kıymet veriyoruz, hatta kutsallaştırıyoruz. Aslında onlar da bulundukları topraklarda geçici birer hükümetten başka bir şey değiller. İnsanın küçücük ömrüne büyük gelen süreleri, sadece insanlığın tarihinde bile okyanustaki damlacıklar gibi.
Bazen devlet olmayı hak etmeyecek noktaya gelebilir milletler ve başka milletlerin buyruğu altına girerler bir anda. Sadece askeri bir başarısızlık değildir devletlerin yıkılma sebebi. Hele modern çağda. Basit bir ekonomik yetersizlik de değildir. İnsan olmanın, çağdaşlığın, medeniyetin gereklerini yerine getirememekle ilgilidir bazı halkların çöküşleri. Tarih bunların örnekleriyle dolu.
Ortalık ruh hastalarıyla dolup taşarken polislerin cinsel özgürlükten ya da çevreyi korumaktan yana barışçıl insanlara, savunmasız kadınlara gençlere şiddet uygulaması, tutuklaması caniliktir, barbarlıktır, Çöküş alametleridir. Adaleti ve yaşam hakkını savunan insanların suçlanması, itilip kakılması hatta hapse tıkılması, kahpeliktir, medeniyetsizliktir. Üç kuruşluk heriflere yönetici muamelesi yapılırken yetişmiş insanlarını düşman görmek sapkınlığın daniskasıdır. Ahlaksız ahlakçılıktır. Adaletsiz hukukçuluktur.
Devletim deyip de yüzlerce yıldır en temel adaleti bile sağlayamıyorsan defolup gideceksin, yıkılıp gideceksin. Gerekirse başka devlet başka halk başka cemiyet başka rejim denenecek. Ama sen yerle bir edileceksin. Sorumlu olduğun tarihi, doğayı, ağacı, hayvanı, gölü, ırmağı, insanı muhafaza edemiyorsan, yaşatamıyorsan, tam tersine binbir bahaneyle katlediyorsan, devlet olmaya da hakkın yoktur, millet olmaya da, yıkılıp gideceksin boşuna ağlama. Gizli işgalcisindir bulunduğun coğrafyada. Düşmansındır yaşadığın topraklara cana canana tüm canlılara. Boşuna saklanma vatan millet laflarının arkasına!
O toprak da o ağaçlar da o hayvanlar da senden daha yerli! Onlar hancı sen yolcusun. Toprağına, ağacına, hayvanına, suyuna iyi bakmayan bir millet, coğrafyasında halk değil ancak asalak olabilir. Bunları bıraktım, birbirine bile barbarca yaklaşan bir toplumu coğrafyasında barındırmazlar.
Toprak bile tiksinir, dağlar arka arkaya silkinir, denizler suratına tükürür, köpüklenir.
Mesul olduğun canları değil, o canların mesut olmasını hiç değil, çaputlarını tartışıyorsan çarpıştırıyorsan yüzyıllardır, ot kadar faydan yokken bir de ölçüsüz zararlara sebep oluyorsan, kendi keyfin dışında hiçbir şeyi umursamıyorsan, küçük çıkarlarından ibaret bir mahluk haline geldiysen, önce paryalaşacak sonra paramparça olacaksın. Zırlama. Dünya senin keyif çatma mekanın değil. Dünya seni taşımak zorunda değil. Bu dünya sana kul köle değil. iki çaputa üç tekerlemeye cennet dağıtılan bir yer hiç değil. Kene gibi yapışma, yakışmadığın coğrafyana.
Hoş yapışsan da
Paçavra gibi atılacağın günler yakında..!
10 Kasım 2025 Pazartesi
5G: Beşinci Nesil İletişim ve "Şerbetsiz" Türkçe
Bugünlerde pek sık gördüğümüz bir başlık. 5G’ye geçişimiz. Türkiye 5G'ye nihayet geçiyormuş! Ne demek bu? Kablosuz iletişim teknolojisinde 5. nesil teknolojiye geçtiğimiz anlamına geliyor. Yıl 2025.
5G daha hızlı ve pürüzsüz bir iletişim sağlıyormuş. Hakkı
verilirse tabii ki. Altyapı gerekleri yerine getirilirse. Kablosuz iletişim protokolünün son
kullanım versiyonu olan 5G kastediliyor. Fifth Generation yani beşinci neslin
kısaltması.
5G'ye geçiyoruz naralarıyla dünyayı fethetmeye devam ediyor
Türkiye. Siyasetçiler, memurlarımız yine bulmuşlar bir oyuncak, oynadıkları
oyunu pazarlıyorlar. Fantazilerden
fantazi beğen anlat böbürlen, değil mi.
TR’de dünyanın en pahalı ve en kalitesiz internet hizmetlerinden
birinin verildiğini defalarca deneyimlemiş biri olarak en azından uzun süre hakkı verilerek
yapılacağına inanmasam da konumuz bu değil zaten.
İşte tam da medyada 5G duyurularına programlarına boğulmuşken Youtube’da karşıma bir video çıktı. Bir reklam. Bir Baklava reklamı. Karaköy Güllüoğlu baklavalarının sahibi Nadir Güllü baklava konusunda artık kurumlaşmış bir firma olduklarının altını çiziyor. Ne ilgisi var şimdi diyeceksiniz. Karaköy Güllüoğlu Baklavalarının beşinci nesli olduğunu söylüyor reklamda. Ben bunu duyunca anında bir şimşek çaktı ve kablosuz iletişimdeki “Beşinci Nesil” cazgırlığıyla adamın beşinci nesil baklavacılığı ilişkilendi kafamda.
Mesele şu: TR gibi bir yerde beş nesil bir dükkanı, bir ustalığı ayakta tutmak önemli bir başarı. Fakat esas dikkatimi çeken adamın Türkçesi oldu. Nasıl çirkin nasıl kırsal bir Türkçe. Kaba saba bir kelime yığını gibi. Sesin güzel olmaz, anlarım. Yurtdışında uzun yıllar yaşamışsındır, Türkçenin bozulmasını da anlarım. Farklı bir kentin ürünüdür, yerel ağzı kullanırsın tercih edersin, bu bile anlaşılabilir. Gazianteplilermiş zaten, Gaziantep Güllüoğlu baklavası dersin ona da tamam.Ama hem Karaköy baklavası, baklavacısı diyeceksin, bunun
altını özellikle çizeceksin, yani markanda İstanbul’u kullanacaksın, hem de
böyle kaba saba bir Türkçe konuşacaksın. Olmaz. Adamı dinlerken Türkçenin canının acıtıldığını hissettim, Türkçeye üzüldüm resmen. Sen ne biçim İstanbullusun! Değilsen niye Karaköy'ün yani İstanbul'un adını kullanıyorsun, istismar ediyorsun markanda?
Konuşurken mangalda kül bırakmıyor, beş nesildir devam
ediyoruz, Osmanlıyız, İstanbul'dayız, Karaköy Güllüoğlu diye övünüyor,
Türkçesinin İstanbul Türkçesi'yle alakası yok. Beş nesildir İstanbul Türkçesi öğrenemediniz
mi? Hadi öğrenemediniz, çıkıp marifetmiş gibi bu kaba saba Türkçeyi sergilemekten
niye utanmıyorsun? Ben yabancı bir kelimeyi bile yanlış telaffuz ettiğimi
anladığımda utanç hissediyorum hala. Düzeltmeye çalışıyorum. Sen böyle Türkçe
konuşurken niye utanmıyorsun?
Karaköy Güllüoğlu diyorsun, beşinci nesil diyorsun, konuştuğun Türkçe bu! 150 yıldır sıradan, ortalama bir Türkçe öğrenemediniz mi?
Yemeye içmeye milletçe bayılıyoruz, ballandıra ballandıra
övünüyoruz. Baklava bizimdir bizim kalacak diyoruz ama Türkçe kimsenin umurunda
değil. Türkçeye yapılan eziyetleri kimse fark etmiyor bile. Umursamıyor. Niye
kimse bunu konuşmuyor, eleştirmiyor? Baklavadan önce Türkçeye sahip çıkılması
gerekmez mi? Zaten o bilinçte olduğunda iğneden ipliğe her şeyine sahip
çıkarsın. Diline sahip çıkan yemeğine, teknolojisine, toprağına, kentine, hukukuna, doğasına da
sahip çıkıyor zaten.
Bu arada ortalama bir Türkçeden, sıradan bir İstanbul
Türkçesinden bahsediyorum, özel bir ustalıktan değil. Çok mu istediğimiz? O bile yok!
Beşinci nesilmiş.
İşte bizim beşinci neslimiz.
Ham Türkçesiyle gurur duyar gibi konuşup duranların, düzeltmeyenlerin alkışlandığı bir ülkeyiz. İstanbul Türkçesini konuşmamayı marifet sanan şark kafası.
Beşinci neslinde bile anadilini iyi konuşamayanların, 5G
teknolojisini küfrettikleri halklardan ithal etmek zorunda olmaları
şaşırtıcı değil. Yerli milli diyorsanız önce doğru düzgün Türkçe konuşacaksınız. Hele de İstanbul'u kullanıyorsanız. Dilini bile kullanamayanlar mı teknoloji üretecek!
Harika bir usta olabilirsin, bilemem, konu bu değil, ama Türkçe bu olmamalıydı beşinci nesilde, İstanbul'da. Kusura bakma. Ya İstanbul'u markanda kullanma ya da İstanbul Türkçesi konuş. Olmuyorsa marka yüzü olma hatasına düşme bari. Diline asgari özeni, saygıyı göstermeli insan. Hele de insanlara hitap ediyorsanız. Topluluklara konuşuyorsanız. Hata yapılır, hepimiz yapıyoruz ama böyle çiğ bir Türkçe konuşulmaz. İster baklavacı ol ister ayakkabıcı ister mühendis ister doktor. Bu "şerbetsiz" Türkçeyi" dinlemek zorunda değiliz.
Osmanlı deyip duruyorsun, Vatan diyorsun bayrak diyorsun, hepsinin
temeli olan Türkçenin canına okuyorsun. Türkçeden daha yerli ve milli değerimiz mi var? Ayıp değil
mi? Kaç yaşında adamsın!
Güzel bir Türkçenin konuşulduğu yeni nesiller yetiştirdiğimizde teknolojinin çoğunu da dışarıdan almak zorunda kalmayacağımızı umarım hiç değilse 21. yüzyılda anlarız. Böyle yerli ve milli lafını ağzından düşürmeyip Türkçeyi bile doğru düzgün konuşamayanlara da tepki gösterelim. Hoş görmeyelim şunları artık, hor görelim!
Son söz
Lezzet, yemek önemli tabii ki, çok ilgim olmasa da o da bir kültürdür, bir ustalıktır, zanaattır, değerdir.
Ama dilin tadını kaçırdınız mı,
bende ağız tadı da kalmıyor.
















