Komedi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Komedi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

18 Haziran 2019 Salı

The Lonely Guy (Yalnız Adam) (1984)

Yazar olmak için Manhattan’a gelip hazır kartpostallara etkileyici cümleler yazarak hayatını kazanan müzmin bekar Larry’nin (Steve Martin) sevgili bulup yalnızlıktan kurtulmaya çalışırken yaşadığı komik olaylar.

Hep gençlerin açılma, kendini keşfetme, kız bulma komedileri olurdu, burada aynı formülü orta yaşlı kentli yalnızlara uyarlamışlar.

Film yalnızlık üzerinden ilerliyor gibi gözükse de aslında “sevgilisizlik” belki de diğer bir deyişle “sevgisizlik” ana tema. Yoksa konuşabileceği Warren (Charles Grodin) isminde kendi gibi partnersiz bir yakın arkadaşı var.

Enteresan bir piyasası da oluşmuş işin. Mesela Larry koşu yapayım belki biriyle tanışırım diyor ve gerçekçi olması için “Lonely Guy Store”dan suni ter spreyi satın alıyor. Çünkü aslında koşmayacak ama sanki koşmuş gibi yapıp bir şeyler içmek için girdiği kafede kadınlarla tanışacak. Bu spreyi sıktığında kokusuyla ıslaklığıyla terlemiş gibi gözüküyor. İnsanın ilgi duyduğu birileriyle tanışıp arkadaşlık kurabilmek için yapabilecekleri sınırsız :) Çatıda ayrılan sevgilisini haykıran adamlar, yer bulmanın zor olduğu intihar edenler köprüsü şehirdeki büyük yalnızlığı ekrandan yansıtmaya çalışan mekanlar ve mizansenler olarak filme serpiştirilmiş. 

Fantastik fırça darbeleriyle süslü bir mutluluk arayışı komedi ağırlıklı olarak resmedilmiş. Vasat bir film. 









Bu içerik Kuzey Kalesi tarafından hazırlanmıştır.

21 Şubat 2019 Perşembe

Nerde "Eski Gülse", nerde "Jet Sosyete"


Konu kısaca Gülse Birsel’in son dizisi. Avrupa yakasını severdim. Hatta çok severdim. Neredeyse tüm yan karakterleriyle eğlendirirdi beni. Kubiler Selinler Şesular Tacettinler Cemler falan epey gülerdim. Hele Gazanfer abi ve eşi unutulmaz. Özledikçe ara sıra seyrederim hala.

Sonraki “Yalan Dünya” AY kadar olmasa da fena değil gibiydi ama benim o ara vaktim yoktu, fazla takip edemedim.

Geçen gün bu üçüncü dizi denemesine denk geldim, bir bakayım dedim. Bakmaz olaydım. Nasıl berbattı anlatamam. Halbuki Çağlar Çorumlu’yu komedyen olarak çok severim. En azından o götürür diyordum. Olmadı.  

Ancak 20 dakika falan dayanabildim, o da kumandayı almamışım yanıma, yataktan kalkmaya üşendiğimden :) Gülümsemedim bile yahu. Bir tane ilgimi çeken karakter olmadı. Bu kadarını da beklemezdim. 

Hele Gülse Birsel’in karakteri. Kendi kişiliğine yakın olmayan, performans isteyen rolleri oynayamıyor demek ki. Öyle kötü bir karikatür olmuş ki tahammül edilecek gibi değil.

Sözün kısası Jet Sosyete’de çakılma durumu gözledim. Bildiğin “Nosedive”. Ne oyuncular karakterlere yakışmış, ne espriler zekice, ne doğru dürüst bir konu var. 

Bu aralar TR’de her şeyin eskisi kıymetli. Aklı başında herkes “eski Türkiye”nin değerini anladı. Aynı şey Gülse Birsel için de geçerli gözüküyor. Nerde eski Gülse, nerde "Jet Sosyete"  


Bu içerik Kuzey Kalesi tarafından hazırlanmıştır.

21 Aralık 2018 Cuma

"Vampir" Filmleri Listesi (Korku Sineması)


The Lost Boys (Kayıp Gençler) (1987) 


Vampyres (Vampirler) (1974) 




Liste güncellemesi devam ediyor...

Bu içerik Kuzey Kalesi tarafından hazırlanmıştır.

28 Ocak 2018 Pazar

Stepin Fetchit: İlk siyahi sinema yıldızı?

Bend of the River'dan bir sahne
Esas ismi Lincoln Theodore Monroe Andrew Perry. 1902 doğumlu. Milyoner olacak kadar üne kavuşmuş bir siyahi oyuncu. Tartışmalı bir figür. Başarısını “Coon” denilen tembel ve ahmak zenci tiplemesine borçlu. Özellikle 1930’larda revaçta. Eli kalem tutan bir adam, gazete yazıları, tiyatro oyunları yazıyor daha gençken. Özellikle Will Rogers filmleriyle ünleniyor. “Coon” tiplemesi aslında pasif bir beyaz karşıtı duruş diyenler de var. Beyaz efendilerin emirlerini anlamıyor, yanlış yapıyor ya da hiç yapmıyor, ne dediği anlaşılmıyor ama onlara bazen hakaret ediyor. Anlayacağınız "aptala yatarak direniyor". ”Tom” tiplemesinin bir karşıtı. Çünkü Harriet Beecher Stowe’un meşhur romanında olduğu gibi “Tom”, çalışkan, becerikli ve sadık zenciler için kullanılan bir kelime. Perry’nin gerçek hayatında ve film seçmelerinde de bu numarayı yaptığı ve aslında bunun ondan önce de kullanılan bir direniş yöntemi olduğu belirtiliyor.  

1940lardan sonra düşüş. Muhammed Ali’yle arkadaşlığı sonrası Müslümanlığa geçiş ve hayata dönüş.

Halen tartışmalı olsa da bazılarınca ilk siyahi Amerikalı süperstar. Ayrıca ilk milyoner Afro-Amerikalı aktör.

İlginç bir direniş. Daha fazla okumak lazım. 2005 yılında 2 biyografisi çıkmış. Listeme attım. 

NOT: Konu açılmışken söyleyeceğim.Türkiye'de bazıları "zenci" deyince düzeltiyor ve "siyahi" diyelim diyerek bu konuda ne kadar duyarlı olduklarını ispatlamaya çalışırken kendilerini komik duruma düşürüyorlar. Türkiye'de "zenci" kelimesinin aşağılayıcı bir anlamı yok ki! Bunlar "nigger"ı zenci diye çevirdiği için, o kelimeye ait aşağılayıcı anlam içeren geçmişi de Türkçe çeviri  kelimesine yüklemek gibi bir ahmaklık sergiliyor. Kaç kere denk geldim ulusal televizyonlarda dahi bu duruma. Öyle şey olmaz, saçmalamayın. Fotoğraf çektirirken "peynir" demek gibi bir  şey bu :) Çeviri sadece anlamın yerini tutar, çevrilen kelimenin fonetiğini/etimolojisini/evrimini temsil etmez. Tam tersine zenci kelimesinin bazı konularda üstünlük içeren çağrışımları var Türkçe'de :)   




Bu içerik Kuzey Kalesi tarafından hazırlanmıştır. .

21 Ağustos 2017 Pazartesi

"Welcome to Sweden" TV Dizisi (2014-2015)


New York’lu bir muhasebeci olan Bruce (Greg Poehler) İsveçli Emma’ya (Josephine Bornebusch) aşık olur ve onunla İsveç’e yerleşir. Dizi Bruce’un İsveç kültürüne alışma ve yeni bir yaşam kurma sürecine mizahi pencereden bakıyor. Kültür farkı sosuyla sunulmuş romantik komedi.

Benim için bonus olarak bilhassa 90’larda beğendiğim kadınlardan biri olan Lena Olin’in Emma’nın annesi rolünü oynaması sayılabilir. Dizinin en önemli eksikliği ise Emma’nın ağabeyi ya da Hasan gibi yan karakterlere biblo muamelesi yapılarak daha zengin bir atmosfer yaratılamaması. Böylece ciddi bir potansiyelin hakkı verilememiş. İyi fikir, vasat altı uygulama. 

Yine de dilini bilmediği bir ülkede yaşamak zorunda kalan insanların kendinden bir şeyler bulabileceği, hoşça ve boşça vakit geçirten sevimli bir komedi dizisi. Her bölüm 20 dakika civarı sürüyor. 

Beklentisiz ve ağır düşüncelere dalmadan izlenebilir. Ama arşive alıp da tekrar seyreder miyim? Hayır. Bu arada iki sezon sonra yayından kaldırıldı. 

Aynı konuda dramla kara mizahı karıştıran çok daha başarılı ve sağlam bir dizi için Lilyhammer’i tavsiye ederim. Üstelik başrolde efsane E Street Band’den Steve Van Zandt üstad döktürüyor. 






Lena Olin































Irak'lı Amerikan düşmanı Hasan





Amy Poehler (Greg'in gerçek hayattaki kızkardeşi)



Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...