Çizgifilm etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Çizgifilm etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

24 Temmuz 2018 Salı

Ninja Kaplumbağalar Çizgifilm Serisi (2018)


“Rise of the Teenage Mutant Ninja Turtles”
Kaynak olan çizgiromanlarını okuma fırsatım olmadı ama hem 1987 yapımı ilk animasyon serisini hem de oyununu severim. Hatta TR'de tek tük olan arcade salonlarında oynamışlığım bile vardır. Yeni bir çizgifilm versiyonuna rastlayınca bir bakayım dedim. Şimdiye kadar 3 kez yenilenen Ninja Kaplumbağalar çizgifilm serisinin dördüncü versiyonu oluyor. İsmi “Rise of the Teenage Mutant Ninja Turtles”. 22 küsur dakikalık bölümler. İlk bölümü seyrettim. Beğenmedim.

İntro müziği fena değil ama 87 yapımı olanın müziği çok daha hareketliydi ve insanda kendi kendine mırıldanma isteği uyandırıyordu. Bu çok önemlidir. Yenisi ise kesinlikle böyle bir özelliğe sahip değil. Yine intronun grafik kısmı da yetersiz, çok sıradan ve renk geçişlerinden ibaret uyduruk bir aksiyon bulamacı.

April'ı siyahi bir karakterle değiştirmişler. Moda ya bu aralar, bir tane zenci yerleştirince demokrasi aşığı falan diyorlar insana. Aksi halde subliminal mesajlar veren ırkçı oluyorsun. Shredder yok, Baron Draxum diye mutant olduğunu düşündüğüm bir başkötü var. Hiçbir orjinal tarafını görmedim. 

Kaplumbağaların tasarımı iyi değil. Robotumsu aksesuarlar falan yeni neslin aklını çelmek için eklendi herhalde ama yakıştıramadım. Üçüncü seride mangaya yaklaştırmaya çalışmışlardı. Bu eğilimin devam ettiğini düşündürdü. Yeni neslin hoşuna gitme çabaları işin özgünlüğünden alıp götürmüş. En sinirime dokunan ise büyük usta Splinter’ı “Requiem for a Dream"deki çocuğun telemanyak annesi Sara Goldfarb gibi televizyon karşısında tıkınmaktan başka bir şey yapmayan  şişko ve salak bir bunak olarak göstermeleri oldu! Kaplumbağaların basit silahları da değiştirilerek, daha teknolojik hale getirilmiş.  

1987 yapımı çizgifilm serisinin birkaç bölümünü hala ara sıra seyreden biri olarak bu yeni seriden uzak duracağım kesin. Kötü bir "canlandırma" denemesi. Pas geçiyorum :)  

Ne yaptılar sana Splinter usta!!!














Bu içerik Kuzey Kalesi tarafından hazırlanmıştır.

24 Nisan 2018 Salı

Les Triplettes de Belleville (Belleville'de Randevu): Sylvain Chomet (Animasyon)

Bir Sylvain Chomet filmi. Çizgiroman yazarlığı ve ressamlığıyla başlayıp animasyona geçen bir sanatçı. Belli temaları ve öğeleri filmlerinde sık kullanıyor. Mesela burada kendini torununu bisiklet yarışçısı olarak yetiştirmeye adamış bir nine karakteri var. Attila Marcel filminde ise bu sefer yeğenlerini iyi bir piyanist olarak yetiştirme konusunda aşırıya kaçan iki hala vardı. Bir de dikkatimi çeken Amerikalıları şişman ve yüzeysel bir halk olarak gösteriyor genelde.

2003 yapımı Les Triplettes de Belleville pek çok insan tarafından sanatsal boyutu zengin, özgün bir animasyon olarak değerlendiriliyor fakat hemen söyleyeyim, ben sevmedim :) Küreselleşme eleştirisi vardı, tüketim toplumu resmediliyordu, sembolizm başarılıydı ya da Fransız gelenekleri yüceltiliyordu gibi anlamlar yüklemenin bu film için zorlama olduğunu ve bunlar hedeflenmişse dahi ustaca işlenemediklerini düşünüyorum. Hangi filmi yakından incelesen yığınla "sembolizm şüphelisi" çıkar neticede :) Evet, görsellik yer yer etkileyici. Sürrealizme yakın duran, biçimlerle oynayarak başka şeyleri çağrıştıran bir grafik tarzı var, Odise benzeri destanlarda sık rastlanan ve Joseph Campbell'ın "Hero's Journey" olarak tarif ettiği klasik hikaye akışına sahip ama konu ve karakterler güçlü değil. Vitrindeki ana hikaye ilgi çekici olmaktan uzak. Sembolizm, içine girip yeni keşifler yapmaya çağıran bir cazibe sergilemiyor. Belki bisiklet tutkusu sizi bu filme çekebilir bana olduğu gibi ama sonuç yine hayal kırıklığı olur. Bir bisikletçinin kaçırılması dışında bir şey yok bisiklet kültürüyle ilgili. Orjinal müzikleri desen, ı-ıh, onları da tutmadım, OST’si çıksa almam. Disney filmlerine karşıt orjinal bir protest animasyon sayılabilir mi? Evet sayılabilir, ama McDonalds’a karşı tadsız tuzsuz bir rejim yemeği gibi kalıyor. Sıradışı bir animasyon olduğu kesin, görselleri görkemli ama sonrasında bakıyorum, ne eğlendim, ne öğrendim, ne düşündüm ne de duygulandım. Süresi 10-15 dakika olsaydı, yeter de artardı dedirtti. Zaten Sylvain Chomet'nin ilk uzun metrajıymış.



Sembolizm kısmı torununu çağın illetlerinden korumaya çalışan bir büyükannenin destansı hikayesi şeklinde  özetlenebilir belki. Bisikletçi torunun kaçırılması dik bir yokuşu çıkarken nefesinin kesilmesi ve durması sonucu gerçekleşiyor. Aslında büyükannesi de orada olacak ama arabasının tekerleğinde sorun yaşanınca geri kalıyor. Belki teknolojik olarak geri kalmışlığın sonucu olarak çocuklarının geleceğini koruyamama düşüncesi vurgulanmış olabilir. Les Triplette de Belleville denilen kabareci kadın üçlüsü torununu kurtarmaya çalıştığı süreç boyunca yabancı bir ülkede büyükanneye destek olan en güçlü öğe. Bu üçlü Fransız kültürünü temsil ediyor olabilir. Kurbağa yemeleri gibi "Fransız" kültürüyle özdeşleşmiş farklılıkları ve Fransız bayrağındaki 3 rengin 3 müşahhas halini temsil etme ihtimalleri bana bunu düşündürttü. Zaten yine Sylvain Chomet'nin "La Vieille Dame et Les Pigeons" kısa animasyonunda da Fransızlar'dan "tuhaf şeyler yiyen insanlar" olarak bahsediliyordu. Dediğim gibi kafaya koyup ararsan her yerden sembolizm çıkartmak mümkün. Ama benim için önemli olan ön plandaki hikayenin ilgi çekiciliği ve maalesef bu çizgifilmde zayıf kalmış. 

Unutmadan, TR'de Louvre Müzesiyle ilgili "Buzul Çağı" albümü geçenlerde yayınlanan çizgiromancı Nicolas de Crecy, "Leon la Came" ÇR serisinde beraber çalıştıkları arkadaşı Chomet'yi, "Le Bibendum Celeste" isimli kendi ÇRınında yarattığı evreni izinsiz olarak bu animasyonda kullanmakla suçladı. Görsellere baktım, epey benziyor. Özellikle uzun uzun gökdelenler ilk bakışta göze çarpan bir ortak nokta. Ama hikayeler ne kadar benzeşiyor, okumadığım için bir şey söyleyemem. 



Bu içerik Kuzey Kalesi tarafından hazırlanmıştır.

28 Şubat 2018 Çarşamba

Wall-E (Pixar Bilimkurgu Çizgifilmi) (2008)

Arasıra çizgifilm seyretmeyi severim. Wall-E filmini de çevremden methediyorlardı, bir bakayım dedim. Bilimkurgu olması da cabası. Özellikle ilk 20 dakikayı beğendiğimi söyleyebilirim. Sevimli bir “I am Legend” havası hakim. Robotun yalnızlığı iyi verilmiş. Sonrasında ise standart Pixar kalıbı hakim oluyor. Her yeri kirletilmiş, çöp yığınlarının dağlaştığı, bir bitkinin bile yaşam şansı olmayan cehenneme dönmüş dünya gezegenini resmetmesi açısından çevreci bir çizgifilm diyebiliriz. Yalnızlık hissedebilen, aşık olabilen (Eve) bir çöpçü robotun (Wall-E) maceralarının anlatıldığı renkli bir çizgiaksiyon

Başarılı animasyoncu Andrew Stanton (Finding Nemo, Toy Story, Life of a Bug) imzasıyla Oskarlı bir Pixar filmi. Açılışta robot ilerlerken etrafındaki reklam panoları ve yerdeki gazeteler gibi objelerle hikayenin verilmesi başarılı ve pürüzsüz bir giriş tekniğiydi. Teknik kalitesi yüksek, meraklısına eğlenceli vakit geçirtebilecek bir çizgifilm.  

IMDB İncileri
  • The average number of storyboards used on a Pixar film is 75,000. For VOL·i (2008), it was 125,000.
  • The name "WALL-E" is a tip of the hat to Walter Elias Disney (Walt Disney).



Andrew Stanton, Lindsey Collins, and Jim Morris at an event for WALL·E

Sigourney Weaver and Andrew Stanton in WALL·E






























Bu içerik Kuzey Kalesi tarafından hazırlanmıştır. .
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...