7 Ekim 2017 Cumartesi

Maymunların Tükenişi: Orangutanlar (2/3) (2006)


Apes in Danger (2/3) – Orangutans
Bu bölümde orangutanlar ele alınmış. Açılış kısmı çok dramatik. Evi yani ağaçları kesilmiş bir orangutan ne yapacağını şaşırmış halde çıplak kalmış bir ağaca tırmanırken kurtarma ekibinin gelişini izliyorsunuz.

Biliyorsunuz orangutanların anavatanı  Endonezya. Burada kereste ve palmiye yağı endüstrilerinin ormanları acımasızca katledişi anlatılıyor. Bir hostesken yaşamını orangutanlara adayan Danimarkalı Lone Droscher Nielsen’in kurduğu Orangutan Rehabilitasyon merkezindeki çabaları yine dokunaklı bir kurguyla verilmiş.  Hayran olmamak elde değil. Nielsen bu işlere Galdikas'ın yanında gönüllü çalışarak başlamıştı. Bu programın tarihi 2006 ama 2010 yılında sağlık sebepleriyle İngiltere'de goriller için çalışmaya devam ediyor. Finali yine etkileyici sahnelerle yapılmış. İlk bölümden daha başarılı bir kurgu vardı.

Üç bölüm arasında en başarılı bulduğum bu oldu. 


Son 10 yılda orangutan sayısındaki korkunç azalma (önce)

10 yıl sonra


NOTLAR
Lowland forests of southeast Asia
Son 10 yılda Endonezyada orangutanların yarısı kaybedilmiş. Bu da günümüzde yabani hayatta 60.000’den daha az kaldığı demek.

Sumatra adasındaki durumları umutsuz gibi. Borneo’da ise  çabalar var.
Yine deforestation
Eski ormanların sadece %10’u kalmış. Korkunç bir rakam.
Asya’nın tek great ape’i.
Borneo Orangutan Survival Foundation

Lowland forest kalmamış gibi.
Danimarkalı bir conservationist kadın. Lone Droscher Nielsen  orangutanları kurtarmak için uğraşıyor. 1999’da başlıyor durumu görünce. Nyaru Menteng Shelter’ın başında. Kadın hostes ama kendini orangutanlara adamış. 2000’de açmış merkezi. 376 orangutana ev sahipliği yapıyor belgeselin çekildiği 2006 tarihinde.

Yeni gelen orangutanlar önce kontrolden geçiyor. Hair and nail samples’dan DNA extracted which tells her family background. Kan alınarak inf. Diseases açısından kontrol. Parmak izi ve overall health status. Serbest kalırsa takip edebilmek için. Ama önce iyice parmağı kirden temizlemen lazım.
Genelde 35-45 kg arasındalar. Birkaç hafta karantina.

Oil palm plantation. Fastest growing business in southeast Asia.
Palm fruit preslenerek elde edilen yağ dünyanın en ucuza mal edilen ve en çok satan bitkisel yağı haline gelmiş durumda. Ekonomiye çok ciddi girdi sağlıyor. Yağmur ormanlarını kesip palm plantations kuruyorlar.

Orangutanların habitatı yani yuvası da yok edilmiş oluyor. Tek bulabildikleri yiyecek newly planted palms. Çiftçiler onları haşere gibi görüyor ürünlerini yedikleri için .

Palm oil hepimizin günlük yaşamında kullandığı ürünlerde saklı aslında. Ekmek, margari, ready meals, ice cream, confectionary, tooth paste, paint, cosmetics. Marketteki her 10 üründen biri palm oil içeriyor. Bunları her satın aldığımızda aslında orangutanların evlerinin yıkılmasına destek vermiş oluyoruz. Ve daha birçok canlının.

Orphan orangutans
Normalde 7 yıl anneleri bakıyor. Barınakta Carers var. Bunlarla ilgileniyorlar surrogate mom gibi. Bir yandan bakıyorlar bir yandan da büyüdükçe dışarıdaki hayata uyum sağlamaları için alıştırmaya çalışıyorlar. Ağaçta yuva yapmayı bile öğretiyorlar.

Mark Harrison – orangutan araştırmacısı
Meyve seviyorlar en çok, bulamazlarsa ağaç kabuğu gibi şeyleri de yiyebiliyorlar.  
1995’de devlet mega rice project diye swamp forest’a giriyor. Ama sonra o toprakta pirinç yetişmeyeceği anlaşılınca proje bırakılıyor. Toprağı kurutmak için açılan kanallar ağaçların kuruyan toğrağa tutunamayıp devrilmesine kadar gidiyor.  Geride bir orman enkazı kalıyor.

1997’de massive fires swept Borneo. Bu yıl sadece mega rice area’nın olduğu yerden tüm dünyanın yıllık karbon salımının %30’u kadar salınıyor. Pek çok orangutan kurtarılıyor bu dönemde.

Willi Smits. Borneo Orangutan Survival Foundation kurucusu. Yangınlar sırasında helikopterle nehirlerin olduğu koridorlardan uçarak bölgeye gidebilmiş. Yoğun ve sürekli bir duman bulutu. Ağaçların tepesine sığınmış orangutanların canlı canlı yandığına şahit olmuş. “Onbinlerce orangutan öldü o dönem” diyor. 

Bizde de önce proje derler. Olmaz yangın çıkarırlar. Aynı mendeburluk.Sonra da plantation company lerin işin içinde olduğu anlaşılıyor yangınların çıkartılmasında.
Kalan orangutanları 1/3’ü bu yangınlarda ölüyor.

Bir sorun da plantation için arazi tahsis ediyorlar ama çoğuna plantation da yapılmıyormuş. Esas amaç ağaçları timber olarak değerlendirmek. Kesip bırakıyorlar. Sonra yeni tahsisler başlıyor. E o zaman eskisini niye hala kullanmıyorsunuz diye soruyor çevreciler.

Yine canavarlaşmış bir devlet sistemi. Koruma, kural falan yok. Namuslu, tokgözlü ve cesur adamların sayısı o kadar az ki…Sırtı sağlam olan istediği yeri alıyor. 

Palm oil işinin kodamanları aynı zamanda logging işini de kontrol ediyor. Plantation için izin alıp önce timber’dan hızlı bir geri dönüş sağlıyorlar. Bu tesisler için ormanları yaran yollar yapılıyor. İnsan ormana girdikçe vahşice öldürülen orangutanların sayısı artıyor.

Lone çaresiz bu şirketlerle çalışmak zorunda. Eğer orangutan bulurlarsa onu arıyorlar. O da gidip alıyor.

Bebekler orangutanlar annelerinden ayrılmıyorlar asla. Annesi ölmeden ayıramıyorsun o kadar sıkı sıkı tutunuyorlar birbirlerine. İnsanlar palalarla saldırıyor orangutanlara.

Orangs
Female’ler daha çok avlanıyor. Bazen yavruları pet olarak tutup sonra satıyorlar. Orangutan bebeklerinin bir piyasası var. 30.000 dolar kadar veriliyor. Black market.
Endonezyadan her yıl 1000 kadar orangutan bebek kaçırılıyormuş. Daha fazlası bu süreçte telef oluyor.

Merkez tıka basa dolu. Aslında 100 orangutan kapasitesi var ama 300’ün üzerindeler.
Salıverme işlemi 3 remote river island’da yapılıyor. İstasyon gibi. Birkaç sene yabani yaşama hazırlık sınıfı. Coconut’ları ağaca vurarak açıyorlar. Yemek de götürülüyor adaya. Anneler ve bebekleri.

2 dry season ve 1 fruting season orada tutmak ve alıştırmak istiyor. Dry season’da grass ve bark yemeyi öğrenmeleri lazım. Supplemental feeding (yemek taşıma). İki sezon arasındaki farkı anlamaları lazım.

Nihai salıverme işlemi için yer bulmak gitgide zorlaşıyor.
Suya düşmüş coconut’ı sopayla kendine çekiyorlar. Alet kullanımı 

Borneo’nun son yağmur ormanı 220.000km karelik kuzey güney yayılımlı bir alan.
Ama 2005 yılında largest palm oil plantation in the world’ün yapımı projelendirilmiş burada. Borneo'nun kalbi. Wales kadar büyük ve bu alanı kesiyor. Çin destekliymiş. 

Palm oil 200m ve altı yükseklikte ve moderate slope’da en iyi yetişiyor. Oysa bu alan 2000m civarı yükseklik ve çok dik slopes’a sahip. Yani bu kararın ticari bir mantığı yok.  Bu planın esas amacı kereste çıkarmak olabilir diyorlar.

Smoke screeens to rip out highly profitable timber
Highest rates of tropical forest loss. Borneo’da yağmur ormanlarının yarısı gitmiş durumda. Sumatra’da %30’u kalmış.  

Aslında palm oil için kullanılabilecek çok barren alan var. 

























Palmiye meyvesi


Palm plantation
















Yangın sonrası









Yasadışı avcıların (poachers) öldürdüğü bir orangutan













Willie Smits









Rehabilitasyon amaçlı kullanılan river island







largest palm oil plantation plan in the world







5 Ekim 2017 Perşembe

Maymunların Tükenişi: Şempanzeler (1/3) (2006)


Apes in Danger – E1 – Chimpanzees (2006)
BBC’den 3 bölümlük 2006 yapımı bir belgesel. Greater apes’in soylarının tükenmesi tehlikesi yarım saate yakın bölümlerle ve en özet haliyle anlatılmış. Bu arada ilgili alanda çalışma yapan araştırmacılar ve yerli halkın tanıklıkları ve fikirleri de yansıtılıyor.

İlk bölümde tüm dünyada bir efsane olan Jane Goodall’la röportajlar var. Büyük saygı duyduğum bir conservationist ve öncü primatolog. Üstelik her gördüğümde kendimi iyi hissettiren tonton ve fedakar insanlardan biri. Bir ara uzun uzun konuşmak lazım Jane Goodall hakkında. 

İkinci bölümde Orangutanlar ele alınıyor ve Borneo'ya gidiyoruz. Bir başka fedakar kadın Danimarkalı Lone Droscher Nielsen ve orangutanların gittikçe kötüye giden durumu gözler önüne seriliyor. Üçüncü bölümdeyse konu goriller. Tabii konu goriller olunca trajik bir şekilde yaşamı sonlanan bir başka efsane Dian Fossey de unutulmamış.

E2   E3

Jane Goodall
NOTLAR
Jane Goodall’dan sonra şempanzeler sanılanın aksine korunamamış ve 40 yılda yarı yarıya sayıları azalmış. Gombe National Park gibi özel bir yerde dahi korumada başarılı olunamıyor! Afrika’nın geri kalanında ise durum daha kötü. Böyle devam ederse 20 yıl içinde şempanze kalmayacak!
Lake Tanganyika kıyısındaki Gombe Stream National Park.

Mike Wilson
World’s longest animal research project in the park on Chimps
Goodall 1960’da geliyor. David Greybeard ile hikayesi ne güzeldir.
Chimplerin alet kullandığı ve savaş açtığı ilk kez rapor ediliyor.
Sonra deforestation başlıyor.

Mesela 2000 yılında Gabon’un ağaçlarının yarısı kerestelik olarak ayrılmış. Kamerun’da %76’sı ya yok edilmiş, ya kesilmeyi bekliyor. Bir yandan da nüfus patlaması var. İnsanlar kendi ihtiyaçları için de kesiyor ağaçları.

Bonobo (pygmy chimp) is only found in Kongo bu olaylardan özellikle etkileniyor. Bonobos ve chimps in sayılarının %90 azaldığı tahmin ediliyor.

Arazi azalınca maymun kabileleri arasında bildiğin savaş çıkıyor. Yiyecek bulmak için bir kabile diğerinin topraklarına girip saldırabiliyor.

Muz ağaçlarının sadece meyvesini yemiyorlar, ağacı da yiyorlarmış. Tavuk hatta bebekleri çalabiliyorlar. Yiyecek bulamadıkça insanlara yaklaşıyorlar.

İnsanlar çoğaldıkça avlanma artıyor ve hayvanların soyu tükenme tehlikesiyle karşı karşıya.
Logging and bushmeat trade go hand in hand.
Logging road

Bir chimp carcass’ı 25 dolar ediyor. Çoğu Afrikalının 1 aylık kazancı.
Tanzanyalılar ape meat yemiyor. Tabu. Gombe chimps should be safe. Ama Tanganyika gölü ülkelerin sınırında. Etrafındaki ülkeler iç savaşata. Göçmenler geliyor. Burundi, Dem Rep of Congo. Ciddi göçmen akımı.  
Jane Goodall: “Göçmenler gelene kadar poaching yoktu burada”

Tuzaklar kuruluyor (snares)
Komşu Uganda da durum kötü.
Turistler sayesinde biraz para kazanılıyor.

Genetik yapılarımız %99’dan fazla aynı olduğu için birbirimize hastalık bulaştırabilliyoruz. HIV’ın ape formuna doğal bağışıklıkları var ama common cold ölmelerine sebep olabiliyor.
Ebola riski insanlar arasında. Intected chimp carcasses ile bulaşabiliyor.
Kongo’daki outbreak’lerde birkaç yüz insan ölmüş. Ama chimp mortality binlerce olabilir.
Artık daha küçük gruplar halinde yaşamaya çalışıyor chimps. Inbreeding riski.
Gombe 25 yıldır turistlere açık

Wilson: “Bu chimps göremediğimiz binlerin elçisi gibi. Ayrıca ekonomik açıdan da turistlere ihtiyacımız var.”

Önemli sorunlardan biri de parkın etrafında yaşayanların durumunun kötü olmaması yoksa park gözlerine batıyor ve bir resentment oluşuyor. Doğru.

İnsanları kurtarmadan chimps için yaygın ve köklü bir çözüm üretemiyorsun
Aslında Gombe’de lokal people ın çoğu chimps e sempati duyuyor.
Fakat sonuçta esas olan chimps e ihtiyaçları kadar yaşam alanı sağlayabilmek.

Bir projeleri var . Greater Goal. Fragmanted chimp kolonilerini bir araya getirecek ve daha fazla alan sağlayacak bir proje. Ama bunun için chimps e toprak ayırmaları için local farmers’a ödeme yapılması gerekiyor.

Restoring forests around Gombee costs much.
2 milyon pound lazımmış. Devletin parası yok ama Londra’daki iki ev parası dedi, doğru.

Sonunda Goodall’un söyledikleri üzücüydü:

“Gombe’de ben yaşarken bir felaket olup da chimp kalmasaydı çok üzülürdüm. I would feel that I had betrayed them…” Bazen insan farklı türden canlılarla böylesine derin bir bağ kurabiliyor işte.








David Greybeard



Deforestation



Şempanze habitatlarının hızla azalması ve irtibatlarının kopması



Jane Goodall'un gençliği







Muz ağacı








Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...