2 Kasım 2017 Perşembe

Philip K. Dick's Electric Dreams (Dizi) "Impossible Planet" (S1E2) Bölüm İncelemesi


Impossible Planet (Dizi)
Sağır ve yaşlı bir kadın olan Irma (Geraldine Chaplin – Dr Jivago) robot asistanı ile beraber bir astral tur acentesine gider. Dedelerinin memleketi olan Dünya gezegenine gitmek istediğini söyler. Oysa artık böyle bir gezegen mevcut değildir. Kaptan Andrews (Benedict Wong - IT crowd, Prometheus) ve Norton (Jack Reynor - Glassland) önce reddeder fakat yüksek bir para teklif edince kabul ederler. Kadını Dünya diye benzer bir başka bir gezegene götüreceklerdir. Yolculuk sırasında robot, kadını kandırdıklarını anlarken Norton ile Irma arasında bir yakınlaşma başlar ve genç adam hayatını sorgular. Gezegene indiklerinde kadın mutlaka bir tur atmak istediğini söyler. Norton ile beraber uzay giysileriyle elele tura çıkarlar ama geri dönmezler.

Impossible Planet (Öykü)
Robant tipi uzun boylu bir robot ile sağır yaşlı kadın (Irma Vincent Gordon) astral tur acentesine gider. Dünya gezegenine gitmek istediğini söyler. Dünya gezegeni gerçekliği tartışılır bugünün Atlantisi gibi bir efsanedir. Önce reddedilir fakat yüksek bir para teklif edince kabul ederler. Kadını Dünya diye benzer başka bir gezegene götüreceklerdir. Vardıklarında gezegenin yüzeyinin niye bu kadar cansız hale geldiğini sorunca ticari faaliyetlerin felaketlere sebep olduğunu söylerler. Norton, robotla kadını gezegen yüzeyinde kısa bir tura çıkardığında robot kadını kucaklayıp denizin içine yürür ve ortadan kaybolurlar. Norton dönüp olanları Kaptan Andrews’a anlatır. Andrews tek başına gemiye yürürken yerde metal bir cisim bulur. Gemide bu cisme baktığında üzerinde E Pluribus Unum yazdığını görür, bir anlam veremez. Önemsemez bir ifadeyle cismi çöpe fırlatır.


İZLENİMLER
İkinci bölümde de öyküden epey farklı bir uyarlama izledik. İlkinde olduğu gibi bu alternatif yorumun hoşuma giden şiirsel bir tarafı olmasına karşın özellikle yarısından sonra hikaye, inandırıcılığını demeyelim ama zeminini koruyamıyor. Irma ve Norton yakınlaşması bir "kozmik buluşma" olarak daha iyi verilebilirdi. Niçin sorusu izleyiciye bırakıldığında ortalama mantıkla açıklanması zor bir yakınlaşma bu. Philip K. Dick’in öyküsünün finali ise daha somut.

Irma artık varolmayan bir geçmişin peşindeyken Norton aslında mutlu olmayacağı yani varolamayacağı  bir geleceğin peşinde. Bu iki yanılgı şimdiki zamanda buluştuğunda iki yabancı arasında bir çekim oluştu gibi düşündürdü bana. Dizinin ismiyle de müsemma olmasından hareketle (Electric Dreams) bir çeşit "elektrik" alma diyebiliriz moda deyimle :)
                                  
Oyuncular iyiydi. Bilhassa Geraldine Chaplin’i (Charlie Chaplin’in kızı) beğendim. Game of Thrones’daki Khaleesi’nin yaşlılığına nasıl da benziyordu. Benedict Wong’u Prometheus’ta fark etmemiştim. Ben bu adamı bir yerlerden tanıyorum hissi yaşamak güzeldi, sonradan çözdüm ki IT Crowd’daki efsane rolünden hatırlamışım (Matriks parodisinde Morpheus).


Dizinin sonuna kadar insanlar kadıncağızdan para koparmanın peşindeyken robotun “insanlık” gösteren tek canlı olması altı çizilmesi gereken bir kontrast oluşturdu. Zaten bu gezegenin daha az “insan” ve daha fazla makineyle çok daha yaşanabilir olacağını düşündüğüm için makineleşmenin olumlu yanlarının her türlü olumsuzluğundan kat kat fazla olduğunu bir kez daha şiirsel bir anlatıda hissetmiş oldum.

Cloud Atlas filmini seyrettiniz mi? Ya da David Mitchell’ın aynı adlı kitabını okudunuz mu? Bana göre dizideki hikayeyi en iyi açıklayan Isaac Sachs’in sözleriydi:

“Belief, like fear or love, is a force to be understood as we understand the theory of relativity, and principles of uncertainty. Phenomena that determine the course of our lives. Yesterday, my life was headed in one direction. Today, it is headed in another. Yesterday, I believe I would never have done what I did today. These forces that often remake time and space, they can shape and alter who we imagine ourselves to be, begin long before we are born, and continue after we perish. Our lives and our choices, like quantum trajectories, are understood moment to moment, at each point of intersection, each encounter, suggest a new potential direction.”


DİZİ ve ÖYKÜ FARKLARI
Gördüğünüz gibi öykünün (1953) sonu Maymunlar Gezegeni (Planet of the Apes) (1968) filminin sonuyla benzer. Hani George taylor'ın (Charlton Heston) filmin sonunda Hürriyet heykelinin kalıntılarını bulduğunda aslında başından beri dünya gezegeninde olduğunu anlamasına benzer bir finali var. Burada heykelin yerini Amerikan madeni parası almış. Dizide ise final böyle değil; daha metafizik daha romantik daha gerçeküstü ve belirsiz bir final seyrediyoruz. Tarihlere baktığımızda Maymunlar Gezegeni finali bu öyküden esinlenmiş olabilir. Öyküde Norton, Kaptan Andrews’tan çok farklı değil. Dizide ise  Irma’ya karşı bir yakınlık duymaya başlayan ve eşinin lüks bölgede oturma isteğine karşı kendi yaşamını sorgulayan bir karakter olarak resmedilmiş. Final ise "kozmik buluşma" temasına bağlanmış. 

Khaleesi vs Irma

Benedict Wong, Morpheus rolünde. Unutulmaz bir IT Crowd bölümüydü. 

 Dizi Notları
 “Some places want to change and some places dont wanna change.”

“I love her…we just…dont always want the same thing…” (Aldatıcı bir ilişki...)

Primo central – lüks bir semt 
Eşi orayı istiyor durmadan

Selling pre-digested happiness (Ne güzel bir tabir...piyasada satılan mutluluk paketleri için)
RB29 – robotun modeli

Irma: “Here there will always be a mystery”

Irma: “I hear some people better than others” (Ben de böyle hissederim genelde. Belki de hepimiz.)

Norton: “Do u dream about me Barbara?”

Irma: “There’s an unknown here, cant u feel it?”

Kaptan:“U know the truth right?
RB29: “The Truth… None of us knows that Mr Andrews” (Klasik Philip Dick sorgulaması)

Senaryoyu David Farr yazmış

Irma: “Thats why when u opened the door in the office, I knew everything would be all right. I dreamt u Mr Norton. Deep in my heart. And I think maybe u dreamt me too."

(yukarıdaki cümleden de anlaşıldığı üzere hayaller sadece bizim kontrolümüzde olmayabiliyor. Evrenin bizimle iletişim kanalı haline de gelebiliyorlar bazen. İşte bu yüzden Irma, Norton'a "Ben seni hayal ettim, belki sen de beni" dedi ve yine bu yüzden Norton eşine "Beni hayal ediyor musun" diye sordu Tam bizim anladığımız anlamda şapşal bir hayalcilik değil burada bahsedilen. Evrenin, belki de genlerinin sana fısıldaması gibi bir iletişim kastediliyor. Ortalama insan anlayışının henüz ancak hissedebileceği olaylar...)

Öykü Notları
Öyküde birkaç tasvir dışında kayda değer bir diyalog yok. Hikaye çok hızlı ilerliyor ama bir bütünlük var. Toplamı 10 sayfa kadar zaten. Dick’in romanlarından önceki kısa hikaye döneminin ürünleri. Bu dönemde fikirlerini skeç tarzı minik hikayelere dönüştürerek hem yazma egzersizi yapmış hem de fikirlerini not etmiş gibi.

































1 Kasım 2017 Çarşamba

Maltese Falcon (Malta Şahini) (1941)


San Francisco’daki Archer ve Spade dedektiflik bürosuna gelen Brigid O'Shaughnessy (Mary Astor) kızkardeşinden haber alamadığını, sevgilisinin (Floyd Thursby) kötü bir şey yapmış olmasından şüphelendiği için takip edilmesini ister. Sam Spade’in (Humphrey Bogart) ortağı Miles Archer (Jerome Cowan) adamı takip ederken öldürülür. Dahası takip ettiği adam da ölü bulunur. Polis, Sam’in ortağının eşiyle Iva Archer (Gladys George) ilişkisi olduğunu öğrenir ve onu da şüpheliler arasına alır. Sam kendini kurtarmak için olayı araştırırken Fat Man denilen bir İngiliz ile iki adamının Malta şahini adı verilen bir heykelin peşinde olduğunu ve bürolarına başvuran kadının aslında farklı bir entrika çevirdiğini anlar.

Dashiell Hammet’ın romanından John Huston yönetiminde uyarlanan bir klasik. Enfes bir film noir örneği. Bogart’ın başrolde oynayarak 42 yaşında büyük çıkış yaptığı film. Akıcı, ilginç karakterler barındıran, diyaloglarıyla da akılda kalan bir film. Bogart’ın canlandırdığı özel dedektif Sam Spade, mantığı ve bencilliğiyle öne çıkan, hazırcevap, becerikli ve fırsatçı bir karakter. Erken dönem Al Pacino – Bruce Willis karışımı bir kişilik. Tam Bogart’lık bir rol ve resmen döktürmüş. Kasper Gutman rolündeki Sydney Greenstreet ile Joel Cairo rolündeki Peter Lorre (sonra Casablanca’da da beraber oynadılar) hem canlandırdıkları karakterler hem de oyunculuklarıyla öne çıkan diğer isimler. Özellikle Peter Lorre’un filmde olmasının uğurlu olduğuna inanırmış Huston ve Bogart. Mary Astor ise “hayatı yalan” diyebileceğimiz kadını oynarken inandırıcı ve başarılı bir performans sergiliyor. Sekreter Effie rolünde Lee Patrick ve Wilmer rolündeki Elisha Cook Jr (Big Sleep’te de Agnes’ın son sevgilisi Harry rolündeydi) dahi karton birer yan karakter olmanın ötesine geçiyor zaman zaman. 


Kitabın üçüncü film uyarlamasını kotaran Huston’ın ilk yönetmenliği. Dahası senaryoyu kendi yazıyor, storyboard’ları yine kendi yapıyor. Başrol teklifi ilk önce George Raft’e gider ama hem daha önceki iki uyarlamanın başarısızlığı hem de John Huston’ın ilk yönetmenliği olduğu için kabul etmez. Bunun üzerine rol Bogart’ın olur.

Konuşmalarda İstanbul da geçiyor. Rus generali Kemirov Malta Şahinini İstanbul’un kenar mahallelerinde saklamış zamanında. Kitapta Cairo ile Wilmer arasında homoseksüel ilişki ima eden cümleler varmış, filmde bu kısımlar çıkarılmış. Filmin finali daha iyi olmuş. Kitapta final bir adım ileri götürülüp hikaye ertesi gün Sam Spade’in ofisinde bitiyor.

The Big Sleep’deki gibi bir karmaşa yok. Daha derli toplu ilerleyen, takibi kolay ve keyifli bir film. Kendini tek bir sorunun cevabıyla kısıtlayan, “sonunda ne olacak”, “katil kim” gibi büyük ölçüde meraka yaslanmış senaryoların aksine, karakterlerini ön plana çıkararak daha güçlü ve çok yönlü bir profil sergiliyor. Yani film olaylardan ziyade karakterlerle akıyor. Filmin tekrar seyredilmesini kolaylaştıran ve bir klasik haline gelmesini sağlayan güçlü bir özellik bu. Filmden sonra Sam Spade ile Kasper Gutman’ın karşı karşıya geleceği başka maceraları seyretmek istiyor insan.

Filmin sonunda tüm kovalamacaların ve ölümlerin beş para etmez sahte bir heykel için yapıldığının anlaşılması ve Bogart’ın heykeli işaret ederek söylediği: “…the stuff that dreams are made of.” lafı
Filme buruk bir gülümsemeyle veda ettiriyor.


DİYALOGLARDAN

Spade to Effie on the phone: “lets do something right for a change”

Kasper Gutman: “Here s to plain speaking and clear understanding” (Mehmet Okuyan’ın konuşmaya başlangıç cümlesini anımsattı)

Spade: “Everybody has something to conceal…”  (Everybody lies – Dr House’u anımsattı hemen)

Spade: “The cheaper the crook, the gaudier the patter”

Sam Spade: “I dont care who loves who! I wont play the sap for u!” (Kadınların oyuncağı olma)

Sam Spade: “You don't have to trust me as long as you can persuade me to trust you.” (Güzel mantık)

Kasper Gutman: By Gad, sir, you are a character. There's never any telling what you'll say or do next, except that it's bound to be something astonishing.

Spade: We didn't exactly believe your story, Miss Wonderly. We believed your 200 dollars. I mean, you paid us more than if you had been telling us the truth, and enough more to make it all right. (Gerçekçilik)

Kasper Gutman: By gad, sir, you are a character. (Asıl Kasper çok özgün bir karakter)

Kasper Gutman: “We all know the holy wars to them were largely a matter of loot.” (Savaş bahane, yağmalar şahane)


IMDB Trivia
Filmde kullanılan şahin heykellerinden üçü hala duruyor ve tanesine 1 milyon dolardan fazla paha biçiliyor. Yani filmin çekim masraflarından daha fazlası. Film çok başarılı olunca yönetmen John Huston devam filmi olarak “Three Strangers”ı yazar. Fakat Dashiel Hammett sadece romanın haklarını satığını, karakterlerin kendisine ait olduğunu söyler. 1946’da film karakterler değiştirilerek çekilir ve Peter Lorre ile Sidney Greenstreet yine kadrodadır. Tiyatrocu Sydney Greenstreet’in ilk filmi. Bu filmden sonra Peter Lorre ile 9 film daha çeker. Bütçe 300.000$, aşarsan kendine başka iş ara demişler Huston’a. Sonuçta 250.000 dolara verilen süreden 2 gün önce bitirmiş. Mary Astor’un biyografisi: A Life in a Film.

In all the scenes involving Brigid O'Shaughnessy (Mary Astor), there's a suggestion that she had spent time in prison. In one scene she wears striped pajamas, the furniture in the room is striped and the slivers of light coming through the Venetian blinds suggest jail cell bars. When she steps into the elevator at the end of the film, the lighting also suggests bars.

Humphrey Bogart had to supply his own wardrobe. This was common practice at Warner Brothers as a way for the studio to save some money.

Much of the movie is filmed over Humphrey Bogart's shoulder so that the audience can be in on his point of view.


(at around 1h 35 mins) "The stuff that dreams are made of" (a line suggested by Humphrey Bogart) was voted as the #14 movie quote by the American Film Institute. The line is paraphrased from William Shakespeare's "The Tempest": "We are such stuff as dreams are made on, / And our little life is rounded with a sleep."

A few of the principal actors became close friends during the shooting. Humphrey Bogart, Peter Lorre, Ward Bond, and Mary Astor would often join John Huston at the Lakeside Country Club for drinks, buffet supper, and good conversation, usually until midnight. Bogart always considered Lorre and Huston great pals, mostly because they met two principal criteria: they weren't boring and they could drink like fish.

Mary Astor's off-screen notoriety was instrumental in her casting. She had been in several scandals concerning affairs she had been involved in during her marriage. When she first came to Hollywood she had an affair with the much older John Barrymore, her husband had been killed in a plane crash, had been married multiple times--which was considered scandalous behavior in those times--and was an alcoholic. During a bitter custody hearing, a diary she had kept recounting her various sexual exploits was made public--her former secretary had stolen it and gave it to her soon-to-be-former husband Franklyn Thorpe, whose attorney, Joseph Anderson, leaked copies of cherry-picked passages to the press--and the salacious details were splashed across the front pages of most newspapers in the country for the duration of the trial.



Sekreter Effie rolünde Lee Patrick




Brigid O'Shaughnessy (Mary Astor) 


Iva Archer (Gladys George) 




Joel Cairo rolünde Peter Lorre




 Wilmer rolünde Elisha Cook Jr 







Kasper Gutman rolünde Sydney Greenstreet

Paltosunu  omuzlardan indirince herif kıpırdayamadı :) Çok güldüm bu sahnede
















Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...