22 Ağustos 2018 Çarşamba

“Better Call Saul” İnceleme S4E1 “Smoke”


Geçen yılın son bölümü “The Lantern”daki yangın sonrasında bu sezon Chuck’ın hastane görüntüleriyle açılır diye beklerken dizi burada bile ters köşe yaptı ve geleceğin (flashforward) Gene ismini kullanan kaçak Jimmy’sinin hastane sekanslarıyla merhaba demeyi seçti.  

İlk bölümün ismi “Smoke” oldu. Danışmada sosyal güvenlik numarası sorgulanırken yaşanan sahne ve tâkip eden taksi sekansları “suspense” denilen ve Türkçe’ye tam aktarılmamış, hatta bir film türüne ismini vermiş duyguya harika bir örnek oldu. Seni sürekli diken üstünde tutan bir geçmiş temasının sembolik anlatımı. 

Açılış şarkısının melodisi harika, sözler ise anlamlıydı. “We Three” grubundan “My Echo, My Shadow and Me”. Bayıldım. Dizinin Jimmy/Saul/Gene dönüşüm ekseninde ilerlediğini düşünürsek daha da mânâlı oluyor, Bölümün OST’sindeki bir başka parça olan Oscar Peterson’dan “The Shadow of your Smile”.

Günlük hayatta hepimizin karşılaştığı objelere yakın çekim yapılarak ruh hallerinin betimlenmesi Breaking Bad’den beri başvurdukları bir metod. Meselâ lâvaboya yakın plan ve döne döne akıp giden suları seyreden br Jimmy var bu bölümde. Kahve makinasının çalışması ile ilgili yakın plânlar. Bunlar hep “yaşam devam ediyor” hissi uyandırdı bende.  

Jimmy gibi Kartel de toparlanma sürecinde. Gus kontrolü tamamen ele geçirme yolunda. Nacho endişeli. Mike parasını sadece ekonomik açıdan değil, ahlâki açıdan da aklamak için harekete geçti. Ya da kafasında başka bir şeyler var. Enteresan adam.  

Özlem giderdiğimiz, geçtiğimiz sezonun toparlandığı durgun bir bölüm oldu. Diyalog azdı. Kilisedeki cenâze merâsimi beklediğimden kısa geçti.

Jimmy ve Kim'in evlerinde karanlığın ortasındaki tek ışık kaynağı olarak sık sık "tüm maviliğiyle" arz-ı endam eden "akvaryum sembolü" bir "status" belirteci led gibi sinyal vermeye devam ediyor. Sıkışmışlık. Mecburiyet. Mavi renk, Kim'in gözleri ve bilhassa zemindeki taşlarıyla Breaking Bad'deki "mavi meth"i çağrıştırıyor. Özellikle kullanıldığını düşünüyorum.  

Jimmy’nin yolculuğu bir süreç. Dönüştürücü “tek bir an” olmasını beklemiyorum. Önceki iki olayı çıkarsan, işte şimdi “dark side”a geçmeye karar verdi dediğin an o etkiyi yapmayabilir. Her şey bütün içinde anlam kazanıyor neticede. Dolayısıyla mümkün olduğu kadar gerçekçi verilen bu sürece şâhitlik etmeyi seviyorum.  

Abisinin ölümü ve avukatlıktan uzaklaştırılmasının ardından Jimmy’yi tutan en güçlü iki bağ kopmuş oldu. Şu anda Kim’den başka hayata tutunduğu nokta kalmadı. Sanırım işler orada kopacak sonuna doğru. Laf aramızda başından belliydi olayın Kim'de biteceği. 

Yaşamda insanlara tutunmak daha sıcak ve doyurucu gibi gözükür ve çoğunluğun tercihidir. Biyolojik bir kökeni de var. İş güç dediğin, o aile ortamının devamlılığı içindir. İkinci plandadır aslında. O olmazsa başkası olur. Oysa insanın hayatındaki öncelikli partneri işi ya da uğraşı olmalı, her şey sonra gelmeli gibi geliyor bana. Söylemesi kolay tabii, hepimiz kaptırıyoruz kendimizi, ama insanlar yaşamını emanet edemeyeceğin kadar değişken ve ölümlü.   

Final sözü Saul’dan geldi:


“Well Howard, I guess that’s your cross to bear”





































Bu içerik Kuzey Kalesi tarafından hazırlanmıştır.

8 Ağustos 2018 Çarşamba

Dragon (Wu Xia / Ejderha): Donnie Yen Filmi

Liu Jinxi (Donnie Yen) karısı Ayu (Wei Tang) ve iki çocuklarıyla beraber gözlerden uzak bir köyde sâkin ve mutlu bir yaşam sürerken iki hırsızın marketi soymak istemeleriyle Liu’nun aslında basit bir köylü olmadığı anlaşılır. Hırsızları kendini korumak için öldürünce olayı soruşturmak için kasabaya Xu Bai-Jiu isimli farklı metodlara sahip bir polis müfettişi (Takeshi Kaneshiro) gönderilir. Karanlık bir geçmiş tüm köyün üzerine çöker. 

Yönetmen Peter Chan. Çin işi ama sağlam film. Kavga dövüşten ibaret basit bir uzakdoğu seyirliği değil kesinlikle. Geçmişi bir türlü yakasını bırakmayan bir adamın mücadelesi. Karakterler iyi tahlil ediliyor, duygular es geçilmiyor. Dedektifin olayları kafasında geri sararak düşündüğü “çıkarım” sahneleri ustaca veriliyor ve Holmes’ün “Deduction” tekniğini ince gözlemlerle bambaşka bir ortamda hakkını vererek uyguluyor. Gerek koreografinin başarısı gerek akla ve duygulara hitap eden sahneleriyle son derece sürükleyici bir film. İçinde yok yok. Yalnız sonu daha iyi olabilirdi diye düşündürtmedi değil.

“A History of Violence” ile “Sherlock Holmes”ün aynı potada eritilmiş hâli diyebiliriz. "Shane" diye hârika bir kovboy filmi vardır meselâ. Orada da artık silahını kullanmak istemeyen bir adamın adım adım hiç istemediği bir yola savruluşu işlenir, aklıma onu da getirdi. İnsanın ailesi bazen koşa koşa kaçılması gereken bir dehşet yuvası olabiliyor. Buradaki aileyi içine doğdunuz ortam olarak alın siz. Aile olmaz da ülken olur, ülken olmaz da yakın çevren olur. Meslektaşların olur, arkadaşların olur, olur oğlu olur. Hatta bazı durumlarda kendi ait olduğun canlı ırkından bile sıtkın sıyrılıp, bunlar insansa ben insan değilim galiba diye düşünerek bağımsızlığını ilan etmek isteyebilirsin. Zihninde ben bunlarla yapamıyorum psikolojisi hâkimiyet kurabilir haklı olarak. Ubermensch? Fakat bunlar bedeli yüksek bilinç patlamalarıdır, insanı nereye savuracakları hiç belli olmaz, zaten fazla da dillendirilmez bu tip konular. Evrim çetrefilli ve sürprizli bir konu.

Neyse dağıtmayalım, ben çok sevdim ve tekrar seyredebileceğim bir film olarak klâsiklerim arasına aldım.

Better Call Saul’un başladığı şu günlerde müfettiş Bai-Jiu’nun bir sözünü alıntılayarak bitirelim:

“ Is the law really more important than humanity?”
















Bu içerik Kuzey Kalesi tarafından hazırlanmıştır.

5 Ağustos 2018 Pazar

Agnes Browne (film): Bir İrlanda Masalı (1999)

1960lar İrlanda'sı. Kocasının ölümünden sonra 7 çocukla ortada kalan Tom Jones hayranı Agnes Brown’ın (Anjelica Huston) ekonomik sıkıntıları komedi/dram karışımı bir dille ve romantik bir vurguyla ekrana yansıtılmış.

Brendan O’Carroll’ın romanından uyarlama. Sefaleti iyimser bir açıdan ele alması, buruk da olsa mutlu sonu, çocukların koşuşturması ve sık başvurulan komedi unsuruyla Disney filmlerine benziyor.

Başlangıçta dul ve yetim parası almak için başvurduğu devlet dairesindeki diyalog, cenâzelerin karıştığı kısım ve arabadaki direksiyon dersinde mizah zirveye çıkıyor.  
Müzikler İrlanda şarkılarından derlenmiş ve hârika. Müzikal değil ama müziği bol filmlere bayılanlar için biçilmiş kaftan. Bol bol İrlanda aksanı dinliyoruz. Genelde kadınlar arasında geçiyor. TR’dekine benzer bir mahalle ortamı var. Pazarcılık yapıyorlar. Kadın dayanışması ve arkadaşlık filmde kullanılan diğer güçlü öğeler. Ray Winston (Cold Mountain, The Departed) kötü adam rolünde. Tom Jones konuk oyuncu.

Agnes’ın en iyi arkadaşı Marion Monks’un (Marion O’Dwyer role çok yakışmış) filmdeki şu sözleri altı çizilmeye değerdi

 “We re here for a good time, not a long time. And having a friend like u. Its as good as it gets”

Hafif bir komedramın hakkını veren iddiasız, rahat, sıcak, sevimli ve masalsı bir aile filmi.








Bu içerik Kuzey Kalesi tarafından hazırlanmıştır.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...