24 Nisan 2018 Salı

Les Triplettes de Belleville (Belleville'de Randevu): Sylvain Chomet (Animasyon)

Bir Sylvain Chomet filmi. Çizgiroman yazarlığı ve ressamlığıyla başlayıp animasyona geçen bir sanatçı. Belli temaları ve öğeleri filmlerinde sık kullanıyor. Mesela burada kendini torununu bisiklet yarışçısı olarak yetiştirmeye adamış bir nine karakteri var. Attila Marcel filminde ise bu sefer yeğenlerini iyi bir piyanist olarak yetiştirme konusunda aşırıya kaçan iki hala vardı. Bir de dikkatimi çeken Amerikalıları şişman ve yüzeysel bir halk olarak gösteriyor genelde.

2003 yapımı Les Triplettes de Belleville pek çok insan tarafından sanatsal boyutu zengin, özgün bir animasyon olarak değerlendiriliyor fakat hemen söyleyeyim, ben sevmedim :) Küreselleşme eleştirisi vardı, tüketim toplumu resmediliyordu, sembolizm başarılıydı ya da Fransız gelenekleri yüceltiliyordu gibi anlamlar yüklemenin bu film için zorlama olduğunu ve bunlar hedeflenmişse dahi ustaca işlenemediklerini düşünüyorum. Hangi filmi yakından incelesen yığınla "sembolizm şüphelisi" çıkar neticede :) Evet, görsellik yer yer etkileyici. Sürrealizme yakın duran, biçimlerle oynayarak başka şeyleri çağrıştıran bir grafik tarzı var, Odise benzeri destanlarda sık rastlanan ve Joseph Campbell'ın "Hero's Journey" olarak tarif ettiği klasik hikaye akışına sahip ama konu ve karakterler güçlü değil. Vitrindeki ana hikaye ilgi çekici olmaktan uzak. Sembolizm, içine girip yeni keşifler yapmaya çağıran bir cazibe sergilemiyor. Belki bisiklet tutkusu sizi bu filme çekebilir bana olduğu gibi ama sonuç yine hayal kırıklığı olur. Bir bisikletçinin kaçırılması dışında bir şey yok bisiklet kültürüyle ilgili. Orjinal müzikleri desen, ı-ıh, onları da tutmadım, OST’si çıksa almam. Disney filmlerine karşıt orjinal bir protest animasyon sayılabilir mi? Evet sayılabilir, ama McDonalds’a karşı tadsız tuzsuz bir rejim yemeği gibi kalıyor. Sıradışı bir animasyon olduğu kesin, görselleri görkemli ama sonrasında bakıyorum, ne eğlendim, ne öğrendim, ne düşündüm ne de duygulandım. Süresi 10-15 dakika olsaydı, yeter de artardı dedirtti. Zaten Sylvain Chomet'nin ilk uzun metrajıymış.



Sembolizm kısmı torununu çağın illetlerinden korumaya çalışan bir büyükannenin destansı hikayesi şeklinde  özetlenebilir belki. Bisikletçi torunun kaçırılması dik bir yokuşu çıkarken nefesinin kesilmesi ve durması sonucu gerçekleşiyor. Aslında büyükannesi de orada olacak ama arabasının tekerleğinde sorun yaşanınca geri kalıyor. Belki teknolojik olarak geri kalmışlığın sonucu olarak çocuklarının geleceğini koruyamama düşüncesi vurgulanmış olabilir. Les Triplette de Belleville denilen kabareci kadın üçlüsü torununu kurtarmaya çalıştığı süreç boyunca yabancı bir ülkede büyükanneye destek olan en güçlü öğe. Bu üçlü Fransız kültürünü temsil ediyor olabilir. Kurbağa yemeleri gibi "Fransız" kültürüyle özdeşleşmiş farklılıkları ve Fransız bayrağındaki 3 rengin 3 müşahhas halini temsil etme ihtimalleri bana bunu düşündürttü. Zaten yine Sylvain Chomet'nin "La Vieille Dame et Les Pigeons" kısa animasyonunda da Fransızlar'dan "tuhaf şeyler yiyen insanlar" olarak bahsediliyordu. Dediğim gibi kafaya koyup ararsan her yerden sembolizm çıkartmak mümkün. Ama benim için önemli olan ön plandaki hikayenin ilgi çekiciliği ve maalesef bu çizgifilmde zayıf kalmış. 

Unutmadan, TR'de Louvre Müzesiyle ilgili "Buzul Çağı" albümü geçenlerde yayınlanan çizgiromancı Nicolas de Crecy, "Leon la Came" ÇR serisinde beraber çalıştıkları arkadaşı Chomet'yi, "Le Bibendum Celeste" isimli kendi ÇRınında yarattığı evreni izinsiz olarak bu animasyonda kullanmakla suçladı. Görsellere baktım, epey benziyor. Özellikle uzun uzun gökdelenler ilk bakışta göze çarpan bir ortak nokta. Ama hikayeler ne kadar benzeşiyor, okumadığım için bir şey söyleyemem. 



Bu içerik Kuzey Kalesi tarafından hazırlanmıştır.

20 Nisan 2018 Cuma

Toprağın Tuzu (Salt of the Earth): Sebastiao Salgado, Yaşamı ve Fotoğrafları (Wim Wenders Belgeseli) (2014)


“Un photographe est quelqu’un qui ecrit avec la lumiere, dessine la monde avec des lumieres et des ombres.”

Açılış, Salgado’nun fotoğrafçılık tarifiyle yapılmış: “Fotoğrafçılık, ışıkla yazmak, ışıkla ve gölgelerle dünyayı resmetmektir” Bu tanıma uygun olarak belgesel boyunca karanlığın kalbinde yaşananlar ışık demetleriyle ölümsüzleşerek ekranlarımıza yansıyor. Bazı fotoğraflara baktığınızda aynı gezegende mi yaşıyoruz diye düşünüyor insan.     

“Salt of the earth”, yani toprağın/dünyanın tuzu bir deyim. En son bozulan, saflığını koruyan, çürümeye en fazla direnenleri tarif ediyor. Türkçe'de de "ya tuz kokarsa" diye bir laf vardır biliyorsunuz. Kökeni İncil'e kadar uzanan bir söz. Matta İncil'inde geçen bir ayet şöyle:

Matthieu 5:13: Vous êtes le sel de la terre. Mais si le sel perd sa saveur, avec quoi la lui rendra-t-on? Il ne sert plus qu'à être jeté dehors, et foulé aux pieds par les hommes.

Diğer yandan "Salgado" isminin Portekizce kelime anlamı da "tuzlu" olduğundan ince bir gönderme yapılmış oluyor. 

Belgeselin yönetmenleri Wim Wenders ve Salgado’nun oğlu Juliano Salgado.   

Salgado kendi fotoğrafçılık tarzını “Photographie Social” olarak tanımlıyor. Belgeselde yer verilen tematik fotoğraf albümleri şunlar:

Serra Palada
Autre Ameriques (1977-1984)
Bresil (1981-1983)
Sahel: L’Homme en Detresse (1984-1986)
La Main de L’Homme (1986-1991)
Koweit (1991)
Exodes (1993-1999) (Deplacement des populations)
            Tanzanie (1994)
            Yougoslavie (1994-1995)
            Congo (1994)
            Rwanda (1995)
            Congo (1997)
Genesis (2004-2013) (Une lettre d’amour a la planete)
…ve Instituto Terra’nın hikayesi.


Fotoğrafçılıktaki ustalığı bir yana, sadece aile çiftliklerinin bulunduğu çoraklaşmış araziyi eşiyle beraber yeniden ağaçlandırarak canlandırması bile tek başına belgesel konusu olabilecek kadar epik bir azim hikayesi. Sadece şahitlik etmekle kalmayan, aynı zamanda elini taşın altına sokan bir eylem adamı Sebastiao Salgado. Yalnızca fotoğraf çalışmaları değil, hayat arkadaşı ve en büyük destekçisi Lelia Salgado ile paylaştığı yaşam öyküsü de özetle verilmiş. 

Serra Palada madenlerinde günde 50-60 kez inip çıkan "karıncalaşmış" kalabalıkların akıl almaz görüntülerinden, Kuzey Brezilya’da sık rastlanan çocuk ölümleri ve fakirlik sebebiyle çocukların sırayla aynı tabuta konmasına, bakkallarda sıradan bir mal gibi tabut satılmasına uzanan o kadar çok çarpıcı gerçek belgelenmiş ki, her bir fotoğraf durup üzerinde saatlerce düşünmeyi ve araştırılmayı hak ediyor.

Gözlerden uzak tutulana şahitlik eden cesur karelerin resmi geçidi. Sadece fotoğrafçılıkla ilgilenenlerin değil, yakın tarihe meraklı olanların da faydalanabileceği zengin bir kaynak.
Bir kere değil, zaman içinde tekrar tekrar seyredilebilecek “evladiyelik” bir belgesel.  
























































































































Bu içerik Kuzey Kalesi tarafından hazırlanmıştır.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...