21 Aralık 2025 Pazar

KİTAP | 440 Gün: Atatürk'ün Bulgaristan Dönemi

440 дни. Ататюрк в България

"В един студен ноемврийски ден през есента на 1913 г. бъдещият първи президент на Турция Мустафа Кемал Ататюрк пристига в София. Тогава той е на 32 години, с чин майор, и е назначен за военен аташе в България, където ще прекара следващите 14 месеца." 

İki hafta bekledim, hala göremedim. Yani Türk medyasında minik bir haberine bile rastlamadım. Bir görev sayarak hiç değilse burada tanıtmaya, haber yapmaya, konuşmaya karar verdim.

Bir kitaptan bahsediyorum, başlıktan da anlaşılacağı gibi. Hem de Bulgaristan'da Bulgarca basılan yepyeni bir kitaptan. Öyleyse bize ne diyeceksiniz ama bu kitap Türk cumhuriyetinin kurucusu önderimiz Mustafa Kemal Atatürk'ü anlatıyor, Bulgaristan günlerine odaklanıyor.

Kitabın ismi "440 gün: Atatürk, Bulgaristan'da" şeklinde çevrilebilir ama "Atatürk'ün Bulgaristan Günleri" belki daha  uygun düşecektir.


Bulgaristan'a askeri ataşe olarak gittiği dönem anlatılır, yazılır, alıntılar yapılır ama sadece bu döneme odaklanan bir kitap ben hatırlamıyorum. Burada sadece Bulgaristan'da geçirdiği dönem ayrıntılandırılıyor.

Şöyle bir hafızamızı yoklayıp ilgili kitaplara göz gezdirdiğimizde yine bir Bulgar kadın yazar Lilyana Serafimova'nın (Лиляна Серафимова) "Обречената любов на Ататюрк" kitabı hatırlanabilir. "Mustafa Kemal ve Miti Kovaçeva: Umutsuz Bir Aşkın Öyküsü" ismiyle TR'de de yayınlanmış. Fakat Nahide Deniz aşağıda linkini verdiğim Youtube'da yayınlanan Bulgarca bir söyleşisinde Atatürk'ü balodan baloya gezmekten başka bir şeyle ilgilenmeyen bir aşk adamı gibi gösterdiği eleştirisini yapıyor Serafimova'nın kitabı için. Deniz'in kitabı ise belgelere dayanan, Bulgaristan'daki tüm yaşamını ve faaliyetlerini kapsayan bir kaynak kitap niteliği taşıyor.    

Ayrıca Atatürk'ün bu dönemine, BG günlerine ilişkin sempozyum ve kongre bildirileri bulmak mümkün ama bu hacimde bir kitaba Türkçe rastlamadım, Bulgarca'da ise 2023'de Mümin Tahir'in "Atatürk'ün Sofya Günleri" kitabı basılmış, 184 sayfa. "Ататюрк. Софийски дни 1913-1915", "Ataturk. Sofya gunleri 1913-1915". Aynı yıl gösterime giren belgeselle aynı ismi taşıması ilginç. Neticede Nezihe Deniz'in kitabı sayfa sayısı açısından en hacimli eser olma niteliğini taşıyor.


"Bu kitap beki de benim hayatımın kitabıdır" diyen Nahide Deniz, Bulgaristan doğumlu bir gazeteci. 1989’dan sonra zorunlu göçle Türkiye’ye geliyor, yerleşiyor. Türkiye’de de gazetecilikle uğraşıyor. İngiliz Haber Ajansı BBC’ye 10 yıl kadar çalıştıktan sonra Bulgar Haber Ajansı’nın TR temsilcisi oluyor. Ayrıca belgeselci.

Kendisine bir Bulgar yayınevi tarafından böyle bir kitap hazırlaması teklif edildiğinde kolları sıvayıp, bir dedektif gibi çalışarak bu kitabı ortaya çıkarıyor. Bir gazetecinin daha önyargısız yaklaşacağını düşünüyorlar ki kesinlikle doğru bir yaklaşım. Nezihe Deniz hem Türkçeyi hem Bulgarcayı anadili gibi konuşuyor. Kaynakları tek tek iki dilde tarayarak, bir araya getirerek bu eseri ortaya çıkarıyor. Özellikle Bulgarca kaynakların arşivde daha fazla olmamasının sebebini soruşturunca birinci dünya savaşı sonrası Almanların, ikinci dünya savaşı sonrası da Rusların arşivleri götürdüklerini öğreniyor.

Aslında Deniz'in ismi 2 yıl önce benzer bir projeyle duyulmuştu. "Mustafa Kemal Atatürk'ün Sofya Yılları 1913-1915" isimli belgeselin yapımcısıydı. Bu belgesel de TR'de sesini duyuramadı. Ana medyada kendine hak ettiği kadar yer verilmedi. Edirne'de gösterimi bir türlü gerçekleştirilemezken, yurtdışında 12 civarı ülkede gösterimi yapılan belgeselden bahsediyorum! Üzerinde 3 sene emek verdiği, bilgi belge topladığı çalışmanın belgeselde yer bulamamış pek çok kısmının da bu kitapta değerlendirildiği anlaşılıyor.  


Kitabı Türk Bulgar dostluğunun yüzüncü yılına (1926 Ankara anlaşması / 
Muhâdenet) ithaf eden Nahide Deniz aralık ayında bu kitap çıktığında Youtube'da bir tarih programına, hatta Bulgaristan'ın devlet televizyonu olan BNT'ye konuk edildi. Öyle birkaç dakikalık haberden bahsetmiyorum, bir saate yakın söyleşi yapıldı. Bulgar devlet televizyonunda ağırlandı diyorum. Belki yanlış anlayanlar olmuştur. Türk devlet televizyonunda değil, yığınla kanalı olan TRT'de değil, Bulgar Devlet Televizyonunda misafir ettiler hemen. Bizdeyse ana medyada daveti falan bırak henüz bir haberi bile yapılmadı. Bunları tarihe not düşelim diye özellikle altını çizerek yazıyorum.   

Българска история yani Bulgar Tarihi isimli yayınevinden çıkan kitap 264 sayfa ve ciltli. 2025 aralık itibarıyla 30 leva ya da 15 euro'dan satışa çıkmış durumda.

İlk basılan 5000 kitap 3 günde tükenmiş. 6 ocak 2026 ikinci basımı yapılacak. Kitabın Türkçesi de yayınlanacak ama halen yayınevleriyle görüşmeler sürüyormuş. Bizim bugüne kadar çoktan yapmamız gereken projeyi yapan Bulgar yayıneviyle Türkçesi için görüşülüyor. Ne acıklı bir durum.

Bulgaristan'ın, benzer bir süre yaşadığım bu güzel ülkenin benim kalbimdeki yeri de ayrıdır. Başta paylaştığım paragrafın kendi çevirdiğim Türkçesiyle bitirelim bu tanıtımı.

"1913 yılının soğuk bir kasım günü, geleceğin Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurucusu ve ilk başkanı olacak Mustafa Kemal Atatürk Sofya'ya ayak bastı. Henüz 32 yaşındaydı, kurmay binbaşı rütbesiyle askeri ataşe olarak atandığı Bulgaristan'da 14 ay geçirecekti.

Aşağıda en altta Youtube linklerini verdiğim 3 programda Nahide Deniz kitabını anlatıyor. 


KAYNAKLAR

https://bulgarianhistory.shop/product/440-dni-atatyurk-v-balgariya/9/563

https://bnrnews.bg/tr/post/403363/ataturkun-bulgaristanda-440-gunu-kitabi-az-anlatilan-bir-doneme-isik-tutuyor

https://www.isvecpostasi.com/mobil/haber/5687/askeri-atase-olarak-mustafa-kemalin-sofya-yillari.html

https://kircaalihaber.com/kircaali/ardinoda-mustafa-kemal-ataturkun-sofya-yillarini-anlatan-belgesel-gosterildi

https://www.batiekspres.com/gundem/ataturk-un-belgesel-filmi-edirne-de-de-gosterilmeli-56031

https://www.bta.bg/en/news/balkans/1022075-new-book-by-long-serving-bta-correspondent-in-turkiye-deniz-delves-in-ataturk-s-

YOUTUBE programları

(1) Нахиде Дениз, БТА Паралели
Bulgarian News Agency

(2) животът на Ататюрк в България 
"Българска история" kanalı
https://www.youtube.com/watch?v=56983A3Ij2o&t=230s

(3) Ататюрк, България и Балканите
Българска Национална Телевизия, БНТ kanalı
Балкани (Balkanlar) programının 18. bölümü
https://www.youtube.com/watch?v=0OUr-qQigeM



Bu içerik Kuzey Kalesi tarafından hazırlanmıştır.

2 Aralık 2025 Salı

Başkaları Adına Utanamamak


Başkaları adına utanmak!
Böyle bir deyim var biliyorsunuz Türkçede.
Her gün defalarca  bu deyimi tekrarlatan bir ülkede yaşıyoruz zaten.
Yabancı dillerde de var, bize has değil. 
    Mesela İngilizce'de vicarious embarrassment/Spanish shame/empathic embarrassement, Almanca'da Fremdscham deniyormuş, 
Anlıyorum ne demek istendiğini 
Fakat yine de bana uymuyor bu deyimin anlamı. 
Bahsettiği durumları çok yaşıyorum ama ben karşımdaki adına utanmıyorum
Düşündüğümde saçma geliyor zaten
Başkası adına utanma hissim yok galiba.
Başkaları adına utanmak empatinin istismarı bence, aşırısı
Ya da yanlış bir ifade
Bende bir tiksinme ve/veya öfke hissi uyandırıyor bu tip davranışlar, sözler.
Evet, utanç duymuyorum başkası adına.
Hatta öfkeden çok tiksinme hissediyorum
Ardından uzaklaşma isteği
Böyle insanlarla en ufak bir iletişim bile iğrendiriyor beni 
Seslerini duymak bile
Bünyem kesinlikle reddediyor.
Ne kadar çıkarıma olsa da yapamıyorum. 
Tiksiniyorum.
Başkaları adına utanamıyorum.
Uzaklaşıyorum.
Mecburen
Hep uzaklaşıyorum.
Sadece uzaklarda yaşayabiliyorum.


Bu içerik Kuzey Kalesi tarafından hazırlanmıştır.

21 Kasım 2025 Cuma

BELGESEL | Ken Burns: "American Revolution"


Belgeseller öğretici olmalarının yanında dinlendiriyor insanı. Notlar alıyorsun, tekrar seyrediyorsun, netten ayrıntısına bakıyorsun. Keyifli bir öğrenme süreci. İster hayvanlar ister mimari ister edebiyat başka bir dünyaya götürüyor seni. Bilgilendirmenin ötesinde bambaşka konulara taşan fikirler veriyor, ilham veriyor. Sinema gibi duygulara yüklenmeden, gaza basmadan dingin bir ortam sunması hoşuma gidiyor. Gerçi Discovery gibi ikinci sınıf belgesel kanalları bu alanı da ucuzlaştırıyor sansasyon arayışlarıyla ama hala kaliteli bir saha. Yani filmlerin yeri ayrı ama belgeseller de yürümek, kitap okumak gibi yıllardır sürdürdüğüm bir alışkanlık, barbar kalabalıklardan uzaklaşıp soluklandığım bir uygarlık istasyonu. 


Ken Burns ismini belki duymuşsunuzdur. Uzun yıllardır belgesel çalışmalarıyla tanınan bir Amerikalı yönetmen. Genelde Amerikan tarihi üzerine belgeseller çekiyor. Jazz'dan Vietnam savaşına, beyzboldan milli parklara, kuzey güney savaşından Mark Twain'e pek çok konuyla ilgili çalışmaları var. Takip edip topladığım belgeseller hepsi. 
 
2025 tarihli son belgesel serisi ikişer saatlik 6 bölüm uzunluğundaki American Revolution yani Amerikan Devrimi. PBS, kasım 2025'te yayınladı. 

Yazan Geoffrey Ward. Wiki'de 165 günde 150den fazla mekanda çekildiği yazıyor. Seslendiren Peter Coyote. Southern Comfort'tan Erin Brockovitch'e, ET'den Bitter Moon'a pek çok filmden hatırlanabilir. Son dönem özellikle belgesel seslendirmeleriyle öne çıkıyor ve Ken Burns'le başka çalışmaları da var.   

American Revolution belgeselinde pek çok canlandırma (reenactment) kullanılmış. O dönem fotoğraf olmadığı için bir coğrafyacıyla çalışarak haritalar meydana getirilmiş daha kolay anlaşılması için, resimlere yer verilmiş. Ayrıca alıntılar ciddi bir yer tutuyor ve meşhur isimler seslendirmiş bu anekdotları. 

Adam Arkin, Claire Danes, Tom Hanks, Liev Schreiber, Morgan Freeman, Paul Giamatti, Hope Davis, Jeff Daniels, Edward Norton,Meryl Streep ve daha pek çok tanıdık isme rastlamak mümkün. 

20'nin üzerinde tarihçinin görüşlerine başvuruluyor. 
Müziklere de David Cieri imza atmış. Uzun yıllardır Ken Burns'le çalışan bir besteci. 


Şu anda ilk bölümdeyim, canım istedikçe aralık ayında seyredeceğim. Bitirince belki sohbet programı çeker, Youtube'da yayınlarım ilerde.

Amerikan tarihi deyip geçmeyin, kendi tarihiniz üzerine de farklı bakış açıları yakalamanızı, düşünmenizi sağlıyor. Yerel gündeme, günlük hayata, kişisel yaşamınıza dair çağrışımlar bile yapıyor aslında. Nasıl diyeceksiniz? En basiti Benjamin Franklin. Yahu adam bir bilgin ve yazar. Bir düşünür. TR'de Atatürk'ten beri bir düşünür iktidar oldu mu? Bir yazar iktidar oldu mu? Bir bilgin iktidar oldu mu? Hala bunları hak etmiyoruz diye ağlıyorsunuz utanmadan. Daha beterine layıksınız diyorum ben de usanmadan.

Layık değiliz mi diyorsunuz? Hep sorduğum soru şu:
 Cumhuriyetin yüzüncü yılı geçti gitti. Kıytırık, arabesk spot reklamlar dışında bu konuda doğru dürüst uluslararası kalitede bir belgesel yapıldı mı? Cevap ortada. 

Ken Burns'le bitirelim. 2021'de Washington Post'a verdiği demeçte söyledikleri ne kadar doğru. Sosyolojiden ekonomiye, tarihten eğitime hakikati değil mitolojiyi, yani kıytırık fantazilerini, yani yalanları temel aldığında, ancak kağıttan kaplan kadar ağırlığın olabiliyor. Başkalarının filminde bir figüran bile değil, işin bitince buruşturulup atılacak bir dekor olup çıkıyorsun. Gerçeklerle yüzleşmeden kocakarı reçeteleriyle iyileşemiyorsun, kötüleşiyorsun. Ve gerçeklerle yüzleşmenin günümüzdeki kolektif ve popüler yöntemlerinden biri de belgeseller. 
   
"Being an American means reckoning with a history fraught with violence and injustice. Ignoring that reality in favor of mythology is not only wrong but also dangerous. The dark chapters of American history have just as much to teach us, if not more, than the glorious ones, and often the two are intertwined."


Bu içerik Kuzey Kalesi tarafından hazırlanmıştır.

19 Kasım 2025 Çarşamba

SİNEMA | Ghost Tropic (2019)


Konusu ilgimi çektiği için bulup seyrettim. Brüksel'de orta yaşlarda Müslüman bir temizlik işçisi kadın akşam işten dönerken metroda uyuyakalınca ineceği durağı kaçırır. Cebinde taksi parası da yoktur, evine dönmeye çalışırken şehrin ıssızlığı ve farklı yüzleriyle etkileşimi anlatılıyor. Yönetmen Bas Davos. 2019 yapımı.

Gece, işçi sınıfı var genelde sokaklarda. Göçmenler, alt orta sınıf Belçikalılar. Anlayışlısı var anlayışsızı var. "Tropiklerde Tatil" vaad eden bir reklamın gölgesinde görülen bir hayal gibi kadının gece yolculuğu. Kaybolduğu bir gecenin ertesi gün farklı bir hayata bıraktığı bir kadın. Kentin gece yüzünün hayatın, bilincin farklı bir boyutuna taşıdığı bir kadın. Bu büyük bir değişim mi, belki, ama bir kırılma neticede, hem kızıyla ilişkisi hem de köpeği eve götürüşünü düşündüğümüzde. 

Filmin lirik bir tarafı var, şiirsel ama akışkan değil. Sabit kamerayla uzun uzun kentin gece ıssızlığına bakışlar atıyor. Etkileşimler gerçekçi ama sıradan. O ortamda böyle konuşmalar olur ama bu sadelik, bu gerçekçilik filmi öne çıkarmıyor. 


Maxwell Courtright, kitchen sink realism ve avangard sinema arasındaki boşluğu başarıyla dolduruyor diyor ama aynı fikirde değilim. Bence belgesel ile film arasında kalıp ikisinin de güçlü taraflarını yansıtamıyor. Şiirselliği biraz daha yaratıcı olsaymış daha seyredilir olabilirmiş ama orada da vasatı aşamıyor, sabit kamerayla gece manzaraları veriyor arka arkaya. Yalnız vasat derken düşündürücü filmler kategorisinde vasat. Bu haliyle hakkı, kısa ya da orta metrajmış dedirtti.   

Beklentimin gerisinde kalsa da "After Hours" filminin farklı bir türevi olarak işlenişinden çok konusuyla ilgimi çekebildi. Bazı fikirler verdi, sıkılmadım, bir tercih olduğu anlaşılan "yavaşlığına" rağmen. Pek çok bomboş günümüz aksiyonuna tercih ederim ama bu konu benzer bir "macerasızlık" çerçevesinde kalınarak daha akıcı, daha şiirsel ve daha başarılı işlenebilirdi bence. Hatta kendi alternatif versiyonumu da yazmayı düşündüm. Ben seyrettiğime pişman olmadım ama ortalama seyirci için sıkıcı olabilecek bir film Ghost Tropic.  








Bu içerik Kuzey Kalesi tarafından hazırlanmıştır.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...