8 Eylül 2018 Cumartesi

“Better Call Saul” İnceleme: S4E5 “Quiet a Ride”


Ve hatırlayabildiğim kadarıyla dizide ilk kez Saul Goodman’ı görerek bölüme başladık. Gelecekten bir sahne. Açılışlarda sık rastladığımız gibi bir objenin yakın planı. Kağıt parçalayıcı. Ofiste büyük bir panik var. Sekreter Franceska belgeleri yok ediyor, Saul telaş içinde tavandan para dolu çantasını ve panonunun arkasından önemli evrakı alıp arazi oluyor.

Bu “hızlı” girişin ardından Jimmy’yi tam tersi bir ortamda, hayatın neredeyse durduğu telefoncuda görüyoruz. Şimdiye dönüş. Bu iki sahnenin arka arka verilmesi, Saul’a giden yolun telefon dükkanında başladığına işaret ediyor bana kalırsa. Alabildiğine durgun ve deli gibi hızlı iki hayat arasındaki tezatın verilişi, yaşanacak değişimlerin habercisi olarak her zamanki gibi ustaca bir anlatım tekniğiydi.  


POV çekim açısı






Mike
Uçaktan inen bir Fransız mühendise Mike önce telefonla direktif vererek bir yere yönlendirdi, sonra da alıp Gus’ın ilerde Walter White ve Jessie’yi yerleştireceği gizli yeraltı laboratuvarını fark ettirmeden inşa ettirmek istediği tesise götürdü. Yine bu sahnelerde “telefon”u merkezi rolde gördük ve bana kalırsa Jimmy ve Gustavo’nun yollarının yakında kesişeceğinin altı çizilmiş oldu.

Kamyonun arkasında adamın kafasına çuval geçirilmiş şekilde getirirken yan yana oturdukları sahnede arkalarındaki deliklerden sızan ışıklar sahneye stilize bir hava ve doğal ışık efektleri katıyordu.Benzer bir farklı çekimi, adamın inip çuvalın altından sadece ayaklarını görebildiği sahnede seyretmiş olduk.

Herif hemen hallederiz falan dedi ama ne Gustavo ne de Mike’ın gözü tutmadı, hatta Gustavo şahsen yanına bile gitmedi. Başka bir Alman adam getirdiler. Adam diğeri gibi elektronik ıvır zıvırla değil, eski tarz mezuralarla ölçümler yaptı. Tek tek neyle karşılaşacaklarını ve işin tüm zorluklarını gerçekçi bir şekilde anlatarak şu cümleyi ekledi:

““Before I begin the excavation, I must support the existing structure to avoid a cave in”

Her işin ve girişimin sırrı bu değil midir? Defansı elden bırakmadan hücum edeceksin. Yerine yenisini hazır etmeden eskiyi yıkmayacaksın. Dizinin satır araları bile hayat dersleriyle dolu.  

Gustavo aşağı indi ve el sıkıştılar. Gus ile Mike’ın en önemli özelliklerinden birisi adamdan anlıyor oluşları. Hangi işi yaparsan yap, hatta hiçbir iş yapmasan bile herkes için yaşamsal olduğunu düşündüğüm bir özellik bu. Kalitesiz, boş konuşan tipleri etrafında barındırmayacaksın. Az ya da çok, öyle ya da böyle mutlaka bir zararları dokunur.  





Kim
Mesa Verde’nin proje maketlerine bakıp düşüncelere dalan Kim’in kafasındaki karışıklık yavaş yavaş çözülüyor. Başı sıkışmış sıradan ve fakir insanların davalarına bakmaya başladı. Önce hırsızlık yapmaya çalışırken yakalanan bir genç çocuğa yardım etti. O olmasaydı aylarca hapiste kalacak çocuğu gözetim şartıyla kurtardığında çocuğun bundan bile şikayet etmesine karşı sakinliğini korumasını takdir ettim, ben olsam ağzıma geleni söylerdim herhalde. Sonrasında bir başka genç kıza yardıma gitti ve tam o sırada acil olarak çağıran Mesa Verde’ye meşgulüm deyip telefonu kapattı.

Kim mesleğini idealist olarak yapmakla ekonomik kıskaçlar arasında sıkışmış durumda. “Ben zenginlerin formalitelerini tamamlayıp belgelerini hazırlayan bir nevi özel memur olmak için mi hukuk okudum yoksa adalete hizmet edip insanlara yardım etmek için mi?” ikilemini yaşıyor. Sonrasında Mesa Verde’ye gittiğinde kadının fırçasına sesini çıkarmayıp bir daha olmayacak dedi ama ben kesinlikle tekrarlanacağını düşünüyorum.

Diğer yandan Jimmy’le aralarında her geçen gün büyüyen bir uçurum var. Dizinin adeti olduğu üzere bu sefer de bir başka sinema klasiği “Dr Jivago”, Jimmy’nin akşam tercihi olarak karşımıza çıktı. Kim işlerim var deyip Jimmy’nin yanından kalktı ve “sırtı dönük” vaziyette masada çalışmaya başladı. Bu sırada Jimmy tek başına filmi seyrederken kamera adamın yalnızlığını, o an seyreder göründüğü televizyona olan zihinsel uzaklığını yaratıcı çekim açılarıyla o kadar iyi verdi ki, bir kez daha bu dizi ekibinin sinemada kullanılan “auteur” sıfatını sonuna kadar hak ettiğini düşündüm. Adamlar yazmakla kalmıyor, görsel olarak da ayrı bir senaryoya imza atıyor sanki.   










Dizinin kompozisyon leitmotif'lerinden. Yine bir "frame within frame" çekimi

Sık gördüğümüz bir başka kompozisyon. POV shot.






Jimmy
Sonunda bu duruma dayanamayan Jimmy dışarı çıktı ve dükkandan telefonları alıp Breaking Bad’den tanıdığımız Dog House isimli restorana giderek, buradaki insanlara satmaya başladı. Bu sahnelerde restorandaki birbirinden değişik ve ilginç görünümlü insanlar ve fonda çalan “Street Life” şarkısı nefis bir bütünlük oluştururken, “Lost Boys” filminin açılış sahnesindeki “People are Strange” şarkısı eşliğinde akan insan görüntülerini anımsattı. Birkaç kere seyrettim bu kısmı. 

İnsan kendini kötü hissettiğinde en iyi yaptığı işi yaparak moralini yükseltmek ister bazen. Neyse, satışlar iyi gitti ve kimsenin yanına bile yaklaşamadığı motosiklet çetesine dahi telefon sattı ama sonrasında üç tane tıfıl üstüne atlayıp parasını aldılar.

Eve döndüğünde yüzünde çürükler, üstü başı dağınık halde. Kim’e sadece soyulduğunu söyledi ve ekledi:

“Back then I could have spotted those low lifes from a mile away. Because back then..I guess I was one of them.”

Burada yine Mike/Gustavo ile Jimmy'nin hikayesi paralel bir temaya sahip gözüktü. İkili doğru adamı seçerken, Jimmy yukarıdaki cümlede sitemle bahsettiği gibi bu konuda başarısız oldu ve kendini sorguladı. Ama neticede iki tarafta "adam seçme" konusunda bir süreçten geçti.

Ayrıca Dog House'daki satışlar sırasında bir müşterisiyle, eskiden Kim'le ofisin dışında sigara içip dertleşirken sık sık sergiledikleri duruşta gösterilmesi, Kim ile uzaklaşmalarının bir başka temsili gibiydi. 



Adam ne zaman kanunlara uyup uslu durmak istese, kanun dışı müdahalelerle şu ya da bu şekilde canına okunuyor dizinin başından beri. Bir kez daha gerçek yaşamın yasaları takmadığına tanıklık ettik. “Breaking Bad” eylemi bazen sağkalım için bir mecburiyet haline geliyor. Toplumun ve yasaların seninle daha iyi oynamak için “efendi insan” rolünü kakalamaya çalıştığı gerçeği, çoğu bilinçlenmiş insanın yaşayarak öğrendiği korkunç bir kazık. Sahnenin kapanışı yine bir frame-within-frame çekiminde Kim ve Jimmy’yi beraber gösterdi.

Jimmy adliyeye gittiğinde çökmüş halde berbat bir Howard’la karşılaştı, istersen psikolog numarası verebilirim deyince, zaten gidiyorum cevabını aldı. Ayrıldıktan sonra Kim’e arayacağını söylemesine rağmen bir kez daha inancını kaybedip psikoloğun numarasını yırtıp attı. Bu yırtma sahnesi ile baştaki belgelerin yırtıldığı sekanslar dizinin içinde sık rastlanan “eylemsel kafiyelerden” birisi oldu.

Son sahnede avukatlık lisansını aldığında ne yapmayı düşündüğünü soran memura Jimmy’nin cevabı anlamlıydı:

“Partnerimle yeni bir büro açacağım. The new law office will be bigger and better. Everything will be better.


Adamın “Avukatlık yapacaksın yani?” sorusuna,  “Yeah lawyer” derken kafasında farklı bir “avukat” profili olduğu o kadar belliydi ki…


Kükürt sarısı biliyorsunuz Gustavo'yu sembolize eder dizide. Jimmy'nin yolunun rengi de aynı...


"Breaking Bad"den tanıdığımız bir mekan













Havadan çekim. Aerial shot. 










Bu içerik Kuzey Kalesi tarafından hazırlanmıştır.

7 Eylül 2018 Cuma

“Gezigezive” Yeşim ile Özkan’ın Youtube Kanalı



Türk televizyonlarından ne için faydalanabiliriz?
Haber vermeyi bıraktılar, propaganda yapıyorlar. Yabancı dizi kalmadı gibi, yerli diziler birbirinden berbat. Uzunluklarını söylemiyorum bile. Spor yok, bar bar bağıran siyasilerden beter futbol fanatikleri var. Yıllar önce TRT-2’de Atilla Dorsay’ın, Vecdi Sayar’ın, rahmetli Rekin Teksoy'un dünya sinemasından örnekler verdiği programları olurdu. 20’li yaşlarıma gelmeden epey film öğrenmiştim onlardan. Şimdi yerlerinde yeller esiyor, ne kadar uyduruk film varsa defalarca yayında. Hatta bir TRT klasiği olan Western kuşağı bile kaldırıldı. Doğru dürüst belgesel desen ayıkla ki bulasın. Sözün kısası, ben yıllardır Türk ulusal kanallarını seyretmiyorum. Daha doğrusu seyredemiyorum. Arada bir şeyler yapmaya çalışan tek tük çalışmalar var. Yabancı kanallar sağ olsun hem her konuda pek çok kaliteli program sunuyor hem de insanın yabancı dillerini geliştiriyor.

Bir de Youtube var son yıllarda. İnternet baş döndürücü hızıyla evrimine devam ederken özellikle son birkaç yılda Youtube’da bir canlanma başladı. Ekipmanların ucuzlamasına ve cep telefonlarının yaygınlaşmasına paralel olarak insanlar evlerinden vakit buldukça sevdiği konularda programlar çekip yayınlamaya başladılar. Henüz çok başında ve Türkçe fazla içerik yok ama şimdiden benim takip ettiğim 15-20 tane TV’deki benzerlerine tur bindiren son derece kaliteli kanal var. Bugün bunlardan birinden bahsedeceğim: Gezigezive.     


Yeşim ve Özkan. İki genç insan. Evliler. Para hırsı, betonlaşma, monotonluk, yapaylıktan uzaklaşarak yollara düşmüşler. Doğal bir minimalizmin peşindeler. Ölmeden önce yapmak istediklerini gerçekleştirmeye başlamışlar bile. Bir yandan çalışıyor bir yandan dünyayı geziyorlar. Şu anda Amerika’dalar. Bir karavanları var, ismi “Düldül”. Amerika’nın kuzeyinden güneyine, Meksika’ya doğru tüm yaz seyahat ettiler. Haftada bir gibi çektikleri kayıtları montajlayıp başlarından geçenleri, kayda değer yerleri herkesle paylaşıyorlar.

Yolda kaldılar, yağmurdan dışarı çıkamadılar, arabaları arızalandı, taşıt vergisini ödemede sorun çıktı. Gerçek bir seyyah hikayesi ve pırıl pırıl iki genç. İple çekiyorum diye bir laf vardır ya inanın aynı o şekilde bekliyorum yolculuklarından yeni bölümleri. Bir kere aklı başında insanlar. Eğlendirmeye yönelik çok tıklanmayı hedefleyen sulu videoları yok. TVlerdeki gezi programlarından çok daha farklı ve tabii bir tarzları var. Gezelim Görelim’den ziyade bir “yol hikayesi” sunuyorlar. Komiklik yapmadan ama kendilerini de kasmadan başlarından geçenleri en samimi ve sade şekliyle aktarıyorlar. Ne çok iyimser ne de çok karamsar olmadan yollarına devam etmenin derdindeler. Dengeliler. Konuşmaları sokaklarda rastladığınız çoğu insandan, televizyonlarda hiç durmadan arz-ı endam eden bilmem ne siyasetçisinin, gazetecisinin ya da profesörünün söylediklerinden daha yaşam dolu, daha samimi, daha dinlemeye değer. Çok esprililer mi? Hayır. Ağızları çok laf yapıyor mu? Hayır. Bilgi ve beceri ön planda mı? Genelde değil. İki ağacın arasına hamak kurmak, "yolda olmak", "yeni yaşamlar deneyimlemek" ve "yaşayarak öğrenmek" onlar için daha öncelikli ve keyifli. Market alışverişlerinden tutun karavanın arızalarına kadar türlü gündelik olayı onlarla beraber yaşıyorsunuz. Üzülüyorsunuz, seviniyorsunuz, coşuyorsunuz, bazen de düşüncelere dalıyorsunuz. Anlayacağınız basit bir turistik gezi değil onlarınki; daha çok “yaşamları haline gelmiş yollarının” ekranlara izdüşümü.


Yer yer not aldığım oluyor, bir şeyler öğreniyorum. Bunca yolu bir başlarına, ceplerindeki kısıtlı parayı idare ederek kateden bu insanlardan herkesin öğreneceği bir şeyler olduğunu düşünüyorum. Öğrenme deyince Vikipedi'deki bilgilerin TV'deki gezi programlarında özetlenmesinden bahsettiğimi sanmayın, bir "deneyim paylaşımından" söz ediyorum.

Akşam kapatın kavga dövüşle sululuğun arasını bir türlü bulamayan televizyonları, gidin Youtube kanallarına, söndürün ışıkları, Düldül’ün içinde bir konukmuş gibi seyahatlerine eşlik edin. Bu çiftin yolculuğunu seyrederken hiçbir 3D, 4K falan gibi teknolojinin veremeyeceği kadar sade ve “gerçek” bir yol hikayesine tanıklık edeceksiniz. Benden söylemesi. 

Aşağıya kendi siteleri yanında Youtube, Facebook, Patreon (maddi destek), Instagram hesaplarının adreslerini de ekliyorum.












Bu içerik Kuzey Kalesi tarafından hazırlanmıştır.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...