5 Aralık 2018 Çarşamba

"Kommunist" (1957) (Komünist - Коммунист) Rus Filmi (Sovyet Sineması)

"Моя мать часто рассказывала мне о том, как жили эти люди. У каждого из них были свои думы, свои радости и невзгоды, своя мечта, своя судьба. Но, вместе это был тот народ, та Россия, которая опрокинула старый мир. И слушая этот рассказ, я понимал, что всё то великое, чем мы сегодня живём, было начато их трудом, их руками, их жизнями."

Yıl 1918. Zagora kasabası. Lenin’in Rusya’nın belli yerlerinde elektrik santrali inşası projesinin kilit noktalarından birisi. Yokluk var. Çivi bulmak için bile çalmadık kapı bırakmaman gerekiyor. Kasabaya gelen Vasili Gubanov kendini komünizme adamış, birinci dünya savaşı gazisi bir yoldaş. Haksızlığa geçit vermiyor. Komünist ideal için her türlü fedakarlığı yapıyor ve çevresinden de aynısını bekliyor. Tüm bu karmaşa içinde evinde kaldığı evli Anyuta’ya aşık olunca ikisi de dengesini kurmakta zorlanmaya başlıyor ve sonunda devrimin başarısı bir üst ideal, bir ülkü olarak asla vazgeçilmeyen tek sevgili oluyor.
  
Filmde Vasili ile Anyuta’nın oğulları anlatıcı. Vasili rolünü oynayan Evgeniy Urbanskiy çok sevdiğim başka filmlerden de tanıdık olan önemli bir oyuncu. Mesela Grigoriy Çuhray’ın defalarca seyrettiğim “Balada a Saldati” filminde Alyoşa’nın tren istasyonunda karşılaştığı eve dönmek istemeyen bacağını kaybetmiş asker yan rolündeydi. Kalatozov’un “Niatpravlennoy Pismo” (1960) isimli filminde de vardı.  Urbanski 1965 yılında “Direktor” filminde oynarken Türkmenistan’da bir araba sahnesinin çekimleri sırasında kazada öldü. Hakkında 1968’de Elena Naroditskaya’nın çektiği bir belgesel var. Sovyet sinemasının önemli oyuncularından biri. 

Yönetmen Yuliy Rayzman. Aynı zamanda Rus Sinema Okulu VGIK'da hocalık yapmış birisi. Genelde ön plandaki bir iki karakteri anlatmayı seven ve melodrama ağırlık veren bir yönetmen. Devletle arası iyi herhalde adamın, çoğu generalden daha fazla nişanı/madalyası var :) Senarist olarak yarım asra yakın bir süre Gabriloviç ile beraber çalışması dikkate değer.

Senarist Gabriloviç, Hitchcock gibi intertitle editörü olarak adım atıyor sinemaya. Özellikle Lenin, Ekim Devrimi ve Kadınların Özgürleşmesi gibi temaları sık işleyen bir senarist. Mesela bu filmde basit bir köylü olan Anyuta’nın komünist bilinç kazanışına benzer süreçlere “Urok Jizni” (1955) ve “Strannaya Jenşina” (1978) filmlerinde de yer veriyor. Bu iki filmi yine Rayzman’ın yönettiğini de not düşmeliyim.

Rayzman filmi 1957’de çekiyor ama gösterime 1958’de giriyor. IMDB’de 1958 tarihinin olması bundan. 1957 aynı zamanda Ekim Devriminin 40. yılı.

Rus sinemasında Stalin’in ölümü (1953) ardından gerçekçiliğin nispeten ürkek ürkek denendiği, propagandacı yaklaşımların eskisi kadar güçlü olmadığı, idealize ve topluma örnek olacak karakterizasyonların dışına çıkılmaya cesaret edildiği, sisteme hafif eleştirel bakışlar atılabildiği bir dönem başlar: Buna karşın bu filmde hem Vasili Gubanov hem de aşık olduğu Anyuta karakterleri daha çok Stalin döneminin alışılan propaganda ürünleri gibi. Komünizmin zayıflaması ve gözden düşmesine engel olmak için bilinçli olarak bu şekilde çekildiği söyleniyor. Yine de mesela bir romantik komedi olan “Kubanski Kazaki” (1950) filminin çizdiği “Şirinler Köyü” kadar mutlu kırsal kesim insanlarının aldatıcı profiliyle kıyasladığımda propagandanın filme daha iyi yedirildiğini söyleyebilirim.  Gerçi Rayzman’ın bir başka filmi olan “Kavalie Zalatoy Zvezdu” (1950) filminde de benzer şekilde mutlu mesut bir kırsal kesim tablosu çizilmişti. Tabii o tarihlerde Stalin yaşadığı için aksi zor.

Aynı yıl çekilen ve Rusya dışında da ses getirerek 1958'de Cannes’da  “Altın Palmiye” alma başarısını gösteren, benim de filmlerini beğendiğim ve topladığım Kalatozov’un “Letyat Juravli” filmi ise bambaşka bir pencere açıyor sinema yoluyla. Eleştirel ve daha gerçekçi karakterler ortaya koyarak ideolojiden bağımsız bir film ortaya koyabiliyor Kalatozov.  Oysa ikisi de MosFilm’den çıkmıştı. Diyeceksiniz ki tüm filmler MosFilm’den çıkıyordu zaten, hayır öyle değil, Sovyetlerde de bir çok stüdyo vardı ama yapıları farklıydı tabii.

Evet, "Kommunist "filminde propaganda var ama dramı çok zedelemiyor. Belki prop-dram denilebilir propaganda ile dramı birlikte götüren filmlere. Yine de nasıl ki Yeşilçam’ın basmakalıp melodramlarından sevdiklerim varsa (mesela Fatma Girik’le Kadir İnanır’ın “Kambur” (1973) filmini çok severim), Rus sinemasının da bu idealize, sosyalist-gerçekçilik akımının etkisindeki komünizm propagandası yapılan filmlerinin bazılarından her şeye rağmen bir tad alıyorum. Hikayeyi de geçtim, döneme dair bilgiler edinmek açısından da ilgimi çekiyor bu filmler. Sinematografilerinden ilginç yaklaşımlar çıkartmak da mümkün.

Filmde hoşuma giden sekanslar olarak kasabaya ilk geldiğinde Vasili’nin kapı kapı dolaşıp kalacak yer araması,  Kiremit indirme sahnesiyle birlik ve beraberlik içinde güzel günler için çalışmanın sembolize edilmesi ve meşhur “ağaç” sahnesini söyleyebilirim. Bir de trende kapitalist ile komünist iki adamın resmedilişi ve kapitalistin diğerinin neredeyse donuna kadar her şeyini alması da araya sıkıştırılmış. 


İnanç çok güçlü bir zihin kilitlenmesi. Komünist filmindeki Vasili Gubanov karakteri inanmış ve adanmış bir yaşam. Ben “inanç” konusuna mesafeliyim. Sadece dinden bahsetmiyorum, daha pek çok inanç var hayatlarımızda. Körü körüne değil de seçici bir inanmışlık sürekli bir sorgulamayla el ele yürürse faydalı olabileceğini, performansını üst noktalara çıkarabileceğini, aksi takdirde kötü sonuçlanacağını düşünüyorum. Sorumluluktan kaçmanın bir aracı olarak kullanıldığı anda inanç insanı mahvedebiliyor. Özeti, kontrolsüz inanç, inanç değildir.   

Film yeni bir dünya kuruluyor anlamında sözlerle ve kucağında bebeğiyle uzaklaşan kadın imgesi eşliğinde bitti. Bir nevi o bebekle yeni doğan komünist düzen arasında bir paralellik kurulmuş oluyor ve "gelecek bizim" mesajı veriyorlar.

Bu filmin devamı gibi bir başka film daha var. “Tvoy Savramennik”. Burada anlatıcı oğulun yaşadıkları hikaye edilmiş ama daha seyretmediğim için bir şey diyemeyeceğim. Zaten orijinal senaryonun ismi “Komünist'in Oğlu” olarak geçiyormuş.

Sadece Rus sinemasına meraklı olanlara tavsiye edilebilir, mutlaka görülmesi gereken bir film değil. 


NOT

Metindeki Rusça kelimeleri doğrudan Türkçe okunuşlarıyla yazdım, Rusça okuma/yazmayı işimi görecek kadar bildiğim için "İngilizce bazlı Latin harfli transliterasyonu" mecbur kalmadıkça kullanmıyorum. 

Burası önemli. "Mı ne barı ne rabı", "Ne köle ne efendiyiz" yazıyor. 
























Bu içerik Kuzey Kalesi tarafından hazırlanmıştır.

1 Aralık 2018 Cumartesi

"Vampyres" (1974) Vampirler Filmi: Jose Larraz

İki tane çekici genç kadın vampir var: Fran ve Miriam (Marianne Morris ve Anulka Dziubinska). Sürekli otostop yapıp arabanın sürücüsünü tarihi konaklarına davet ediyor ve orada kendilerine ziyafet çekiyorlar. Evin yakınında park etmiş bir çekme karavanda ise iki genç sevgili kamp yapıyor ve kadın tuhaf bir şeyler döndüğünden şüphelenmeye başlıyor.

Film erotizm ve kanlı sahnelerden ibaret. Dişe dokunur bir senaryo ya da hikaye yok gibi. Zaten hikayenin üstüne düşülmediği, kan ve seks üzerinden gidilmek istendiği çok belli. Gotik öğeler bol bol ve tekrarlayacak şekilde kullanılmış. Korku katılmış bir erotik film gibi. Bilhassa dilini kullanarak öpüşme sahneleri yönetmenin telkiniyle özellikle çekilmiş sanki :)

Yönetmen Jose Ramon Larraz aynı zamanda bir çizgiroman ilüstratörü. Bu tarz filmleriyle tanınıyor. Yani sexploitation ya da euro-trash dedikleri türden işler.

O dönem sansürün zayıflamasıyla Britanya’da Hammer şirketinin çıkarttığı bu tarz filmlerin bir devamı niteliğinde sayılıyor ama Hammer filmi değil.  


Hammer Films’in korku sinemasındaki yeri önemli. 1970lere gelindiğinde artık eski usul korku klişelerini kullanan filmlerle seyirci korkmuyor, yani bir çeşit bağışıklık kazanmış durumda. Hammer çözüm olarak” şiddeti ve erotizmi” artan dozlarda kullanmaya başlıyor. Mesela “Vampire Lovers” filmi bu açıdan dönüm noktalarından biri olarak görülüyor.

Edebiyatla Bağlantısı
Bram Stoker’ın Dracula’sından yıllar önce Sheridan Le Fanu’nun yazığı “Carmilla” (1871) bir vampir hikayesi. Hem de lezbiyen vampirlere dair ilk hikaye. Vampire Lovers (1970) filmi, daha önce de sinemaya uyarlanmış bu eseri bir kez daha ve dönemin olanaklarıyla daha cüretkar şekilde işleyince gişede iyi iş yapıyor ve Vampyres gibi filmlerin önü açılmış oluyor.  

“Carmilla”, Dracula kadar bilinmese de defalarca sinemaya ve televizyona uyarlanmış bir hikaye. Dizileri bile yapıldı.  Vampyres filminin yazarı olarak yönetmenin adı gözükse de köken itibarıyla “Carmilla”nın sıradan bir çeşitlemesi olarak görülebilir.

Vampirleri oynayan kadınlar seksi ve rollerine yakışmışlar. Playboy kızları diye okudum. Yıllar sonra çekilmiş bir röportajlarını seyretme fırsatım oldu. Zaman bilhassa Anulka’ya yaramış ve gençliğinden daha güzel bir kadın olmuş.  

2015 yılında bu filmin bir remake'ini de yapmışlar. 

Kült sayanlar var ama tekrar seyretmem. Yönetmenin başka işlerini görme isteği de uyandırmadı. Eurotrash, grindhouse tarzı işler bana göre değil. Bu film tam olarak bu gruptan sayılmaz ve her şeye rağmen bir estetik kaygısı var ama içeriği çok zayıf kalıyor. 

Not: Düşündüm de belki Anulka hatırına tekrar seyredebilirim, kesin konuşmayayım :)

Şahsi gözlemim Polonyalı kadınların ayrı bir güzelliği olduğu yönünde. Bugüne kadar hiç yanıltmadılar. 























Bu içerik Kuzey Kalesi tarafından hazırlanmıştır. 
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...