Bilim-kurgu, sinema ve linguistik oldum olası ilgimi çekmiş 3 alan.
Herkesin konuştuğu bir filmin bunları bir araya getirdiğini duyunca seyretmekte
gecikmedim. Maalesef film beklentilerimi karşıladı diyemem. Yanlış anlamayın, aksiyon beklediğimden değil, bunu birkaç cümleyle açmak istiyorum.
Filmi seyredip “olmamış” hissini yoğun olarak yaşayınca, öncelikle senaryonun
uyarlandığı Story of Your Life isimli Ted Chiang hikayesini de okudum. Fena değildi. Ama filme çekilmesini bekleyeceğim bir hikaye izlenimi almadım.
Hikaye ve film temelde paralel diyebiliriz. Ama farkları da var.
Örneğin filmdeki askerlerin uzaylılara suikast sahnesi hikayede yok. Zaten o
sahnenin filme bir şey kattığını da düşünmüyorum. Yine uzaylı dilinin çözülme
sürecini Chiang daha iyi veriyor. Hikayede “silah”tan bahsedilmiyor,
uzaylılar “birkaç bin yıl sonra size ihtiyacımız olacak” demiyor, Çinli
generalle konuşup uzaylılara saldırmasını son anda engelleme gibi durumlar da
yok hikayede. Ayrıca filmde uzaylılar ayakta duran ve yüzer gibi hareket eden ahtapotsu
canlılar olarak tasvir edilirken, hikayede gözlerinin bedenlerinin üst kısmında
her yöne doğru birer tane olmak üzere 7 tane olduğu da belirtiliyor. Hareket
ettiklerinde ileri gidiyorlar diyemiyoruz çünkü anatomilerinde ileri olarak
tanımlayabileceğimiz bir yapı ya da yön yok. Bu durum dillerine, yaşamı algılayışlarına, zaman algılarına da
aynen yansıyor. Bu noktalar hikaye okunmadan açıklığa kavuşmuyor. Senaryo, oyunculuk
açısından dil uzmanı Louise (Amy Adams) dışında kimseye fırsat vermiyor. Uzaylıların
tasviri ve iletişim sahnelerinde kullanılan görsel efektler yeterli. Fakat tüm
bu debdebeye rağmen zaman-mekan algısı üzerine ayrıntıya girmeden kendini basit
ifadelerle açıklayan birkaç bilimsel yazının insanda oluşturabileceği meraktan
daha fazlasını vermiyor film.
Temel nokta kullanılan dilin, kullananların yaşamı algılayışını hem
yansıttığı hem de biçimlendirdiği görüşü gibi gözüküyor. Heptapod (yedi ayaklı) adı verilen uzaylıların iletişim sisteminin çözülmesi süreci bu fikri yansıtıyor. Buradan
hareketle doğum olarak bildiğimiz başlangıç noktasından ölüm olarak bildiğimiz
sona doğru ilerleyen doğrusal düzendeki bir yaşam algısının kullandığımız dilin
yapısının çaktırmadan dikte ettiği bir bakış açısından ibaret olabileceği ve
farklı dil yapılarında yaşamın çok daha farklı algılanabileceği örnekleniyor. Bu
yaklaşımları kazanmanın yolu olarak ise beynin yeniden formatlanması gerekiyor
ve buna uygun bir dil öğrenilerek bu değişim yaşanabiliyor.
Filmin başrol oyuncusu dil uzmanı Louise uzaylıların dilini öğrendiğinde yaşamı ve zamanı algılama şekli de otomatik olarak değişiyor ve geleceği de görebiliyor. Bu noktada filmin ikinci mesajı sahneye çıkıyor. Geleceği bilirsek olumsuz gördüğümüz kısımları değiştirmeli miyiz? Louise karakteri gelecekte yapacağı çocuğunun öleceğini bilmesine karşın yine de onu dünyaya getirmek istiyor. Artık yabancısı olmadığı Heptapod mantığında çocuğunun yani sevdiğinin lineer zaman kavramında kaç yıl yaşayacağının önemi yok. Yaşamında varolması başlı başına bir hediye. Lineer bir yaşam algısı olmayınca hayatta ne kadar kaldığının da önemi olmuyor. Louise karakterinin söylediği gibi başlangıç ve bitişlerin önemi kalmıyor. Varoluşun niceliği değil niteliği ön plana çıkıyor. Sıralama değil bütünlük değer kazanıyor. Varoluşun bu şekilde değerlendirilmesi, uzaylıların gelişi ve ansızın gidişi ardından geride bıraktıkları değişimle de paralellik içeriyor.
Uzaylılar, insanların düşünmesi için tetikleyici bir etken olarak
alınabilir. Onların iletişimini incelerken farklı bakış açıları ve algı
boyutları da keşfediyoruz. Bunlar ise kendimizde daha önce fark etmediğimiz
özellikleri ortaya çıkarıyor. Yani çevremizi gözlemlerken, gözlemlemek ve
anlamak zorunda kalırken, bu gözlemler dönüp kendi kendimizi de yeniden
anlamaya ve değiştirmeye çalışmamızı sağlayan bir sürecin başlatıcısı oluyor. Zaten hikayede uzaylılara ne için geldikleri sorulduğunda ısrarla "Gözlem için" diyorlar. Bu durum gözlemin tek başına bile aslında ne kadar basit ama etkili ve verimli bir iletişim yöntemi olduğunu düşündürüyor..