31 Temmuz 2018 Salı

Extinction (2018) (Tükeniş) (Bilimkurgu Filmi)

Peter (Eric Pena) rüyalarında sürekli dünyayı istilâ eden uzaylıları görmektedir. Çevresi onu doktora gitmesi konusunda ikna etmeye çalışırken bir gece rüyaları gerçeğe dönüşünce kendisini amansız bir savaştan ailesini kurtarmak için mücadele ederken bulur.

Defalarca yazılmış, çizilmiş, çekilmiş bir tema: “Alien Invasion”. Film yeni bir bakış açısı getiriyor mu? Eh işte, ters köşesi var demek daha doğru. Son yılların AI (yapay zekâ) tartışmaları sağolsun. Görsel efektler nasıl olmuş? Yeterli. Akılda kalır özgün karakterler var mı? Yok.  Klasik olur mu? Olmaz. Kült olur mu? Yine olmaz. Aile dramasıyla bilimkurgu’yu paralel götürüyor. Film boyunca dev mekanların içinde insanın küçüklüğü gerek iç gerek dış çekimlerle vurgulanıyor. Sırbistan’da çekilmiş. Yönetmen Ben Young, tanımıyorum ama fena iş çıkarmamış. Bilimkurgu hayranlarının zevkle seyredebileceği düzgün bir film. Electric Dreams dizisinin bir bölümü de olabilirdi, filmini yapmışlar.  

Hatırlattıkları
Adamın rüyasında sürekli işgal görüntüleri görmesi “Close Encounters of the Third Kind” filmini, iş yerine gittiklerinde ışıklar içinde açılan kapı sahnesi Walking Dead’in ilk sezonundaki unutulmaz sahneyi, içinde barındırdığı ters köşeyle Electric Dreams dizisinin “Autofac” bölümünü, adamın “ya rüyalarım gerçekte olacak bir felaketin habercisiyse” şeklinde diretirken kimsenin ona inanmaması ve hasta muamelesi yapması ise “Shelter” filmini hatırlattı.

Walking Dead, Season 1 E5 - CDC binasının önü

Extinction

Geleceğin Gerçekleri
Claude Shannon ismini bilir misiniz? Bence bilin. Bekir Bozdağ’ın ismini bileceğinize bu adamın ismini bilin meselâ. Adam bir matematikçi ve kriptograf. İnformatik çağının kurucularından sayılıyor. Yıllar önce ettiği bir lâf bu filmin konusundaki ters köşeye de işaret ediyor:

“I can visualize a time in the future when we will be to robots as dogs are to humans.” (1987)

Sentetiklerin, yaptıkları katliamların suçluluğunu taşımamak ve normal bir yaşam sürdürebilmek için birkaç kişi dışında hâfızalarını silmesi ilginç bir temizlenme yöntemi. Kötü anıların insanı kötü etkileyebildiği bir gerçek ama farklı bir kişilik oluşumu, daha sağlam bir karakter inşası için yine bu anıların çok kıymetli olabileceğini düşünüyorum. Yine de bâzen çok baskın hâle gelip geleceğe bakamaz hale getiren habisleşmiş anıların silinmesi tek çözüm olabilir. Uzun konu. Başka zaman başka bir yerde konuşmak lazım.   

Claude Shannon

Çocuk Meselesi
Son zamanlarda dizilerde filmlerde abuk sabuk davranıp bağıran çağıran, ikide bir ağlayan çocukların beni rahatsız ettiğini gözlemliyorum. Aslında sadece ekranda değil, gerçek hayatta da böyle. Çocukların çoğundan sıkılıyorum. Bu filmde bir kez daha bu duyguyu tatmış oldum. Mesela “War of the Worlds” filminde bu çocuk öğesi daha dozundaydı. Fazla ağlayıp ciyakladıklarında çocuklar çok itici oluyor. Burada olduğu gibi. 

Yeri gelmişken bir gözlemimi paylaşmalıyım. Türkiye’deki çocukların çoğu çok cazgır. Çocuktur yapar diyeceksiniz ama her çocuk yapmıyor ya da çoğu ülkede çocuklar TR'deki gibi avaz avaz dolaşmıyor. Ülkede sigara içenlerin yerini ayırmak yerine çocukluların yerinin ayrılması beni daha mutlu ederdi. Görgüsüz ailelerin şımarık ve gürültücü çocuklarıyla hiçbir yerde rahat etmek mümkün değil. Kafede oturmak bile zehir oluyor. Barbarlığın çeşitli tanımları var. Gereksiz yere sürekli gürültü yapmak bunlardan biri sayılabilir mi? Bence sayılır. Öyleyse yandık, bizim toplumun %80’i falan ailece bu tanıma girer. Yüksek sesle bağıra çağıra konuşup canhıraş çığlıklar atmaktan tutun, çocukları böğürdükçe zevkten dört köşe olan ebeveynlere kadar çoğunluk yeryüzünün ihtiyacı olmayan ve hiçbir işe yaramayan sesler çıkarmakla meşgul. Konuşmaları da buna dahil! :)
























Bu içerik Kuzey Kalesi tarafından hazırlanmıştır.

28 Temmuz 2018 Cumartesi

Winchester 73 (1950) Kovboy Filmi


Anthony Mann / James Stewart Western Ortaklığı
Lin McAdam (James Stewart) arkadaşı High Spade (Millard Mitchell) ile Dodge City kasabasına gelir. O sırada Bağımsızlık Günü şerefine kazanana Winchester 73 tüfeği verilecek bir atış yarışması düzenlenmektedir. Salonda Dutch Brown (Stephen McNally) ile karşılaşınca husumetleri olduğu anlaşılır ama kasabada silahla gezmek yasak olduğu için kapışma ertelenir. Bu arada bölgede kızılderililerin saldırgan faaliyetleri devam ederken, Waco Johnny Dean (Dan Duryea) ve adamları ortalığı karıştırmaktadır. 

Bend of the River vs. Winchester 73
Bir Anthony Mann filmi. James Stewart ile sürecek 5 filmlik Western ortaklıklarının ilki. Stewart’ın kovboy filmlerine ilk adımı aynı zamanda. Açıkçası ben James Stewart’ı Capra ya da Hitchcock filmlerine Western’den daha çok yakıştırıyorum. Burada ikilinin “Bend of the River” filminden de bahsetmiştim. Genel olarak Winchester 73 daha stilize ve iyi bir film olmasına karşın kötü adamlar açısından kıyasladığımda “Bend of the River’daki Emerson Cole karakteri daha gri bir portre çiziyordu. Winchester 73’te ise ne Dutch Brown ne de Waco Johnie Dean böyle bir belirsizlik ya da gelgit sergilemiyor ve klişe birer kötü adam olarak hikâyede yer alıyorlar. İki filmin senaryosunda da Border Chase ismi görülüyor.  

Anthony Mann bir süre B-filmleri ve noir çektikten sonra 1950-58 yılları arasında 10 tane kovboy filmi çektiği için psikolojik öğeler kullanmaya yatkın. Belki de stüdyolarca iyi bir Western’in olmazsa olmazı görüldükleri için Western klişelerini filmlerine bol bol dolduruyor. Fakat kendine has bir tarzı var. Mesela bu filmde yığınla klişe olmasına karşın yine de bunlardan zevkle seyredilebilir bir bütün çıkarabilme konusunda yetenekli. 

Filmin iki tane sürprizi var. Biri kızılderili şef rolündeki Rock Hudson. Diğeri de süvârilerden birini oynayan Tony Curtis.


İyi kötü, kızılderili beyaz, kanun adamı haydut herkesin saygı duyduğu tek obje tartışmasız Winchester 73. Sürekli el değiştiriyor ve ele geçirmek için insanlar yapmadığını bırakmıyor. Lord of the Rings’deki yüzük gibi :) Hani dili olsa da gördüklerini anlatsa denilecek serüven dolu bir yaşamı oluyor tüfeğin. 2018 Venezuela'sında iphone 10 gibi bir alet. Başka bir sevdiğim Western olan "River of No Return" filmini hatırlatıyor. Oradaki doların yerini burada Winchester almış. Marilyn Monroe’un söylediği şarkının sözleri nasıldı: 

               “One silver dollar…Bright silver dollar...changing hands...changing hands…”

Filmi 3 bölüme ayırabiliriz. Önce ilk 20 dakika Winchester ödüllü atış turnuvası. İkinci kısımda Kızılderili süvâri çatışması. Sonunda haydut çetesi ve nihai hesaplaşma. Baştan sona doğru yavaş yavaş sertleşen bir akışı var.

Bana en özgün gelen karakter Joe Lamont (Indian Trader) oldu. John McIntire oynuyor, en karizmatik adam oydu bence. Sonu kötü oldu ama üç haydutun neredeyse donuna kadar aldığı sahneler filme renk katıyor. 

Filmdeki süvârilerin komutanı Çavuş Wilkes karakteri, kızılderililerin gece saldırmayacağı çünkü ölürlerse ruhlarının kaybolacağına inandıklarını duyunca hemen söz dinliyor ve adamlarına nöbetçi bırakıp sabaha kadar dinlenmelerini emrediyor. Cheyenne Autumn filmindeki kale komutanı Yüzbaşı Wessels’ın laftan anlamaz inadını düşünüyorum. İyi ve kötü yöneticilik her yerde hemen kendini belli ediveriyor. Shelley Winter ile Charles Drake arasındaki ilişki filmin yan hikâyelerinden birisi. 

Bana kalsa şu Rikers barının merkezde olduğu ve Joe Lamont karakterinin öne çıkartıldığı bir film çekmek isterdim. 

Klasik Western'lerimden biri değil ama vasatın üstünde bir örnek. 





James Stewart ve Millard Mitchell




Wyatt Earp


Dutch

Joe Lamont karakteri (John McIntire)






Rock Hudson


Charles Drake ve Shelley Winters





Çavuş Wilkes ve Tony Curtis






Bu içerik Kuzey Kalesi tarafından hazırlanmıştır.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...