Cape Horn’daki küçücük bir adanın deniz fenerini ele geçiren
acımasız korsanlara ve cani kaptanlarına (Yul Brynner) karşı Denton’ın (Kirk
Douglas) mücadelesi.
Bir Jules Verne
romanı uyarlaması. Kitap aynen filme aktarılmamış, değişiklikler var. Mesela
kadın olayı yoktu romanda. Küçükken TRT’de seyretmiştim, arşivi toplarken tekrar denk gelince
sevindim ama aynı tadı alamadım.
Aslında oyuncuları ve Jules Verne hikayesinin sağlam
iskeleti sayesinde seyredilebilir bir film. Korsanlar, “Karayip'tekiler” gibi masalsı
bir profil çizmiyor, acımasız ve gerçekçi. Fakat sinematografi, kurgu, müzik konusunda
zayıf, zaten gişede de iş yapmamış.
Kirk Douglas’ı çok severim. Hem filmlerini hem
biyografilerinden bildiğim kadarıyla kişiliğini. Daha önce bir başka Jules Verne uyarlaması olan “Denizler Altında 20.000
Fersah”da da başroldeydi ve bana kalırsa o daha iyi bir uyarlamaydı. .
Yul Brynner bir başka sevdiğim aktör. Burada paylaştığım galiba üçüncü filmi olmasından da belli zaten. Yanlış hatırlamıyorsam ikisinde de Rusya göçmenliği vardı.
Filmde korsanların başı Kaptan Kongre rolündeki Yul
Brynner’ın kadınlar hakkındaki aforizmalarından bazılarında doğruluk payı var
bence :)
“They say every woman is an
actress.”
“Its wonderful how perfectly the
female mind understands the priorities..! Her clothes first, her aunt only
second”
Sinematografi çok daha ihtişamlı olabilirdi. Bir örnek
vereyim mesela. Kirk Douglas’ın close-up/medium
close-up çekimleri fazla tekrarlanmış, bir süre sonra yine mi dedirtiyor. “Mother” filminde Jennifer”ın sahneleri
de bunu hissettirmişti.
Biliyorsunuz Kirk Douglas’ın anılarını anlattığı pek çok
kitabı var, bunlardan birinde bu filmin çekimlerinde yaşanan bir olay da
anlatılmış. Okuyunca aklıma Cüneyt Arkın’ımız geldi. Neler çekmişti o filmlerde
oynarken. “Adını Unutan Kahraman”
diye bir biyografisi vardır, okumanızı tavsiye ederim. Bence devamını da
yazmalıydı, istese 10 cilt yazacak yaşanmışlığı olduğu belli. Bu arada illa bir Amerikalı yıldızla kıyaslanacaksa Cüneyt Arkın'ın muadili Kirk Douglas olabilir bence. Neyse yazıyı dağıtmayayım :) Kirk Douglas’ın yazdıklarını alıntılayıp sona da deniz manzarası tablolarıyla ünlü Lev Lagorio'nun bu filme çok yakıştığını düşündüğüm ve Rusça “Mayak”
denilen deniz feneri resmiyle bitireyim:
"Next my thoughts turned to Spain.
I was shooting a movie with Yul Brynner,
The Light at the Edge of the World. It was 1970 and I was fifty-three,
still a young man. I was staying in Cadaques, next door to Salvador Dalf. The
day he came to watch the shooting, we were doing a scene in the woods. We had
constructed a
hut on rocky terrain. The scene
called for me to be on the roof of this hut when I get shot. I was then to roll
off the roof onto the rocks below, or so it would appear on film. Of course, a
mattress was placed on a scaffold constructed just below the roof and out of
view of the camera. For further insurance a stuntman was standing there to
break my fall.
I rolled off the roof too fast,
the stuntman couldn't stop me, and I fell on the rocks below. I suffered a
concussion, but, like so many people in shock from an injury, I didn't even
know it—I didn't feel any pain. I insisted they wipe the blood off my head;
then I climbed on the roof again and did another take. After that, I passed out
and was taken to the hospital, where I didn't regain consciousness for several
days. Again I was lucky. Many people under the same circumstances don't ever
come out of a coma, but I did, complaining that I was hungry.”
Climbing the Mountain / Kirk
Douglas
|
Mayak / Lev Lagorio |