27 Şubat 2019 Çarşamba

Mehmet Fatih Maçoğlu kazansın isterim


Günlük siyasetle, adaylarla, isimlerle, seçimle meçimle pek ilgilenmem. Ama içimden geldi, bir istisna yapmak istiyorum. Hakkında çok yazıldı çizildi. Son birkaç senedir takip ediyordum. Yaklaşan seçimlerde başarılı olmasını gönülden istediğim tek insan. Umarım hak ettiği gibi "Tunceli Belediye Başkanlığını" kazanır. Şu memlekette nadir de olsa birilerinin hak ettiği yere gelebildiğini; iyi niyetinin, çalışmasının karşılığını aldığını görürüz.

Kötülüğe doymayıp milletini insanlıktan çıkaran yığınla ahlaksız şarlatan ve sadece “insan olmakla” halkını düze çıkaran bir namuslu adam. Selam olsun sana Mehmet Fatih Maçoğlu, selam. 





Bu içerik Kuzey Kalesi tarafından hazırlanmıştır.

25 Şubat 2019 Pazartesi

Chabouté Artbook: Çizgiroman Sanatı ve Frankofon Dünyasından Haberler


“Bricoles, gribouillis et fonds de tiroirs...”
“Artakalanlar”

Christophe Chabouté. Takip ettiğim çizgiroman sanatçılarının ilk sıralarında. Yirmi yıllık çizgi yolculuğunun panoramasını sunduğu ve artakalanları değerlendirdiği bir “artbook” çalışması 2018’in sonunda çıktı. Beraber iki sergi yaptığı Charlelie Couture’ün önsözüyle, tematik bölümlere ayrılmış çizimler, taslaklar, arayışlar içeren Chabouté’ye has sessiz ve şiirsel çalışmalar.

256s / Renkli / 39 €


Un artiste accompli et un travailleur exigeant. Les marques de plume et tâches d’encre qui ornent sa table à dessin en témoignent. Auteur d’une œuvre riche, il a montré au cours de sa carrière que son talent ne se limitait pas à la bande dessinée.

Aujourd’hui, pour notre plus grand plaisir, il nous ouvre ses tiroirs pour en livrer ses trésors secrets…Croquis, recherches, illustrations de couvertures, pièces d’expositions ou travaux personnels, ce beau-livre retrace 20 ans de création acharnée. Divisé en chapitres implicitement thématiques, il entre en parfaite résonnance avec les différentes sources d’inspiration qui émaillent l’œuvre de son auteur. « Océan », « Musique », « New-York », « Ombres et Lumières » ou « Toits de Paris » forment ainsi les composantes d’un univers contemplatif et poétique, où les silences parlent et racontent.

Rythmé et ponctué par la voix d’un narrateur à laquelle répondent, en écho, des interventions personnelles de l’auteur et ouvert par une préface de Charlelie Couture (avec qui Chabouté a eu l’occasion d’organiser deux expositions croisées), cet ouvrage offre le panorama créatif d’un artiste unique dans le paysage de la bande dessinée contemporaine.”


Vents d’Ouest  (Glenat) basın bülteni.         

solda, Charlelie Couture, sağda, Christophe Chabouté (Entrecase)
                                                                       
Bu içerik Kuzey Kalesi tarafından hazırlanmıştır.

24 Şubat 2019 Pazar

Grzegorz Rosinski Torgal (Thorgal) çizmeyi bıraktı!


Bir devrin sonu. Aslında 2018 ağustosunda açıklanmış ama okuduğum bir Rosinski röportajı vasıtasıyla ben yeni öğrendim. Çizer ya da daha doğru bir tabirle çizgiroman ressamı Grzegorz Rosinski ve senarist Van Hamme işbirliğiyle 1977 yılında Tintin dergisinde okurlarıyla buluşan Thorgal serisinin otuz altıncı albümü "Aniel", Rosinski’nin son Torgal albümü oldu.

Yerine “Kriss de Valnor”dan tanıdığımız (Üç Thorgal yan serisinden biri) Fred Vignaux seriyi devam ettirecek.

Yaratıcı çizer olan Van Hamme da 2007 yılında yerini  Yves Sente’a bırakmıştı. 

dBD dergisine verdiği röportajda ayrılık nedeni ve daha pek çok konuya dair düşüncesini ve anılarını okumak bilgilendiriciydi. 


solda Grzegorz Rosinski, sağda Jean Van Hamme



Bu içerik Kuzey Kalesi tarafından hazırlanmıştır.

23 Şubat 2019 Cumartesi

"Rocky V" filminden Elton John'un "Measure of a Man" Şarkısının Çevirisi


Rocky serisinin hayatımdaki yeri ayrı. Basit bir boks ya da spor filminden çok daha fazlası benim için. Yaşamla mücadelenin somutlaşmış hali gibi biraz. Çok saygı duyduğum ve örnek aldığım bir karakter oldu çocukluğumdan beri.

Serinin filmleri arasında “Rocky V” en az sevileni gibidir. Ama benim için değil. Oradaki yanlış seçimler ve sonrasında gelen hayal kırıklığının hikayenin geneline yakıştığını düşünürüm. Umursamam eleştirenleri.

Tüm Rocky filmlerinde müziklerin yeri ayrıdır. Rocky 5’in sonunda da bir Elton John sürprizi karşılar izleyiciyi. Rocky I’den başlayarak akan siyah beyaz fotoğraflar eşliğinde nefis ve anlamlı bir şarkı dinlersiniz.

İşte o şarkıyı yıllar önce çevirmişim, sonra notlar arasında unutulup gitmiş. Başka bir yerde kullanacağımı sanmam, dolayısıyla burada değerlendirmek istedim. Serbest bir çeviri olduğunu not düşeyim, makine gibi bire bir çeviriyi sevmem şarkı ve şiirde. 



Yara bere içinde ellerinle baş başa
Kırık kalbin sertleşmiş, sanki bir kaya
Geride kaldı artık o zafer günleri
Gün gelir devrilir herkesin kaleleri
Dalgalar durmadan değiştirir
Sahildeki kumların şeklini

Zaman aldatır
Mekan yanıltır
Kim olduğun
Yüzünde saklıdır

Daracık montun,
eldivenlerin gibi sarmalamış seni
Sevmeyi öğrendiğin 
leş sokaklardasın eskisi gibi
Hoşgeldin benim canım dostum
gerisin geri 
Cehenneme gidip gelmiş gibisin
Ama atlattın o günleri
  
Yaşama döndün, başladığın yerdesin
Kalbine kulak ver ve dinle
Kim olduğunu fısıldayacak sana sessizce

Gözlerdeki ateş, ellerdeki çizgiler
Farkına vardıkların
Bir zamanlar kaçtıkların
Kim olduğunu anlatır tüm yaşadıkların

Başladığın yerdesin, yuvana hoş geldin
Ne para ne de şampiyonluk var şimdi
Hiç ayrılmadın aslında sen buradan
Önce kaybetmeliydin,
galip çıkabilmek için onca kavgadan
Gücün yettikçe  
Ayakta kalmaya devam

Artık sevebilirsin,
Artık kaybedebilirsin
Artık seçebilirsin
Kim olduğunu gösterebilirsin











Bu içerik Kuzey Kalesi tarafından hazırlanmıştır.

22 Şubat 2019 Cuma

"Dünyanın Ucundaki Fener" (film) (1971)

Cape Horn’daki küçücük bir adanın deniz fenerini ele geçiren acımasız korsanlara ve cani kaptanlarına (Yul Brynner) karşı Denton’ın (Kirk Douglas) mücadelesi.

Bir Jules Verne romanı uyarlaması. Kitap aynen filme aktarılmamış, değişiklikler var. Mesela kadın olayı yoktu romanda. Küçükken TRT’de seyretmiştim, arşivi toplarken tekrar denk gelince sevindim ama aynı tadı alamadım. 

Aslında oyuncuları ve Jules Verne hikayesinin sağlam iskeleti sayesinde seyredilebilir bir film. Korsanlar, “Karayip'tekiler” gibi masalsı bir profil çizmiyor, acımasız ve gerçekçi.  Fakat sinematografi, kurgu, müzik konusunda zayıf, zaten gişede de iş yapmamış.

Kirk Douglas’ı çok severim. Hem filmlerini hem biyografilerinden bildiğim kadarıyla kişiliğini. Daha önce bir başka Jules Verne uyarlaması olan “Denizler Altında 20.000 Fersah”da da başroldeydi ve bana kalırsa o daha iyi bir uyarlamaydı. .

Yul Brynner bir başka sevdiğim aktör. Burada paylaştığım galiba üçüncü filmi olmasından da belli zaten. Yanlış hatırlamıyorsam ikisinde de Rusya göçmenliği vardı. 


Filmde korsanların başı Kaptan Kongre rolündeki Yul Brynner’ın kadınlar hakkındaki aforizmalarından bazılarında doğruluk payı var bence :)

“They say every woman is an actress.”

“Its wonderful how perfectly the female mind understands the priorities..! Her clothes first, her aunt only second”

Sinematografi çok daha ihtişamlı olabilirdi. Bir örnek vereyim mesela. Kirk Douglas’ın close-up/medium close-up çekimleri fazla tekrarlanmış, bir süre sonra yine mi dedirtiyor. “Mother” filminde Jennifer”ın sahneleri de bunu hissettirmişti. 


Biliyorsunuz Kirk Douglas’ın anılarını anlattığı pek çok kitabı var, bunlardan birinde bu filmin çekimlerinde yaşanan bir olay da anlatılmış. Okuyunca aklıma Cüneyt Arkın’ımız geldi. Neler çekmişti o filmlerde oynarken. “Adını Unutan Kahraman” diye bir biyografisi vardır, okumanızı tavsiye ederim. Bence devamını da yazmalıydı, istese 10 cilt yazacak yaşanmışlığı olduğu belli. Bu arada illa bir Amerikalı yıldızla kıyaslanacaksa Cüneyt Arkın'ın muadili Kirk Douglas olabilir bence. Neyse yazıyı dağıtmayayım :) Kirk Douglas’ın yazdıklarını alıntılayıp sona da deniz manzarası tablolarıyla ünlü Lev Lagorio'nun bu filme çok yakıştığını düşündüğüm ve Rusça “Mayak” denilen deniz feneri resmiyle bitireyim:

"Next my thoughts turned to Spain. I was shooting a movie with Yul Brynner, The Light at the Edge of the World. It was 1970 and I was fifty-three, still a young man. I was staying in Cadaques, next door to Salvador Dalf. The day he came to watch the shooting, we were doing a scene in the woods. We had constructed a
hut on rocky terrain. The scene called for me to be on the roof of this hut when I get shot. I was then to roll off the roof onto the rocks below, or so it would appear on film. Of course, a mattress was placed on a scaffold constructed just below the roof and out of view of the camera. For further insurance a stuntman was standing there to break my fall.

I rolled off the roof too fast, the stuntman couldn't stop me, and I fell on the rocks below. I suffered a concussion, but, like so many people in shock from an injury, I didn't even know it—I didn't feel any pain. I insisted they wipe the blood off my head; then I climbed on the roof again and did another take. After that, I passed out and was taken to the hospital, where I didn't regain consciousness for several days. Again I was lucky. Many people under the same circumstances don't ever come out of a coma, but I did, complaining that I was hungry.”

Climbing the Mountain / Kirk Douglas

Mayak / Lev Lagorio

Bu içerik Kuzey Kalesi tarafından hazırlanmıştır.

21 Şubat 2019 Perşembe

Nerde "Eski Gülse", nerde "Jet Sosyete"


Konu kısaca Gülse Birsel’in son dizisi. Avrupa yakasını severdim. Hatta çok severdim. Neredeyse tüm yan karakterleriyle eğlendirirdi beni. Kubiler Selinler Şesular Tacettinler Cemler falan epey gülerdim. Hele Gazanfer abi ve eşi unutulmaz. Özledikçe ara sıra seyrederim hala.

Sonraki “Yalan Dünya” AY kadar olmasa da fena değil gibiydi ama benim o ara vaktim yoktu, fazla takip edemedim.

Geçen gün bu üçüncü dizi denemesine denk geldim, bir bakayım dedim. Bakmaz olaydım. Nasıl berbattı anlatamam. Halbuki Çağlar Çorumlu’yu komedyen olarak çok severim. En azından o götürür diyordum. Olmadı.  

Ancak 20 dakika falan dayanabildim, o da kumandayı almamışım yanıma, yataktan kalkmaya üşendiğimden :) Gülümsemedim bile yahu. Bir tane ilgimi çeken karakter olmadı. Bu kadarını da beklemezdim. 

Hele Gülse Birsel’in karakteri. Kendi kişiliğine yakın olmayan, performans isteyen rolleri oynayamıyor demek ki. Öyle kötü bir karikatür olmuş ki tahammül edilecek gibi değil.

Sözün kısası Jet Sosyete’de çakılma durumu gözledim. Bildiğin “Nosedive”. Ne oyuncular karakterlere yakışmış, ne espriler zekice, ne doğru dürüst bir konu var. 

Bu aralar TR’de her şeyin eskisi kıymetli. Aklı başında herkes “eski Türkiye”nin değerini anladı. Aynı şey Gülse Birsel için de geçerli gözüküyor. Nerde eski Gülse, nerde "Jet Sosyete"  


Bu içerik Kuzey Kalesi tarafından hazırlanmıştır.

10 Şubat 2019 Pazar

Sarı Yelekliler: Basında Karikatür ve İlüstrasyonlar

Fransa'daki sarı yelekliler (gilets jaunes) hareketinin 13. haftasını geride bırakmak üzereyiz. Nedir ne değildir her yerde yığınla yazı var, burada anlatmaya gerek yok. Özetle bize bu vergileri yükleyemezsin, bu zamlarla bizi terbiye edemezsin, bizi fakirleştiremezsin, bizim oyumuzla bizim paramızla bizi ezemezsin diye kadın erkek çoluk çocuk genç yaşlı Macron'a ve temsil ettiği zihniyete karşı sokağa döküldüler. Rahatlarını bozdular, sokaklarda polisi de karşılarına alarak haklarını aramaya devam ediyorlar. Aslında Macron, Ortadoğunun ya da Güney Amerika'nın kıro diktatörlerinin yaptığının onda birini yapmadı bana sorarsanız. Ama halk Avrupalı. Halkın kültüründe var haksızlığa başkaldırı ve tepki göstermek. Belki dünyanın pek çok yerindeki zalimliklere sesini çıkartmıyor Fransız ama hiç değilse kendini ezdirmiyor, bu da bir  şeydir. Yok öyle "Oyu aldım, ister oyarım ister soyarım" zihniyeti. Uydurma geçmişler yaratıp övünürken her gün sokaklarında her türlü ahmaklığın ve alçaklığın sergilendiği milletlerin tersine, 2019 yılına da haklı bir tepkiyle damgalarını vurdu Fransızlar. Onurlu halkların yaşam standartları da onurlu oluyor. Onurlu halklar geçmişte yaşamaya tenezzül etmiyor. Onurlu halklar bok yoluna gitmenin değil, insan gibi yaşamanın peşinde. Ölümler değil yaşam kutsanıyor onlarda. Biz daha iyisine layığız diyen sahtekar popülistlere aldırmayın siz. 2000lerde hala "ağa" peşinde koşan zavallı milletler uygarlıklarıyla değil "ölümleriyle övünme" yarışına devam edecekler gibi gözükmekte.

Bugün basında ve nette çıkmış konuyla  ilgili karikatür, grafiti, afiş, pankart, fotoğraf ve ilüstrasyonlardan birkaç örnek vermek istiyorum. Bu konuda bir eksiklik olduğunu hissettim. En çok gönderme yapılan her zamanki gibi "La Liberte Guidant le Peuple" (Eugene Delacroix) resmi oldu. İleride gerek olursa devamını da getirebilirim ya da biriktikçe buraya eklerim.



Marie Antoinette'e gönderme






Psycho :)


"Sefalet eken, öfke biçer"






Galyalılar öfkeli :)







Nefis bir  mural. 



Ekmekler de küçüldü sanki :)


Ne sarısı, bizde her renk var abi :)




Christophe Dettinger


Meşhur Frigya takkesi. Şirinler okuyanlar bilir :)





İçimizdeki Ruslar :)



Kelime oyunu yapmış. Devrim değil düşevrimi gibi 

Halkçılığın da fazlası iyi değil :)


Adam gibi bölüştürün şu serveti!




Korsika bandanası














"Piyon değiliz, devrimle sileriz":)

Bu içerik Kuzey Kalesi tarafından hazırlanmıştır.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...