Önce size bir soru:
Geçtiğimiz yüzyılda en fazla insanı
öldüren felaket neydi? Savaş, deprem, tsunami? Hayır, hiçbiri. 100 milyona
varan insanı öldüren sadece sıradan grip virüsünün biraz farklı bir tipiydi: İspanyol gribi.
Peki başka bir soruya
hazır mısınız: Binlerce liralık
akıllı telefonunuzu bomboş muhabbetleriniz dışında en son hangi faydalı iş için
kullandınız? Çoğumuz ne telefonun hakkını verebiliyoruz ne de hayatın. İkisi çok farklı değil aslında.
Biz ülkemizi perişan eden ve yıllardır kendini tekrar edip
duran ekonomik krize dahi önlem almamakta direnerek ahmaklığımızı ispatlarken, Britanyalılar yeni bir grip salgını çıktığında nasıl baş
edebileceklerine, insanlarını nasıl koruyacaklarına dair çok ciddi stratejiler üretiyor.
Çünkü biliyorlar ki “grip salgını” da tıpkı depremler gibi kaçınılmaz bir afet
olarak karşımıza çıkacak.
Matematikçi Hannah Fry’ın sunduğu programda yeni bir virüs
tipine karşı aşı üretebilmek için 4 aylık bir süreye ihtiyaçları var ve bu
arada salgını nasıl yavaşlatıp sınırlayabiliriz diye çözümler üretiyorlar. Bu
çözümlerin gerçekçi olması için bir salgın modeli yaratılıyor ve yayılım
paternleri, hızları inceleniyor. Kişi bazında takiplerde cep telefonları temel alınıyor
ve ayrıntılı bir veri akışı toplamak inanılmaz kolaylaşıyor. Bir akıllı cep
telefonu aplikasyonu yaptırmışlar, deneye katılanların teline yükleniyor ve
bilgi akışı merkezde otomatik olarak toplanıyor. Sosyal alışkanlıklar ve
toplumsal yaşam paternleri de bu sayede daha iyi anlaşılarak tedbirlerin
odaklanması gereken zayıf noktalar belirlenmiş oluyor. Biri yerel (500 kişi) diğeri
daha geniş kapsamlı (29.000 civarı) iki araştırma yapılıyor ve tüm veriler
Cambridge Üni’deki bir merkezde biyomatematikçilerce değerlendiriliyor. Sistem
o kadar iyi programlanmış ki kimin kime bulaştırdığı bile tespit edilebiliyor.
Mesela dükkan çalışanları en çok virüs yayanlar oldu. Super spreaders deniyor bunlara. Bu çalışmalar geliştirilerek ve
katılım arttırılarak hala devam ettiriliyor.
Türkiye’nin gribal bir pandemiye, hatta bir epidemiye bile
hazır olmadığını söylememe gerek yok herhalde. Biz daha deprem için boş alanlar
belirlemek, acil durum konteynerlerine sahip çıkmak gibi amelelikten ibaret işlerde bile sınıfta kaldık. Tam tersine önceki
depremde onlarca can kurtaran AKUT’u
cezalandırmak için elimizden geleni ardımıza koymadık. Üstüne üstlük
depremi beklerken müteahhitlere yeni insanlar kurban ederek adeta “nasıl daha çok ölürüz”ün
provasını yaptık. .
Virüslere gelmeden önce Türkiye önce kendini yüzyıllardır
pençesinde kıvrandığı “akılsızlık”
epidemisinden kurtarmalı. Dinmiş, gelenekmiş, töreymiş, tarikatmış, ırkmış,
devletmiş, aşiretmiş bir kenara koyacak ve aklı egemen kılacak bu ülke. İnanan
değil, bilen toplum olacak. Şimdi diyecekler ki “Efendim ikisi bir arada niye
olmasın?” Oluyorsa yapsaydın yüzyıllardır, elini tutan mı var!
Contagion belgeselini tavsiye ederim. Geçenlerde Konsol Üssü’nde
zombiler yaşadığınız bölgeyi istila ederse nasıl kaçarız temalı bir sohbet olmuştu, bu biraz fantastik gözükse de viral bir salgın kaçınılmaz. Bence her aile
bu gibi pandemilerde nasıl bir yol izleyeceğini tıpkı depreme karşı önlem alır
gibi, devletten bağımsız olarak oturup planlamalı. Salgınlar depreme falan benzemez, bu işin şakası yok. Üstelik haksızlığın ve kötülüğün normal sayıldığı toplumların başına her türlü felaketin gelmesi daha da yakındır. Hazırlıklı olmakta fayda var.
Bu içerik Kuzey Kalesi tarafından hazırlanmıştır.