Çocukluğumdan beri hayvanlara meraklıyımdır. Önce kendini
yakın hissetme, yemek verme, sevme gibi davranışlarla kendini belli etti, hayvan - insan arkadaşlığını konu alan filmlere kitaplara daha fazla ilgi duymaya
başladım, sonra işin öğrenme boyutu da eklenince iyice zevkli bir hal aldı. Mesela çocukken Gelişim yayınlarından "Hayvanlar Ansiklopedisi" diye bir kaynak fasikül fasikül yayınlanırdı. Haftalıktı galiba. Bakkallara bile dağıtılırdı bu tip yayınlar o dönem, ben de koşa koşa gidip alırdım çizgiroman, dergi, ansiklopedileri. O zamanlar daha oyun bilgisayarları bile yoktu, yani bu yayınlar dünyayla tek bağımız gibiydi. Hayvanlar Ansiklopedisinin dili ağırdı ama özellikle resimlerine bayılırdım. Sonradan Frankfurt hayvanat bahçesinin de müdürlüğünü yapmış meşhur bir Alman zoolog olan Bernhard Grzimek'in eseri olduğunu öğrendim. Bir gün ondan da bahsetmek isterim.
Hayvanlar
alemi uçsuz bucaksız bir alan, her yeni bilgi kırıntısı yepyeni meraklar
uyandıran bir devasa bilim dalı. Hele işin içine fizyoloji, anatomi ya da etoloji gibi
dalları da dahil ettiğinizde karşınızdaki muazzam çeşitlilik hayran bırakıyor
ve bitmek bilmez bir öğrenme isteği doğuruyor.
Ülkemizde de hayvansever insanlar
var. Sayıları az değil. Fakat bunlarda bir eksiklik gözlemliyorum. Bakın bir olay üzerinden anlatacağım. Bir
sahil kasabasında yaşarken sabahları yürüyüş yapıyordum. Yolumun üstünde martılara ekmek atan
insanlar oluyordu. Onları gördükçe içimi bir mutluluk kaplar, yürüyüşüm daha
da keyifli olurdu. Sonra bu insanlarla konuşmaya başladım. Aralarında genci yaşlısı kadını adamı her türlü insan vardı. Hoşbeşten sonra konuyu ekmek attıkları
martıların farklarına getirdim. Bazılarının daha küçük, bazılarının sarı
gagalı, bazılarının siyah ayaklı, bazılarının lekeli kanatlı olduğunu ve farklı türler olup olmadığını
sordum. Hiçbirinden bir cevap alamadım. Hatta 30 küsur yıldır martıları
besliyorum diyen adam bile bir şey diyemedi.
Foto net'ten, karşılaştıklarımdan biri değil. |
Yanlarından ayrılıp daha ıssız kesimlere doğru yürürken
düşündüm. Sabahın köründe kalkıp martıları beslemeleri ne kadar saygıdeğer bir işti.
Kedi köpek besleyenler de çok vardı. Kesinlikle değerli bir davranıştı. Fakat bu sevginin niye bir merak yaratmadığını
sorguladım. 30 yıl martılara yemek vereceksin ve farklılıklarını merak
etmeyeceksin. İnternet çağında olmamıza karşın evinde bir bakmayacaksın. Bunların ayağı kırmızıyken diğerinin niye sarı diye belki
300 yıl devam etse 300 yıl merak etmeyecek. Evinde iki tuşa basıp öğrenme ihtiyacı duymayacak. Burada bir
eksiklik olmalıydı.
Belki de sadece martılarla ya da hayvanlarla ilgili bir durum
değil bu. Bilgiye yönelik merak konusunda bir zayıflığımız var. Böyle bir
geleneğimiz yok gibi gözüküyor. Oysa olmalı. Ülkede kaynak kitap sektörünün durumuna
baktığımızda kolayca görülebilecek bir toplumsal gerçeğimiz bu. Halbuki sevmek bir
başlangıç olmalı, bizi öğrenmeye götüren kutsal bir başlangıç. Sevdiğimiz
konular ne olursa olsun bilgi açlığı hissettirmeli. Öğrenmekten zevk alan
insanlara dönüştürmeli bizi. Sevgi bir köprü görevi görmeli, yakınlaştırmalı,
başkalaştırmalı, donatmalı bizleri.
Dünyada hayvanlarla ve başka bir çok konuyla ilgili ekip çalışması ürünü şahane kitaplardan çok var. Zaten bu
gevezeliğimin sebebi de bunlardan birinden haberdar etmek insanları. Kitabımızın ismi “Animal Life”. American Museum and Natural History’nin hazırladığı bu eser konuya
ilgi duyanlar için başucu kitabı olabilir. Roman gibi baştan sona da, ilginizi
çeken kısımları parça parça da okuyabilirsiniz. Yaşadığımız görsel çağa
uygun olarak nefis fotoğraflarla bezeli ve yazı kısmı tadında tutulmuş. Neredeyse
her sayfada ortalama 3-4 foto var. Süs kitabı kadar cazip görselleri olmasına karşın kısa ama öz metinleriyle bir kaynak kitap. Hiç sıkılmadan sayfalarca okuyuveriyorsunuz.
Charlotte Uhlenbroek |
"Animal Life" kitabının ilk edisyonu 2008 yılında çıktı. Baş Editör Charlotte Uhlenbroek. Bir zoolog. Dünyanın dört yanında hayvanlarla ilgili projelerde görev almış bir isim. BBC'nin efsane Natural History Unit kısmında yıllarca belgesel hazırladı ve sundu. Yığınla belgeseli ve kitapları var. Kendini TV'den geri çekmeden önce bayrağı Attenborough'dan alacak diye yazılıyordu.
İşin taksonomisinden (sınıflandırma) başlıyor, evrim, anatomi,
davranış, üreme, avlanma gibi pek çok ana konuda yüzlerce hayvandan örnekler
veriyor. Toplamda 500 küsur sayfa.
Fotoğraf yönünden alabildiğine zengin olmasının yanında
ilüstrasyonlar, şemalar, bilgi kutucukları, tablolar ve diyagramlarla anlamayı kolaylaştıran bir
ekip çalışmasının ürünü. Bazen sayfalarca yazının anlatamadığını bir şema hemen
anlamanızı sağlayabiliyor.100 tane belgesel seyretseniz alamayacağınız teorik bilgi
derli toplu bir şekilde verilmiş.
Sadece yetişkinler için değil, çocuklar ya da gençler için
de değerli bir çalışma. Okullardaki biyoloji kitapları diğer derslerde olduğu
gibi insanı biyolojiden soğutacak kadar berbat. Öğretmenlerin çoğunun ruhsuzluğunu söylemeye bile gerek yok. Zoolojiye ilgi duyan,
hayvanları seven çocukları işin farklı bir boyutuyla tanıştırması açısından da
bu tarz kitaplar çok faydalı. Belki bir çocuğun hayatta ne yapmak istediğine
karar vermesine, yaşamını düzenlemesine, anlam katmasına yardımcı olabilir. Hala tekrar tekrar karıştırıyorsam, çocukken elime geçse herhalde Kur'an hatmedenler gibi
ezberlerdim böyle bir kitabı. Aslında buna benzer çok kitap var ve bu sadece
birisi. Hepsini temsilen burada yer vermek istedim. Artık blogda yavaş yavaş kitaplardan bahsetme zamanı da geldi.
Çinlilerin 2014 yılında çevirdiği bu kitabın Türkçesi yok. Daha da kötüsü bu konuda benim bildiğim doğru dürüst tek bir Türkçe kitap yok..! Dolayısıyla bir kez daha tekrarlayalım. Dil öğrenin arkadaşlar. Türkçe'yi korumak ayrıdır, Türkçe'ye hapsolmak ayrı. Turiste yol tarif etmek, gezilerinizde anlaşabilmek, kız tavlayabilmek ya da daha kolay iş bulabilmek için değil, öncelikle yaşamınızı uygarlaştırmak ve bilgiyle donatmak için, sevdiğiniz alanlarda kendinizi geliştirebilmek için, eleştirel bir bakış kazanabilmek için, dilin düşüncelerinize bulaştırdığı zihniyetlerden kurtulabilmek için, medeni dünyanın konuştuklarından geri kalmamak için dil öğrenmek zorundasınız. Geçmişimizle övünüp duruyoruz ama anadiliyle yetinebilecek kalitede işler ortaya koyabilmiş bir milletin çocukları değiliz ne yazık ki. Böyle söyleyince aklıma Bedri Rahmi Eyüboğlu geldi. O unutulmaz şiirindeki gibi 3 tane olmasa da bir tane bilmeye, hem de çok iyi bilmeye mecbursun genç kardeşim. Sırası gelmişken o acı gerçeği ifade eden şiirinin son kısmını da buraya alıntılayalım:
En azından üç dilde
Ana avrat dümdüz gideceksin
En azından üç dil
Çünkü sen ne tarih ne coğrafya
Ne şu ne busun
Oğlum Mernuş
Sen otobüsü kaçırmış bir milletin çocuğusun.
Bedri Rahmi Eyüboğlu
Charlotte Uhlenbroek'in sunuş yazısı, bu tanıtımın kapanış cümleleri olsun. Hayvanlarla ilgili bir şeyler öğrenmek isteyen herkese bu kitabı tavsiye ederim.
“This book reflects the extraordinary body of work carried
out by biologists who have devoted years, often whole lifetimes, to the patient
observation of animals in the field and in the lab and to designing ingenious
experiments to learn why animals behave in the ways they do. Some species have
been very well studied and we know an extraordinary amount of detail about their behavior; others are barely known
and as yet we only have tantalizing glimpses into their lives.
Written by a team of respected biologists and illustrated
with fantastic photography that jumps off the page at you, this book really puts the “life” into wildlife. The great biologist
E.O. Wilson said, “Once you know an animal’s behavior… you
know its essence.” I hope that this book helps capture the essence of animal life on this planet and makes us ever more
determined and equipped to protect it.”
http://www.kolbykirk.com/news/2008/09/22/first-look-animal-life-by-charlotte-uhlenbroek/ |
http://www.kolbykirk.com/news/2008/09/22/first-look-animal-life-by-charlotte-uhlenbroek/ |
Bu içerik Kuzey Kalesi tarafından hazırlanmıştır.