93 harbinden sonra Kars’a göç etmiş bir Malakan Rus’unun hikayesi. Mişka (Mihail’in kısaltmasıdır biliyorsunuz) tek başına köyde yaşıyor. Yoksul bir yaşam. Ölümü
bekliyor sanki. Filmde iç içe geçmiş iki hikaye var. Mişka'nın Alma (Cemile Nihan Turhan) isimli bir küçük kızla tanışıp ona piyano çalmayı öğretmesi ve aynı kızın babaannesi Popuç'un (Şerif Sezer) adama karşı geçmişten kalma garezi.
Aslında potansiyeli olabilecek bir konu maalesef berbat bir senaryo
ve yetersiz bir yönetmenlikle hiç edilmiş. Başta Tarık abi olmak üzere
oyunculara yazık olmuş.
Ne çocukla yaşlı adamın dostluğu derinlikli verilebilmiş ne
de kadının düşmanlığı.
En büyük kusuru da gereksizce sulandırılmış olması. Film sık
sık “köy komedisi”ne dönüşüyor. Bir Şaban filminden fırlamışa benzeyen klişe kafasız köylüler bütün atmosferi
dağıtıyor. Film ne komedi olabiliyor ne de dram. Ortaya çıkan, duygu tonu
tutturulamamış darmadağın bir filmin dramı.
Oyuncular haricinde filmden aklımda kalan, köyde kimsenin
istemediği yabancı muamelesi gören piyanonun oradan oraya kovulduğu sahneler ve Mişka’nın ruh halini yansıtarak "Bir Sarmaşık Olsaydım” şarkısını söylemesi oldu.
Benzer konuda çok yabancı film seyrettim, bu kadar başarısızını
görmedim.
Tarık Akan’ı çok severim. Hem filmlerini hem kişiliğini. Kısacık biyografisini dahi iki kere okudum. Niye doğru dürüst bir belgeselinin çekilmediğine, birkaç ciltlik bir biyografisinin yazılmadığına üzülürüm. Son filmi olması açısından izlediğime kesinlikle pişman değilim. Onu son kez bir filmde görmüş olmanın mutluluğu bana yetti.
Allah gani gani rahmet eylesin.
Bu içerik Kuzey Kalesi tarafından hazırlanmıştır.