25 Kasım 2019 Pazartesi

Bozkır (Türk Dizisi) (2018-2019): İlk Bölüm


İlk bölümü Youtube’a yüklenmiş. Geçen gece seyrettim. Dizinin ücretsiz ana ulusal kanallardaki dizilerden daha kaliteli olduğunu baştan söylemek lazım ki yeri belli olsun. Kategorileri farklı.

Türkiye dizi / film sektörü açısından arayış içinde olması gereken bir ülke. Bu projede de farklı bir şeyler yapılmak istendiği belli.

Nedense daha ilk dakikalarda her şey True Detective’i hatırlattı. Louisiana bataklıklarının yerini Anadolu bozkırları almış. Bu kötü bir şey değil, iyi örneklerden faydalanılmalı bence.

Nasıl söyleyeyim, biraz olmuş biraz olmamış bir iş gibi geldi bana. Somut konuşalım, büyük laf söyleme işi çok abartılıydı. Bir bölümde en fazla 1-2 yerde kullanırsın. Yerinde ve ustaca yerleştirirsin. Böyle ikide bir birileri büyük büyük laflar etmeye kalktı mı poz vermek gibi oluyor, yapay, hatta yer yer didaktik kaçıyor. Cool bir hava yaratmanın beceriksiz bir yolu gibi duruyor.     

Seyfi Amirin “Adalet zamanın kölesidir Nuri Pamir. S.kilir durur." lafı sanki portresi çizilen adamın söyleyeceği laf değilmiş gibi geldi. Küfre başka bir yerde, baskı altında bile başvurduğunu hatırlamıyorum, çok yerleştirme duruyor. Genelde çoğu sahnede var bu. Bazen senaryo bazen çekim doğal bir akışın parçası olmaktan ziyade "yerleştirme" kalıyor. 

Polis müdürü çok parodi gibi olmuş, Behzat Ç mizahı bununla kıyaslanamayacak kadar fazla kullanmasına karşın oradaki gıcık müdürlerin tersine komedi unsuru olarak kalıyor ve sırıtıyor.  
Affan’ın katledilişi duyguyu aktaramadı. 
Nuri’nin “Bir daha hiç tavuk döner yemedim” lafı narration’a değil de hikayenin içine yedirilseydi daha zarif olabilirdi. Yine sürekli bir arabayı çekip “cool” pozlar, biraz poster çekimi yapılıyor gibi anlamsız geldi.

Ne bileyim böyle ufak tefek çok şey battı gözüme. Bir de filmde hiçbir karakter, sahnesi gelse de izlesem dedirtmedi. Benim için önemli bu. True Detective 1’de Rust vardı, ikide Frank’e bayıldım. Behzat’ta Hayaletin sahnelerini ayrı merak ediyorum. Burada kimse olmadı. Sanki tiplemeyle karakter arası bir yerlerde sıkışmış gibiydiler. Altan Erkekli bile rolüne tam oturmamış gözüktü. Hele o son sahnede aynı anda kızı tepede bulmaları absürd geldi. Kopukluklar vardı.   

Dizilerin ilk bölümüne bakıp seyredip seyretmeme kararı verirken kriterim doğal olarak ikinci bölümü izleme isteğim var mı, varsa ne kadar güçlü sorularının cevabında yatıyor. Mesela yine hafta sonu seyrettiğim "Mandalorian" dizisine 18 yaş altı olsaydım herhalde devam ederdim ama orta yaşlarda biri olarak aynı şeylerin tekrarı olarak gördüğüm için pas geçeceğim. Bozkır’ın ikinci bölümünü seyredebilirim ama seyretmezsem de pek merak etmem ya da para verip seyretmek istemem.

Ulusal kanallardaki deli saçması dizilerden iyi ama TR’deki dizi evriminin kilometre taşlarından olamayacak bir “ara ürün” olarak gördüm.

Bu içerik Kuzey Kalesi tarafından hazırlanmıştır.

21 Kasım 2019 Perşembe

Öğretmen Kemal (1981) (Türk Filmi)


Eski bir Kuvâyi Milliyeci olan Kemal (Cüneyt Arkın) Karalar köyüne öğretmen olarak atanır. Bir okul yapıp köylüyü aydınlatabilmek için çalışmaya başladığında, köyün ağası ve  cemaat önderiyle karşı karşıya gelir. Sadece Çanakkale gazisi bir yaşlı adam, köyün delisi ve birkaç kadın yanında durur.

Cüneyt Arkın’ı çok severim. Yanında Fikret Hakan, Eşref Kolçak, Selçuk Uluergüven, Meral Orhonsay gibi oyuncular da var. Kadro iyi. Filmin hikayesine bakıldığında epik olmasa da en azından orta karar bir drama beklentisi doğuruyor insanda. Fakat hayal kırıklığına uğradım. Senaryo ve yönetmenlik çok yetersiz kalmış.    

Öncelikle Atatürk’ün doğumunun yüzüncü yılının tarihini taşıyan bu filmin söylediklerinin hepsine katılıyorum, namussuz dinci yobazlarla alçak kodamanların cehennemi ortaklığına karşı duruşu, her aklı başında insanın saygı duyacağı bir tavır.

Fakat bunu çok beceriksizce yaptığını da eklemek gerekiyor. Atatürkçü öğretmen sadece slogandan ibaret bir "tipleme" olarak kalırken, olaylar doğru tonda anlatılamıyor. Mesela "Çalıkuşu" dizisi ya da "Vurun Kahpeye" filmindeki  incelik, estetik ve ustalıktan eser yok. Doğruları söylese de basit bir propaganda filminin ötesine geçemeyerek oyuncu ve konu potansiyelini harcıyor.

Sürekli teatral bir hava hakim filme. Abartılı kötü karakterler yer yer parodiye dönüşerek filme zarar veriyor. Mesela cemaat önderi Şerif Emmi’nin (Selçuk Uluergüven) absürd davranışları, bu kadarına gerek yok, karikatürize olarak karakterin içini boşaltıyor. 

Filmdeki özensizliğe bir örnek de şu. Başta öğretmen kadın hikayeyi anlatıyordu, sonda eşkıya Durali noktayı koydu. Başı ve sonu arasında bile bir kopukluk hemen göze batıyor. Tüm bu zaaflar projenin üzerinde yeterince çalışılmadığını düşündürüyor.

İyi niyetli ama çocuksu bir film. 


Her şeye rağmen hoşuma giden bazı sahneleri de belirtmeden geçmeyeceğim.

Köylülerin devletin tahsildarına gösterdikleri onursuz saygının, muallim olduğunu öğrenince dudak bükmeye dönüşmesi, dini imanı para olmuş bir toplumun ne mal olduğunu iyi göstermiş. Az bile söylenmiş.

Çaput bağladıkları ağacı yıkışları Sovyet filmi “Kommunist”teki tek başına elinde baltayla ağacı yıkmaya giriştiği epik sahneyi hatırlattı. Filmin en sembolik sahnesi.

Eşkıya Durali’nin (Fikret Hakan) milletin sevip saydıklarından daha namuslu  çıkması da, günümüzün işgal altındaki makamlarını ve itibarlı sayılan simalarını düşününce gayet gerçekçiydi.

Kemal köye ilk geldiğinde gazi adamın karısı buyur ediyor, yemek yapıyor. Aslında çok fakirler. Öğretmen sonradan öğreniyor ki kadın iğne iplik almak için biriktirdiği yumurtalarıyla yapmış o yemeği. Bu sahneyi ve bu kadını seyredince ülkesi bu haldeyken yediği yemeklerin fotoğrafını paylaşıp duran karılar geliyor aklıma. Haysiyet olmayınca öğretmen de olsan doktor da kar etmiyor, para ancak rezil ediyor demek ki. 

TR’de yüzyıllardır oynanan tiyatroyu en basit haliyle seyretmek isteyenlerin göz atması gereken, tüm eksikliklerine rağmen, bugün Türkiye televizyonlarını istila etmiş acınacak durumdaki programların çoğundan çok daha değerli bir çalışma. 

Filmin içinden bazı sözleri not düşelim:

“Bak kardeşim, bir ayağı tekkede bir ayağı mekkede olanların yönetimi bitti”

“Benim amacımdan başka dostum yoktur” 

“İstiklal mahkemelerini unutma Dayı bey!”


Bu sonuncu çok önemli. Şimdiye kadar söyleyen oldu mu bilmiyorum ama bana sorarsanız TR bu dönemin sonunda ikinci İstiklal Mahkemelerini kurmak zorunda. Öyle barışla, kucaklaşmayla bu zehri de kiri de temizleyemezsiniz. Siyasetçisi, gazetecisi, medyacısı, yazarı, iş adamı, akademisyeni bütün köprü başlarını tutmuş "dayı beyler" burada yargılanmadıkça bu ülkede haktan hukuktan bahsedilemez.




Bu içerik Kuzey Kalesi tarafından hazırlanmıştır.

9 Kasım 2019 Cumartesi

10 Kasım 2019


Bir kişilik mutluluğu bir millete pay etmek
Atatürk’ün dehasının çok yönlülüğü saymakla bitmez ama en fazla saygı duyduğum özelliği, diğerkâmlığı. Kelimenin tam anlamıyla padişahlar gibi lüks ve keyif içinde yaşama imkanını elinin tersiyle itip, o tek kişilik mutluluğu ve zenginliği tüm milletine pay etmek için her türlü eziyeti ve mücadeleyi göze almayı seçen, talep bile edilmeyen, kimsenin hayalinden dahi geçmeyen özgürlükleri halkına ve sonraki nesillere, yurdunun en ücra köşelerine teslim eden erişilmez bir şahsiyet ve haysiyet timsali.

Benim bu millete karşı asla sahip olamayacağım olağanüstü bir yüce gönüllülük.
Fakat kıymetini bilmeme ve büyük saygı duymama engel değil.

Ruhunuz şad olsun Gazi Paşam.

Allah gani gani rahmet eylesin. 



Bu içerik Kuzey Kalesi tarafından hazırlanmıştır.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...