Epey zaman önce Fransızca aslından okuduğum romanı bitirdiğimde notlarım arasında bir gün Türkçesi elime geçerse bakmak isteyeceğim bir kısmı da işaretlemiştim. Nihayet geçenlerde Türkçesine bakma fırsatım oldu ve tahminimde yanılmadığımı anladım.
Aslında sadece son bölümün başındaki minnacık şiire değineceğim ama aynı sayfada gözüme takılan başka bir
hatayı da söylemeliyim. Fransızca metinde sokaktaki adam için “…qui etait rond comme une barrique”
cümlesi geçiyor ve Türkçesinde bunu “fıçı
gibi yuvarlanıyor” olarak çevirmişler. Oysa alakası yok. “Körkütük sarhoş” anlamında bir deyim
bu. Kimsenin bir yerde yuvarlandığı yok. Zaten yine Fransızların uyarladığı
filme bakarsanız sarsak sarsak yolun ortasında yürüyen bir sarhoş adam var. Tahsin Saraç’ın sözlüğüne bakılarak
kolayca yapılabilecek bir çeviri bozuk olmuş.
Esas bahsetmek istediğim ise söylediğim gibi bölümün başında
Paloma’nın zihniyet değişimini ifade eden kısacık şiir. Önce aslını ve kitaptaki
çevirisini görelim.
Que faire
Face a jamais
Sinon chercher
Toujours
Dans quelques notes dérobées?
Ne yapmalı
"Bir daha asla"nın karşısında
Aramaktan başka
Her zaman
Gizli saklı birkaç notun içinde?
"Bir daha asla"nın karşısında
Aramaktan başka
Her zaman
Gizli saklı birkaç notun içinde?
Şimdi bu çeviriyi okuduğunuzda ne anladınız? Dürüst konuşalım, ben hiçbir şey anlamadım ve bu da gayet doğal. Çünkü anlam yerle yeksan
edilmiş. Anlaşılmadan çevrilmiş. Kelimelerin sözlük anlamlarını vereyim,
kendimi kurtarayım kolaycılığına kaçılmış.
Bir kere “aramaktan
başka” diyor. Neyi arıyor anladınız mı? Belli değil. Anlaşılmıyor. Hoş
anlamadığını anlayacak okur da kaç tane çıkar o da başka mesele. Meta-anlayış. Oysa
aslına bakınca gayet basit. Çevrildiği gibi “Aramaktan
başka her zaman” demiyor, ebediyeti, sonsuza kadar bizimle kalacak
olanı aramak diyor burada.Peki nerede arayacak? Çeviride “gizli saklı birkaç notun içinde”
demiş. Hayır, eserin aslında söylediği farklı. “Notalarla kaçamak halinde”demek istiyor. Nereden anladım? Birkaç paragraf ileride bu sözü kendisi açıklıyor da
oradan. Kakuro’yla dairesine gittiklerinde birisi piyano çalıyor. Onu dinlerken
düşüncelere dalıyor Paloma ve şöyle diyor:
“C’est comme si les notes de musique faisaient un genre de parenthéses dans le temps,
de suspension, un ailleurs ici meme, un toujours dans le jamais.”
Şöyle çevirebilirim:
“Müzik
notaları zamanın içinde bir parantez açıyor sanki, herşeyin durduğu bir anın
parantezi, burada başka bir yeri
mümkün kılan bir parantez, hiçliğin içinde ebediyete yer açan bir parantez.”
Yani şiirde
not dediği nota. Birkaç sayfa sonra kitabın kendisi
açıklıyor bunu. O baştaki şiir son bölümün özeti, daha doğrusu özü gibi zaten. Minik
bir şiirle bu sözdeki anlam veriliyor bölümün en başında.
Dolayısıyla son hali şöyle olsaydı çağrışımları
bilmem ama en azından temelde söyleneni aktarmış olurdu:
Ne yapabiliriz
Hiçliğe karşı
Aramaktan başka
Sonsuzluğu
Notalarla kaçamak halinde
Madam Michelle’i kaybettiler. Yani artık asla
konuşamayacaklar, bir daha göremeyecekler, hiç görüşemeyecekler. Oysa bu
“asla”nın bu “hiçliğin”, bu "olumsuz kesinliğin", bu "mutlak yokluğun" tam tersi onu sonsuza dek yaşatmanın ve yaşamanın bir
yolunu bulmak. Belki ardından bıraktıklarını yaşatarak. Belki notaların
arasında onu hatırlayarak.
Hadi ortalarda bir şeyler olur, arada
kaçırırsın ama burası kitabın en son bölümü üstelik. Yani en derin lafların
edildiği, her şeyin bağlandığı, nispeten daha özenli yaklaşılması gereken
finali. Uzun da değil, kısacık ve basit sayılabilecek Fransızca’ya sahip bir
bölüm.
Bizde bağlantı kurma konusunda bir yetersizlik
var. Bu dilde değil her alanda, çoğu insanda mevcut. Romanda kendisi açıklıyor
birkaç sayfa ileride zaten. Aynı kelimeleri
kullanıyor, üstü örtülü falan da değil. E niye dönüp orayı düzeltmiyorsun
bu ipucunu yakalayıp? Bütünsel bir bakış yok demek ki.
Çevirmenin kitapta verilen mesleki biyografisi
şöyle:
1960'da İstanbul'da
doğdu. Galatasaray Lisesi'ndeki eğitiminin ardından Boğaziçi Üniversitesi
İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun oldu. Sosyoloji, felsefe ve edebiyat
alanında çok sayıda kitabın çevirisini yaptı.
Ben genelde kişiler hakkında konuşmam, yayınevini
sorumlu tutarım. Bu sefer isimsiz olarak eğitim geçmişini özellikle verdim
çünkü uzun zamandır konuşmak istediğim ve sadece tercüme değil her alanda
geçerli bir konuya iyi bir örnek teşkil ediyor. Burada uzun tutmayıp ileride
ayrı bir yazıda etraflıca detaylandırmak üzere bu önemli konuya birkaç cümleyle değineceğim.
Yetenek sonradan eğitimle, aileyle
falan kazanılmıyor. Genetik olarak ne kadar varsa o kadar devam ediyor. Birbirimizi aldatmayalım. Bunlar
ancak var olan yeteneği işlemeye yarıyor. Eksiksiz bir eğitim de alsan gönlün o işte
değilse, şartların olgun değilse, en önemlisi de yeteneğin o işte değilse, alabileceğin yol ya da ulaşabileceğin hedef daha baştan kısıtlanmış oluyor.
Mesela öğretme yeteneği düşük olan bir öğretmenin ne kadar
iyi niyetli olursa olsun ne kadar çabalarsa çabalasın bu yeteneğe sahip biri
kadar faydalı olamaması ya da el göz uyumu ileri seviyede olmayan birinin cerrahide
en üst düzey okullardan mezun olsa dahi operasyonlarının kalitesinin belli bir
dereceyi aşamaması gibi. Her işte bu kural geçerli.
Galiba çeviri de, düz metinlerin güvenli bölgesinden çıkıldığında, bilgi ve birikimin ötesinde, yeteneğe ihtiyaç duyuyor ve o da diğer alanlarda olduğu gibi, sonradan kazanılamıyor.
Maalesef ilkel toplumlarda okullar dua ezberletir
gibi tarih, coğrafya, matematik ezberletmekten ibaret olduğu ve yetenekleri ortaya
çıkarmaya yönelik bir şuur olmadığı için insanlar potansiyellerini değerlendiremeden oradan oraya savrularak mutsuzluk cehenneminde yaşamlarını sürdürüyor. Kendini ve başkalarını kandırma eğiliminin kökenlerinden birisi de burada yatıyor. Oysa eğitim öğretimin birinci görevi sanılanların aksine yeteneklerinizi
keşfetmeniz ve onları takip edebilmeniz yolunda size yardımcı olmasıdır. Zihninize bilgi yığmak değil. Mutluluğa giden yolun birinci şartı, sevdiğinize falan değil, önce yeteneğinize kavuşmanızdır. Arkası zaten gelir.
Bu içerik Kuzey Kalesi tarafından hazırlanmıştır.