TRT2'de seyrettim geçen gün. Daldım gittim sonrasında. Alakasız şeyler de düşündürdü. Anahtar kelime gibi düşündürdüğü "anahtar cümlelerle" not düşeyim aklımda kaldığı kadarıyla. İleride bir gün okuduğumda bunlar da başka düşüncelere götürür belki. Her şey basamak basamak. Sona da Tomasz Alen Kopera resimlerini ekledim birkaç tane. Tematik bir "kardeşlik" hissettirdiler.
Kirlendiği düşünülen bir şeylerin toptan kökünün kazınması. Makro hakikat toptancı mıdır? Toptan yıkım bazen tek seçenek mi?
Yüzyılları aşıp gelen ortaklıklara sığınmak. Nedir ki bu hayalet varlıklar?
Topluma tapınan halklar. “Anne Frank”e dönmüş benlikler. “Hive” zihniyeti.
Dostlaşan düşmanlar, düşmanlaşan dostlar. Şartlar. Koşulsuz desteğin kökenleri.
Değişmek başka devşirilmek başka.
Tabiat mı toplum mu? Bitkinin ve hayvanın ötesindeki derin doğa. İzlanda.
Başı sonu belirsiz bir garip gidiş. Yalnız ve iğdiş.
Teslimiyet değil hürriyet. Millet değil şahsiyet.
İnat, bir nevi tutunmak. Can havli.
Keçi gibi inatçı, koç gibi kararlı. Bir fark var aralarında.
Muhafaza ederken yenilenebilme sanatı. Kimine gerici kimine devrimci.
Kaçınılmaz çelişkiler. Çıkışsızlığın doğallığı.
İnsanın koyun, keçi ve koç halleri.
Groteskleşen gerçeklik.
Söylem sarhoşlukları. Ayıklamak, toplumsal sarhoşluktan ayrık ve ayık kalmak.
Ayrı kalabilmenin sınırları. "Hvannalindir" kaçınılmaz son mu?
Ayrı kalabilmenin sınırları. "Hvannalindir" kaçınılmaz son mu?