6 Haziran 2019 Perşembe

Karanlık Melek (Dark Angel) (1990) (Bilimkurgu)

Geçenlerde rastlayınca yıllar öncesine döndüm ve hemen fırsat yaratıp seyrettim.

Enteresan bir konusu var aslında. Uzaylının biri dünyada insanlara eroin enjekte ettikten  sonra vücutlarında üretilen endorfin adlı zevk verici maddeyi çekip, galakside satmak üzere topluyor. Tabii bu insanların öldüğünü söylemeye gerek yok. Bu galaktik uyuşturucu kaçakçısını kovalayan bir de uzaylı polis var. Film bunların ortasında kalan iki dünyalı dedektif ve peşlerinde oldukları mafyatik adamların koşturmacası etrafında dönüyor.  

"I Come in Peace" 
Yönetmen Craig Baxley. Storm of the Century” ve “Rose Red” gibi orta karar Stephen King uyarlamalarından tanıyorum. Dolph Lundgren başına buyruk dedektif rolünde. Bence başrolde olup da başarılı olduğu nadir filmlerden. Bir de bunun yanında her şeyi kitabına uygun yapmaya, üstlerinin gözüne girmeye uğraşan ve filme daha çok komedi katan bir bücürük FBI ajanı var (Brian Benben). Matthias Hues’ün canlandırdığı, isminin Talek olduğunu IMDB’den öğrendiğim uzaylı zamanında çok korkutmuştu, rüyalarıma girdiğini hatırlıyorum, bugün dahi etkileyici gözüküyor. 

Bu filmde her nedense yıllardır aklımda kalmış bir espri vardı. Dolph Lundgren’ı bilirsiniz Rocky IV’ten. Dev gibi bir İskandinav adam. Bücürük ortağı ceketini kaybedince Dolph’un evinde onun ceketlerinden birini giyip, “E oldu valla” deyince, şöyle bir cevap alıyor: “12 yaşında giydiğim ceket” :)


Dolph Lundgren deyince, Rocky 4’te Rus seyirciler Rocky’yi alkışladığında onlara dönüp söylediği bir laf vardı. Çocukken çok merak etmiştim ama altyazıda çevrilmemişti. “Yahtibya” gibi bir şeydi. Yıllar sonra Rusça’ya başladığımda ilk yaptığım işlerden biri orada ne dediğine bakmak oldu. Böyle bir huyum vardır, fırsatını buldum mu kafama takılanların peşine düşerim. “ я Тебя” Ya tibya diyormuş muhtemelen. Ben sizdenim yani. Niye onu tutuyorsunuz anlamında. Bu notu da araya sıkıştırmış olayım. (Edit 2020 yılı: Geçen gün yine seyrettim de "я себя" diyor, buraya yanlış not düşmüşüm. Kendim için dövüşürüm gibi bir anlamı var o bağlamda) 

Alıntılamak istediğim sözlerden biri de devletin yeri geldi mi kendi çıkarı için bir grubu kolaylıkla gözden çıkarabilmesini ifade eden bir laf: “U can't make an omelette without breaking a few eggs”. TR'de her yeri kaplayan leş gibi çürük yumurta kokusunun sebebi anlaşılmış oldu :)

Ayrıca o zamanlar fark etmemiştim finalindeki söz de iyiymiş. Uzaylı sürekli “I came in Peace” diyor kurbanlarına. Son sahnede Dolph’un cevabı: “And u go in pieces, asshole!”       
Zamanında çok sevmiştim, yine beğendim, hala seyrediliyor. Temposu iyi ayarlanmış, yönetmenlik ve oyunculuklar başarılı,  müzikler zengin, efektler yeterli. Beklentisiz seyredilerek keyif alınacak, kovalamaca ve komediyle geçen, tipik bir 80ler aksiyon bilimkurgusu.















Bu içerik Kuzey Kalesi tarafından hazırlanmıştır.

5 Haziran 2019 Çarşamba

Black Mirror: S5E1 "Striking Vipers" (Dizi)

İki zenci arkadaş var. Gençlikleri beraber kız peşinde koşup bilgisayar oynamakla geçmiş. Orta yaşlarında tekrar bir araya gelip yeni bir VR teknolojisine sahip “Striking Vipers X” oyununu oynamaya başlıyorlar. Bir dönemlerin efsanesi International Karate ya da daha güncel olarak Mortal Combat, Street Fighter  benzeri bir karşılıklı dövüş oyunu. Adamlardan biri kadın karakteri alıyor ve bunlar oyunun içinde dövüşü bırakıp sevişmeye başlıyorlar. Hikaye bu. Herhangi bir yere evrilmiyor ya da büyük bir sürpriz yok. Bir nevi kendi kendinle yüzleşme süreci.

İki nokta dikkatimi çekti. Biri oyunun son teknoloji VR ekipmanı üzerindeki firmanın ismi: “TCKR”, yani Tuckers. Diğer bir deyişle burada uzun uzun bahsettiğim efsane bölüm “San Junipero”daki teknoloji firması. Terminator’da Skynet neyse, Black Mirror’da da “TCKR” o oldu artık :)

İkinci dikkatimi çeken nokta şu: genelde reel yaşamlarımızdaki bastırılmışlıkların sanal ortamda kendini ifade etme fırsatı bulması üzerine kurulur bu tip hikayeler. Burada ise farklı bir durum var. Adamların reelde birbirlerine karşı eşcinsel bir ilgisi yok fakat oyunu oynayınca, aynı karakterleri alınca kendilerine hakim olamıyorlar. Gel gelelim tamamen oyundaki karakterlerden de kaynaklanmıyor çünkü başkalarıyla aynı dövüşçüleri alarak oynadıklarında aynı hazzı alamıyorlar. Burası önce biraz mantıksız gözüktü sanki bana. Şimdiye kadar rastladığımız sanal gerçeklik anlatılarına nispeten oblik bir bakış var diyebiliriz. Normal hayattaki fizikleri ve zihinleri ile değil, sanaldaki fizikleri ve gerçekteki zihinlerini kombine ederek azami hazza ulaştıklarını düşündürdü. İkisinden biri eksik olunca kimya bozuluyor. Birbirine mecbur bir melez gerçeklik ilişkisi var.

Neticede benzer temaya sahip "San Junipero" hala ara sıra aklıma gelip hiç değilse bazı sahnelerini yeniden izleme isteği uyandırırken, bilgisayar oyunları gibi bana cazip gelen bir teması olmasına karşın "Striking Vipers"da böyle bir istek duymadım. Fakat kalkıp da "Love, Death & Robots" yeni Black Mirror'dır diyecek kadar da aklımı peynir ekmekle yemedim :) 


TCKR










Bu içerik Kuzey Kalesi tarafından hazırlanmıştır.

4 Haziran 2019 Salı

Bitik İbo ve Arkadaşları (çizgiroman) (2014)

Senaryo Ilgın Olut, resimleme Tayyar Özkan. 84s. Aslında çizgiroman sayılmaz, sıralı bir akış yok, her kare tek başına bir diyaloğa ayrılmış. Edebiyatta vignette (1) dediklerinin grafik edebiyata uyarlanmış derleme hali gibi derdim ama daha ziyade aynı karakter etrafında dönen başarısız bir karikatür çalışması olmuş. "İbo ve arkadaşları" diyor ama öyle akılda kalacak zengin bir arkadaş grubu da hak getire. Şerafettin'in bile daha akılda kalır arkadaşları vardı. Daha çok Ali'yle içki masası muhabbetleri etrafında dönüyor. Senaryo felaket, yazmaya değmeyecek sözlere bir de resimleme yapılmış. Çizimler yeterli ama uzun uzun bakayım dedirtecek cinsten değil. Komik desen komik değil, düşündürücü desen o hiç değil, salt gözlem olarak kabul etsek, orada da yetersiz. Nereden baksan özelliksiz bir albüm. 

Tanıtımında şöyle denmiş: "Biraz günümüzün Neyzen'i, Hayyam'ı, biraz pop, biraz savrulmuş, biraz uçuk ve hafif ucundan da filozof. Sanırım onlar hayatın alaycı, kaygısız, renkli ve bir o kadar da naif yönünü temsil eder." 

Neyzen? Hayyam? Bak şimdi güldürdünüz. Bitik İbo'nun diyalogları böyle bir geleneği temsil etmekten o kadar uzak ki. Açıp 10 sayfa Hüseyin Rahmi Gürpınar okuyun da gözlem, karakter tahlili, espri nasıl aynı potada eritilir görün. 

Okumasanız da bir şey kaybetmeyeceğiniz, tersine zaman kazanacağınız albümlerden. 

(1) vignette: In a novel, theatrical script, screenplay, sketch stories, and poetry, a vignette is a short impressionistic scene that focuses on one moment or character and gives a trenchant impression about that character, an idea, setting, and/or object (Wiki).

Bu içerik Kuzey Kalesi tarafından hazırlanmıştır.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...