10 Nisan 2019 Çarşamba

Küçük Esnafın Rezillikleri: Bir DVD Alışverişi


Aslında küçük esnafla mecbur kalmadıkça muhatap olmuyorum. Hele İstanbul’da. Dolayısıyla  normalde adetim olmamasına karşın boş DVD lazım olunca gidip caddedeki internet kafelerden birkaç tane alayım, sonra kutuyla sipariş veririm dedim.

Bir tanesine girdim. “Boş DVD var mı?” dedim. Kafasını kaldırmadan "Biz CD satmıyoruz" dedi :) Yorum yapmıyorum.  

İkinci bir taneye girdim. “Var abi kaç tane?" dedi? “Kaç para tanesi” dedim?  “İki buçuk lira” demez mi! Hem de markası “Princo”. Piyasa değeri 50 kuruşu geçmez. Hadi olsun olsun 75 kuruş olsun. Herif beşle çarpıyor fiyatı. Parasını da geçtim bu zebevenge kazıklama zevkini yaşatacağıma uçak parasını verir gidip Londra’dan alırım daha iyi.

İki başarısız denemeden sonra küçük esnafla yakın temasa girdiğim için kendi kendime lanet okuyarak yürürken baktım bir internet kafe. Son kez deneyelim bakalım diye daldım içeri. Bankonun arkasına kıro bir herifi oturtmuşlar. Herife boş DVD sordum. “Var” dedi. “Markası ne?” dedim? Yüzü hemen ekşidi. Bizde böyledir, bir şey alacaksan alıp gideceksin, öyle yok markası yok modeli yok püsürü incelikli alışverişlerden hoşlanmaz bizim esnaf takımı :) Herif “Philips” dedi. Bu uyduruk dükkanda Philips olmasından şüphelendim hemen. Beş tane ver dedim ve gözlemeye başladım. Benim için gözlem önemli. Baktım herif bir elinde Philips DVD tutuyor diğeriyle bildiğin Princo DVDleri bir poşete dolduruyor. Gözüm de görmüyor, tam emin olamadım. Bir ver bakayım dedim, aldım birini elime, resmen princo DVD. “Bu Philips değil ki Princo veriyorsun” dedim. Herif ne cevap verdi biliyor musunuz?  “Ama kutunun en üstündeki Philips!” “Sen anlamadın galiba, bu verdiklerin Princo” dedim. Herif hala aynı şeyleri söyleyip kendisine öyle geldiğini anlatıyor, yok üstünde Philips varmış, altı Princo’ymuş. Ne alakaysa!  Hem sahtekar hem de yüzsüz. “Almasaydın, o senin salaklığın!” deyip çıktım.


Alt tarafı uyduruk bir boş DVD almaya çalışırken bu pislik tiplerle karşılaşıyorum, alengirli bir şeyler almaya kalksam başıma neler gelecek bu ülkede kim bilir! İstisnaları bir kenara ayırarak bir kez daha küçük esnafın büyük marketlerce yok edilmesine şükrettim. Bazen nostalji olsun diye eski bakkalları manavları falan överler. Romantik yazılar döşenirler. Alakası yok. Bunları dinleyen de zanneder ki tüm komiserler Reha Yurdakul, tüm manavlar Osman Alyanak, tüm kahveciler  Kadir Savun, tüm bakkallar Nubar Terziyan gibiydi. Hayır öyle değildi, ben yaşadım o dönemleri. Çoğu görgüsüz, dedikoducu heriflerdi. Büyük usta Kemal Sunal'ın defalarca seyrettiğim "Bekçiler Kralı" (1979) filminde çok iyi anlatır bu tipleri. Arada dünya iyisi insanlar da çıkardı, hala da var, ama onların sayısı o kadar az ki.

Büyük marketlerde de gıda üzerine olsun teknoloji üzerine olsun sorunlar çıkıyor ama bir ölçüsü var. İyi kötü hak arama mekanizmaları, şikayet mercileri işliyor. Tartışmanın bile bir mantığı oluyor. Zaten alışveriş ortamlarının daha medeni olduğunu tartışmaya bile gerek yok.

Küçük esnafın batması sadece marketlerin daha ucuza satmasıyla ilgili değildi. Esnaf takımının çoğuna hakim odunluğun ve insanların illallah demiş olmalarının da payı vardı. Bugünkü taksici sorununu düşünürseniz daha iyi anlarsınız o günleri. Arada iyiler de kaynadı maalesef ama hep böyle olmaz mı zaten. Benim gibi belli bir yaşın üstündekilerin tatlı anıları olsa da objektif bakıldığında geçmesi gereken bir devirdi. Hepimize geçmiş olsun.

2018 - İstanbul


Bu içerik Kuzey Kalesi tarafından hazırlanmıştır.

8 Nisan 2019 Pazartesi

Dünya Çizgiroman Kültürü ve Frankofonlar (#3)


My Favorite Thing is Monsters
Emil Ferris

1960’larda Chicago’da yaşayan 10 yaşında bir kızın korkunç çizimlerle dolu günlüğü aracılığıyla üst komşularının cinayetini çözme hikayesi. 400 sayfa civarı. Dolu dolu bir çalışma. Birkaç ay önce 2019 yılı Angouleme ödüllerinde Fransızcasının “En İyi Albüm” ödülü  aldığını da unutmayalım. Okumaya niyetliyim ama kalınlığı erteletiyor şimdilik. O kadar çok okuyacak kitap var ki...  


Benjamin ve Benjamine (2017)
Goscinny ve Uderzo

“Albert Rene” yayınları Goscinny ve Uderzo’nun pek bilinmeyen Benjamin ve Benjamine ÇRını toplu eserler kapsamında 224 sayfalık bir cilt şeklinde 2017 ağustosunda yayınladı. 148 sayfa Benjamin ve Benjamine’in 4 macerasına ayrılmış. Bunun haricinde albümde Goscinny ve Uderzo’nun yarattığı ama tanımadığımız başka karakterlerle de tanışma fırsatı buluyorsunuz: “Antoin I’Invincible”, “La Famille Moutonet”, “Poussin et Poussif”, “La Famille Cokalene”. Bununla da kalmıyor 30 sayfalık bir bölümde Goscinny ve Uderzo ile ilgili bilgiler ve resimlere yer verilmiş.

224s


Le Voleur de Livres (2015) (Book Thief/2019)
Alessando Tota / Pierre Van Hove

Hırsızlık derken intihal kastediliyor. Türkiye’nin yakından tanıdığı bir hırsızlık tipi. Kendini şair olarak tanıtan Daniel Brodin isimli bir hukuk öğrencisinin Paris’in entelektüel çevresine kendini kabul ettirebilmek ve aralarında iyi bir yer edinebilmek için başkalarının şiirlerini kendisininmiş gibi okumaya başlamasıyla içine yuvarlandığı sahte dünyanın hicvi. İngilizce edisyonun kapağı daha çok hoşuma gitti.   

Fransa’da Futuropolis tarafından 2015’te yayınlandı.  2019 nisanında İngilizcesinin “Memoirs of a Book Thief” adıyla çıkacağı açıklandı. Siyah beyaz.

170s

  
Le Dernier des Mohicans (2017)
James Fenimore Cooper

İlüstrasyonlarını ÇR dünyasının tanıdığı bir isim olan Patrick Prugne’ün yaptığı James Fenimore Cooper’ın klasik romanı ağustos 2017’de yeni bir edisyonla Margot Yayınlarından çıktı. 


  
Philip K Dick: A Comics Biography (2019)
Laurent Queyssi / Mauro Marchesi

Felsefi bilimkurgu yazarlarından Philip K. Dick’in biyografisi. Renkli.  Pek gözüm tutmadı ama Philip Dick'in zihnimdeki yeri ayrıdır :)

144s 


Jean-Pierre GIBRAT Artbook
Jean-Pierre GIBRAT'nın tüm eserlerinden en iyi çizimlerin yer alacağı bir artbook hazırlanma aşamasında.

kaynak (Emmanuelle Guibert)


"Green Class" serisi
Jerome Hamon | David Tako

Serinin ilk albümü “Pandemie”.
Biliyorsunuz, dünya çapında yayılıma sahip salgınları ifade eden bir kelime “pandemi”. Hatta geçenlerde bu konuda bir BBC belgeselinden bahsetmiştim. ÇR’ın konusuna gelirsek okul gezisine çıkmış olan öğrenciler döndüklerinde kendilerini bir virüs salgınının tam ortasında bulur ve sağkalım mücadelesi başlar. Konusu bir gün aniden Sovyet işgaliyle karşılaşıp direnişe geçen "Red Dawn" filmini hatırlattı.

2019 Şubat | Le Lombard | 64s


Trees (2014-)
Waren Ellis | Jason Howard

Dünyanın dört bir yanında ağaç benzeri yapıların belirdiği ve insanların bunların ardındaki gizemi çözmeye çalıştığı bir bilimkurgu macerası. Konusu ilgimi çekti ve okuma listeme aldım. Arada iktidar baskısı ve sosyal meselelere falan da değindiği söyleniyor ki bu benim merakımı daha da arttırdı. Şimdiye kadar fasikülleri iki ciltte toplayıp yayınlamışlar: “In Shadows” ve “Two Forests”

Image Comics 



Druuna (T9): "Celle Qui Vient du Vent" (2019)
Paolo Eleuteri SERPIERI

Finali tatlı yapalım dedim :) 2019 Şubat ayı, Serpieri'nin yepyeni bir Druuna albümünün yayınlanışına aracılık etti: "Celle qui vient du vent". Geçmiş zamana dönen Druuna'ya karşılaştığı kızılderili şefin taktığı bir isim bu. "Rüzgarla Gelen" anlamında. Böylece hangi döneme gitmiş olduğunu da anlıyoruz. Tam 15 yıl sonra gelen bu albüm okuru aynı çizgide yeni bir macera ile buluşturuyor.

Bu içerik Kuzey Kalesi tarafından hazırlanmıştır.

7 Nisan 2019 Pazar

Silverado (1985) (Western): Kovboy Filmleri

Kısaca, dört silahşörün ve yakınlarının kasabanın kötülerine karşı mücadelesi. 

Nasıl öldü denilen Western hem televizyonda (Westworld) hem de oyun dünyasında (Red Dead Redemption 2) yeni nesille buluştuysa, bu film de kovboy filmlerinin artık yüzüne bakılmayan bir dönemde başarılı bir Western olarak kayda geçiyor.

Western dedin mi Kevin Costner ismini yazacaksın köşeye. Modern zamanların kovboy filmleriyle en fazla adını duyduğum aktörüBu aralar yine bir kovboy dizisiyle (Yellowstone) gündemde. Çağdaş bir Western yıldızı. Üstelik de filmlerinin çoğu ortalamanın üzerinde. “Dances with Wolves” seyrettiğim en iyi 5 kovboy filminden biriydi diyebilirim. Özledikçe tekrarlarım. “Open Range” desen vasatın üzerinde bir maceraydı, beğenmiştim. Dolayısıyla şimdilik Kevin Costner ismini gördüğüm her Western’i sepete atmakta tereddüt etmem.  

Filmin yönetmeni ve senaristi meşhur Lawrence Kasdan. Silverado’nun özelliklerinden birisi de, geçenlerde bahsettiğim “The Quick and the Dead”den bile daha çok ünlü oyuncuyu barındırması. Karakterlerin çoğu karizmatik ama bar sahibesi Stella (Linda Hunt) ve Paden (Kevin Kline) benim için biraz daha öne çıktı. Kötü şerif rolünde First Blood: Rambo’da da şerifi canlandıran Brian Dennehy var. Ayrıntılara IMDB’den bakabilirsiniz, kızlı erkekli en az 10 kişi saymak lazım :)




 “The Last Outlaw” gibi sert sayılmaz ama çok yumuşak da değil. Orta şekerli bir şiddet dozu var diyebiliriz.

Senaryo başarılı. Hikaye bildik ama akıcı ve canlı. Büyük bir yenilik getirmese de Western’in hakkını veriyor. Arada sürprizler var. Diyaloglar zekice, not aldığım cümleler oldu. Karakterler ilgi uyandırıyor. Müzikler coşturuyor. E daha ne olsun :) Birkaç yıla tekrar seyredebileceğim bir klasik Western ziyafeti. Bir de olumsuz yanını söyle derseniz, kötü adamların biraz zayıf kalması diyebilirim.


Diyaloglar ve Dersler
Paden (Kevin Kline) stoacı bir tip. Arkadaş diye yanına aldıkları soyup çölde ölüme terk ettikten sonra kendisine yardım eden Emmett (Scott Glenn)’a söyledikleri önemliydi:

“I figure I should approach life like everybody’s ur friend or nobody is. Dont make much difference”

Mal’ın  (Danny Glover) babasının kendi topraklarından kovulması üzerine söyledikleri benim için Türkiye’yi de esir etmiş kanunsuzluğun nefis bir tarifi:

“Afraid to walk my own land”

 “The law here runs a man down just like these cattle”


Stella’nın (Linda Hunt) barda söylediği cümle ve ardından kameranın gösterdiği düzenek başlı başına bir hayat felsefesi:

“The world is what u make of it. If it doesnt fit, u make alterations.”

Paden’ın bir köpek için herkesi karşısına alabilirken, herkesin kıymet verdiği zenginliklere sırt çevirmesi:

“I’m a great believer in doin nothing”

Ve Emmett çatışmaya hazırlanırken mermisi bitince pusuda bekleyenlerin yakalayıp söyledikleri, hazırlanmaktan harekete geçemeyenler için bir başka büyük hayat dersi, benim de ara sıra düştüğüm bir yanılgı:

“He was practicing so hard for a fight, he missed the whole thing”

Filmin son cümlesi olarak Kevin Costner’ın canlandırdığı karakter “We’ll be back” diye sesleniyor. Ama belki de gişede başarısız olduğu için devam filmi çekilmiyor. 

























Bu içerik Kuzey Kalesi tarafından hazırlanmıştır.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...