Aslında küçük esnafla mecbur kalmadıkça muhatap olmuyorum. Hele İstanbul’da. Dolayısıyla normalde adetim olmamasına karşın boş DVD lazım olunca gidip caddedeki internet kafelerden birkaç tane alayım, sonra kutuyla sipariş veririm dedim.
Bir tanesine girdim. “Boş DVD var mı?” dedim. Kafasını kaldırmadan "Biz CD
satmıyoruz" dedi :) Yorum yapmıyorum.
İkinci bir taneye girdim. “Var abi kaç tane?" dedi? “Kaç para
tanesi” dedim? “İki buçuk lira” demez
mi! Hem de markası “Princo”. Piyasa değeri 50 kuruşu geçmez. Hadi olsun olsun
75 kuruş olsun. Herif beşle çarpıyor fiyatı. Parasını da geçtim bu zebevenge
kazıklama zevkini yaşatacağıma uçak parasını verir gidip Londra’dan alırım daha
iyi.
İki başarısız denemeden sonra küçük esnafla yakın temasa girdiğim için kendi kendime lanet okuyarak yürürken baktım bir internet kafe. Son kez deneyelim bakalım diye daldım içeri. Bankonun arkasına kıro bir herifi oturtmuşlar. Herife boş DVD sordum. “Var” dedi. “Markası ne?” dedim? Yüzü hemen ekşidi. Bizde böyledir, bir şey alacaksan alıp gideceksin, öyle yok markası yok modeli yok püsürü incelikli alışverişlerden hoşlanmaz bizim esnaf takımı :) Herif “Philips” dedi. Bu uyduruk dükkanda Philips olmasından şüphelendim hemen. Beş tane ver dedim ve gözlemeye başladım. Benim için gözlem önemli. Baktım herif bir elinde Philips DVD tutuyor diğeriyle bildiğin Princo DVDleri bir poşete dolduruyor. Gözüm de görmüyor, tam emin olamadım. Bir ver bakayım dedim, aldım birini elime, resmen princo DVD. “Bu Philips değil ki Princo veriyorsun” dedim. Herif ne cevap verdi biliyor musunuz? “Ama kutunun en üstündeki Philips!” “Sen anlamadın galiba, bu verdiklerin Princo” dedim. Herif hala aynı şeyleri söyleyip kendisine öyle geldiğini anlatıyor, yok üstünde Philips varmış, altı Princo’ymuş. Ne alakaysa! Hem sahtekar hem de yüzsüz. “Almasaydın, o senin salaklığın!” deyip çıktım.
İki başarısız denemeden sonra küçük esnafla yakın temasa girdiğim için kendi kendime lanet okuyarak yürürken baktım bir internet kafe. Son kez deneyelim bakalım diye daldım içeri. Bankonun arkasına kıro bir herifi oturtmuşlar. Herife boş DVD sordum. “Var” dedi. “Markası ne?” dedim? Yüzü hemen ekşidi. Bizde böyledir, bir şey alacaksan alıp gideceksin, öyle yok markası yok modeli yok püsürü incelikli alışverişlerden hoşlanmaz bizim esnaf takımı :) Herif “Philips” dedi. Bu uyduruk dükkanda Philips olmasından şüphelendim hemen. Beş tane ver dedim ve gözlemeye başladım. Benim için gözlem önemli. Baktım herif bir elinde Philips DVD tutuyor diğeriyle bildiğin Princo DVDleri bir poşete dolduruyor. Gözüm de görmüyor, tam emin olamadım. Bir ver bakayım dedim, aldım birini elime, resmen princo DVD. “Bu Philips değil ki Princo veriyorsun” dedim. Herif ne cevap verdi biliyor musunuz? “Ama kutunun en üstündeki Philips!” “Sen anlamadın galiba, bu verdiklerin Princo” dedim. Herif hala aynı şeyleri söyleyip kendisine öyle geldiğini anlatıyor, yok üstünde Philips varmış, altı Princo’ymuş. Ne alakaysa! Hem sahtekar hem de yüzsüz. “Almasaydın, o senin salaklığın!” deyip çıktım.
Alt tarafı uyduruk bir boş DVD almaya çalışırken bu pislik tiplerle
karşılaşıyorum, alengirli bir şeyler almaya kalksam başıma neler gelecek bu ülkede kim
bilir! İstisnaları bir kenara ayırarak bir kez daha küçük esnafın büyük marketlerce yok edilmesine
şükrettim. Bazen nostalji olsun diye eski bakkalları manavları falan överler. Romantik
yazılar döşenirler. Alakası yok. Bunları dinleyen de zanneder ki tüm komiserler Reha Yurdakul, tüm manavlar Osman Alyanak, tüm kahveciler Kadir Savun, tüm bakkallar Nubar Terziyan gibiydi. Hayır öyle değildi, ben yaşadım o
dönemleri. Çoğu görgüsüz, dedikoducu heriflerdi. Büyük usta Kemal Sunal'ın defalarca seyrettiğim "Bekçiler Kralı" (1979) filminde çok iyi anlatır bu tipleri. Arada dünya iyisi insanlar da çıkardı, hala da var, ama onların sayısı o kadar az ki.
Büyük marketlerde de gıda üzerine olsun teknoloji üzerine
olsun sorunlar çıkıyor ama bir ölçüsü var. İyi kötü hak arama mekanizmaları,
şikayet mercileri işliyor. Tartışmanın bile bir mantığı oluyor. Zaten alışveriş
ortamlarının daha medeni olduğunu tartışmaya bile gerek yok.
Küçük esnafın batması sadece marketlerin daha ucuza
satmasıyla ilgili değildi. Esnaf takımının çoğuna hakim odunluğun ve insanların
illallah demiş olmalarının da payı vardı. Bugünkü taksici sorununu düşünürseniz daha iyi anlarsınız o günleri. Arada iyiler de kaynadı maalesef ama
hep böyle olmaz mı zaten. Benim gibi belli bir yaşın üstündekilerin tatlı anıları olsa da objektif bakıldığında geçmesi gereken bir devirdi. Hepimize geçmiş olsun.
2018 - İstanbul
Bu içerik Kuzey Kalesi tarafından hazırlanmıştır.