Geçen ayın sonuna doğru kendime bir kışlık ayakkabı alayım dedim.
Normalde giyime kuşama fazla para vermem ama ayacıklarımın ayrıcalığı vardır. O konu ihmale gelmez. Aslında bu bir zorunluluk. Neden diyeceksiniz?
Çünkü Türkiye’deki insanlar genelde biraz küçük. Uzakdoğululardan hallice bir durum var. E küçük insanların ayakları
da küçük oluyor. Benim de tam tersine. Yazın 46 kışın 46.5-47 giyerim. Aşağısı
kurtarmaz :) Gençliğimden beri büyük sorun olmuştur bu durum. Ne çok çektim bilemezsiniz.
Neyse, ayakkabıyı yakınlardan bulmam mümkün değil çünkü en
fazla 44 ya da şanslıysam 45 olacağını biliyorum artık. Ben de netten sipariş
edeyim dedim. Araya taraya sonunda Korayspor
diye bir yerin sitesinde karar kıldım. İyi bir şey buldum mu param varsa birkaç
tane alırım. Bunlardan da birkaç tane sipariş ettim. Sonra içime bir kurt
düştü. Yahu dedim ilk kez bunlardan alıyorum, en iyisi iptal edip bir çift
ısmarlayayım, sorun çıkmazsa ayrıca sipariş ederim. Dediğim gibi yaptım. İyi ki
de öyle yapmışım, sonradan kendimle buruk bir gurur duymama sebep oldu. Ödemeyi
de hemen EFT’yle yapıp başladım beklemeye.
TR’de işlerin yolunda gitmesi istisnai bir durumdur. Bu
alışverişte de öyle oldu. Bekle bekle bir haber yok. Ödemeniz alındı mesajı
bile gelmiyor. Bir hafta geçti. Siteye girdim biraz inceledim, 5-7 iş gününde
gönderiliyor demişler. Hadi dedim biraz daha bekleyelim. İki hafta geçti
bunlardan hala ses seda yok. İyice işkillendim. Hani elektrikler gidince bir
refleks vardır. Gündüzse apartmanın koridorunda otomatikler çalışıyor mu diye
bakarsınız, geceyse pencereden sokağın diğer evlerini kontrol edersiniz ya, ben
de arıza genel mi diye anlamak için öyle yaptım ve "Şikayetvar" sitesine bir bakayım dedim :) Amanın! Tam da benim
sipariş tarihine denk gelen 2 haftalık dönemde yüzün üstünde şikayet sıralanmamış mı!
Dedim sıçtık! Kaptırdık parayı. Şikayetleri okumaya başladım, hepsi aynı gibi. Ödemesi
yapılan ürünler gönderilmiyor, çağrı merkezi atlatıyor, zaten ulaşmak ayrı bir
mesele
İçime bir karanlık çöktü. Önce aptal gibi hissettim kendimi.
Sonra büyük siparişi iptal ettiğimi hatırlayınca o kadar da salak olmadığım
yönünde kendi kendimi teselli ettim. Okuduğum insanların düştüğü durumları
öğrenince kendi işimin acil olmamasına sevinecek kadar alçaldım bile bir ara.
Bazısı yılbaşı hediyesi olarak bazısı haftaya oynayacağı maç için bir şeyler sipariş etmiş. Hepsi suya düşmüş tabii. İnsanlar haftalardır cevap bekliyor, umudu kesenler mi ararsınız, tüketici haklarına başvuranlar mı, tam bir kıyamet.
Korayspor'un sahibi Koray Cebel'i de anmalıyız burada. Milleti "yapay zeka" korkusu sardı bugünlerde ama" koray zeka" çok daha tehlikeli (foto, ucge.com) |
Ne yapsam ne yapsam diye sabah deniz kenarında günlük yürüyüşümü yaparken düşündüm. Parasını geçtim, göz göre göre ütülmek insanı rahatsız ediyor. Eve döndükten sonra diğerleri gibi çağrı merkeziyle uğraşmamaya karar verdim. Derken aklıma
Saul Goodman geldi. Kısa ama öz
bir mesaj yazacak ama bu mesajı avukat olduğumu söyleyip buna uygun hukuki bir dil kullanarak kaleme alacak,“nitelikli dolandırıcılık” suçlamasıyla şansımı deneyecektim. Böylelikle en azından eğer
şirket mesaj seçiyor ve başına iş açabilecekleri savuşturuyorsa bir şansım
olabilirdi. Daha önceki tecrübelerimden böyle durumlar olduğunu biliyordum. Birkaç saat avukat gibi yazmak için ilgili hukuki metinlere
çalıştım. Sonra hiç önemsemiyormuş gibi bir ifadeyle, 4-5 cümlelik, şikayet ya da isyandan ziyade uyarı içeren net bir mesaj attım bunlara, avukat olduğumu belirterek.
İnanır mısınız, 2 saat geçmedi, ürününüz kargoya verilmiştir
diye cevap düştü telefona. Hem de o gün cumartesiydi! Şaştım kaldım. Pek ciddiye almadım açıkçası başta, dedim bunlar oyalıyorlardır.
Akşam 5 gibi Yurtiçi Kargo’dan gelen mesaj: “paketiniz alınmıştır, pazartesi
teslim edilecektir”. Vay canına dedim kendi kendime. Gerçekten de Pazartesi günü öğlen olmadan
teslim edildi ve üründe şikayetlerde yakınıldığı gibi bir yanlışlık yoktu. Tabii ki asla başka bir sipariş
vermeyi düşünmüyorum bu iş ahlakı sıfır olan tiplerden. Kendi malımı hırsız gibi yalan dolanla kurtarabildim ellerinden. TR'de o kadar sık bu duruma düşüyorum ki.
Yalan söylemek günahtır diye atıp tutarlar.
İnanmayın. O silahı sadece kendileri kullanmak istedikleri için öyle derler. Pek sevdikleri saygın ve örnek bir yurttaş gibi dürüst davransam saatlerce telefonda vakit ve para harcayacaktım,
abuk sabuk konuşmaları ve sözleri çekmek zorunda kalacaktım, şimdikinden çok
daha fazla bekleyecek, sonunda muhtemelen elime bir ürün bile geçmeyecek ve tüketici
mahkemelerinde aylarca sürünecektim. Vakit kaybını ve yaşayacağım stresi saymıyorum bile. Diğerlerinin bu yolu takip ederek yaşadıkları ortada. Ben yalan söyledim, rol yaptım ve şansa ayakkabımı
aldım. Zaten benim hakkım olanı almak için bunları yapmak zorunda bırakıldım. Bana ateş edene ben de ateş ettim. Bugüne kadar çok yalan söyledim ve bundan sonra da gerektikçe söylemeye devam edeceğim. Bu ayıp benim değil bu gibi tiplere hizmet eden hukuksuzluk ortamını yaratanların. Çocuğun biri iki pasta çalsa yakasına yapışırsınız hemen! İşinize gelmeyen iki kelime laf edilse savcılarınızı salarsınız insanların üzerine! Benim gördüğüm, dinsizin hakkından imansız geliyor hayatta. Hele Türkiye gibi Ortadoğu ülkelerinde sistem bu. Kendini kollayacaksın, başka yolu yok. Her şey hikaye.
Burada paylaştığım kişisel ve mikro ölçekte bir deneyim ama şirketler konusu önemli. Bugün sergiledikleri zalimlikler gelecekte dönüşecekleri canavarların sadece fragmanı. Devletlerin çoğu çok uluslu şirketlerin oyuncağı olmuş durumda. Bireysellik sıfırlanmaya çalışılıyor. Toplu itaat seansları düzenleniyor. Hak hukuk tanımazlık almış başını yürümüş. Ufak tefek firmalar da kendilerine büyüklerini örnek alıyor. Günümüzün kurşunu para olmuş. "Para geçirmez bir hukuk" lazım tüm dünyaya. Hızla hareket edecek ve caydırıcı olacak gerçek bir hukuk. Acilen önlem almalı yoksa bu "şirketçilik" dincilikten de devletçilikten de particilikten de beter bir kabusun mimarı olacak. Şirk'in en belalısını başımıza saracaklar. Canlılık adına insanlık adına ne varsa ağlarında kıvrandıracakları o kadar belli ki. Buna karşı çıkan herkesi de terörist ilan edecekler. Bakın buraya yazıyorum, bir daha Fransız ya da Rus devrimi çapında tarihe geçecek bir başkaldırı olursa, devlete karşı değil, dev şirketlere karşı olacaktır.
Burada paylaştığım kişisel ve mikro ölçekte bir deneyim ama şirketler konusu önemli. Bugün sergiledikleri zalimlikler gelecekte dönüşecekleri canavarların sadece fragmanı. Devletlerin çoğu çok uluslu şirketlerin oyuncağı olmuş durumda. Bireysellik sıfırlanmaya çalışılıyor. Toplu itaat seansları düzenleniyor. Hak hukuk tanımazlık almış başını yürümüş. Ufak tefek firmalar da kendilerine büyüklerini örnek alıyor. Günümüzün kurşunu para olmuş. "Para geçirmez bir hukuk" lazım tüm dünyaya. Hızla hareket edecek ve caydırıcı olacak gerçek bir hukuk. Acilen önlem almalı yoksa bu "şirketçilik" dincilikten de devletçilikten de particilikten de beter bir kabusun mimarı olacak. Şirk'in en belalısını başımıza saracaklar. Canlılık adına insanlık adına ne varsa ağlarında kıvrandıracakları o kadar belli ki. Buna karşı çıkan herkesi de terörist ilan edecekler. Bakın buraya yazıyorum, bir daha Fransız ya da Rus devrimi çapında tarihe geçecek bir başkaldırı olursa, devlete karşı değil, dev şirketlere karşı olacaktır.
Bu maceranın sonunda Korayspor'u soracak olursanız, ağlarına düşen insanların çığlıkları hala internette yankılanıp duruyor, değişen bir şey yok. Bana gelince, büyük ustamız Saul
Goodman’ın pek veciz ifadesinde belirttiği gibi:
"S'all good man"
Bu içerik Kuzey Kalesi tarafından hazırlanmıştır.